Rus oligark avıyla birlikte medyada oligarkların lüks yaşam tarzı da hedef alınmaya başlandı. Yatları, mal varlıkları haberlere konu oluyor. O halde, bu yaşam tarzının iklim krizindeki payını da konuşma zamanı geldi.
Özgür Gürbüz-BirGün Pazar / 3 Nisan 2022
Potanin, 1990’larda oligarkların Rusya’nın paha biçilmez devlet şirketlerinde pay sahibi olmasını sağlayacak, “hisse için kredi” programının fikir babasıdır. Kurdukları özel banka aracılığıyla Rusya’nın finans bulmakta zorlanan devlet şirketlerine kredi verirler. “Ödenemeyen” krediler için de şirketlerden hisse alırlar. Potanin bugün Nornickel adlı dünyanın en büyük nikel üreticisi şirketin en büyük hissedarı ve Yönetim Kurulu Başkanı. Serveti bu maden şirketiyle de sınırlı değil; gayrimenkulden enerjiye kadar birçok alanda iş yapıyor. Bloomberg’in Milyarderler Listesi’nde en üst sırada yer alan Rusya vatandaşı, 28,5 milyar dolarlık sermayesi var. Batı tarafından henüz kara listeye alınmadığını da hatırlatalım.
Bloomberg - Milyarderler Listesi, 6 Nisan 2022 |
Hammadde oligarklardan
Bloomberg’in Milyarderler Listesi’nin ilk 100’ünde Rusya’dan 26 isim var.
Hepsine oligark diyebilir miyiz bilinmez ama ilk sıralarda değiller. Listenin
ilk 10’unda ABD’den sekiz, Fransa ve Hindistan’dan birer isim var. En
zenginlerin iş kolu teknoloji. En zengin 10 kişinin yedisinin, en zengin 500
kişinin 75’inin alanı teknoloji. Teknolojinin ayakta kalması içinse hammaddeye
ihtiyacı var. Maden çıkarmak, o madenden cep telefonu yapmak kadar kârlı değil
belki ama ikisi birbirine bağlı. Oligarklar olmazsa Jeff Bezos’lar, Bill
Gates’ler de olmaz.
Oligark ya da değil, dünyanın en zenginleri birbirleriyle ticaret yapmak
zorunda ve sermaye
birikimlerinin büyük bir bölümü aslında doğal varlıkların
sömürüsüne dayalı. Elon Musk’ın, elektrikli otomobilleri için gereken lityum
rezervlerine sahip Bolivya’daki darbe girişimiyle ilgisi olup olmadığını soran
bir tivite verdiği, “Kime istersek ona darbe yaparız, alışsanız iyi olur”
yanıtı hâlâ akıllarda. Elon Musk 271 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en
zengin insanı. Neyse ki Musk oligark değil, yatlarıyla istediği ülkeye
gidebilir, istediği ülkeden ev veya şirket alabilir.
Lüks hayatlar hedefte
Yatlar ve katlar… Oligark deyince akla yatlar, özel jetler ve lüks hayatlar
geliyor. İki ay önce yatırımcı şimdi ise “istenmeyen insan” ilan edilen Rus
oligarklarlarla ilgili haberler dikkat ederseniz lüks hayatın sembolü haline
gelen bu imgelerden geçilmiyor. NBC Haber Kanalı’nın, yarım düzineye yakın
Putin’e yakın Rus oligarka ait yatlara el konulduğunu anlatan ve defalarca yat
fotoğrafları gösterilen haberinde Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jen Psaki, “bu daha
başlangıç” diyor. Batı, tüm bu servetin yasa dışı yollarla elde edildiğini “birdenbire”
fark etmiş olabilir. Peki ama listedeki diğer zenginlerin servetinin “temiz”
olduğuna kim karar verecek? Irak işgali sonrası ülkeye yerleşen petrol
şirketlerinin geliri “temiz” mi örneğin? Yağmur ormanlarını yok ederek burger
zincirlerine yeni sığır yetiştirme alanları açmak özel mülkiyete el koymaya
neden olacak bir suç olamaz mı?
Varsılla yoksulun arasındaki uçurumun giderek açıldığı kapitalist dünyada, yatların hem yoksulları sistem içinde tutmak için satılan hayallerde hem de istenmeyen zenginleri kötülemek için haberlerde kullanılması garip. Bu yaşam tarzıyla ilgili bizi rahatsız eden tek konu, yatların sahipleri olmamalı. İklim adaleti üzerinden yat ve kat meselesine baktığımızda, sahibinin kim olduğundan çok bu yaşam biçiminin kabul edilemez olduğunu görüyoruz.
En zengin yüzde 1 emisyonlarının yüzde 15’inden sorumlu
1990 ile 2015 yılları arasında atmosfere bırakılan seragazı emisyonlarının
yüzde 15’inden dünyanın en zengin yüzde 1’i sorumluydu (Oxfam). Bu rakam dünyada
nüfusunun en yoksul yarısının atmosfere bıraktığı emisyon miktarının iki katı.
AB’de yaşayan tüm insanlarınkinden de fazla. İklim krizini durdurmak için
azaltmak zorunda olduğumuz seragazı emisyonları ülkelere ait rakamlar gibi
görünse de özünde tüketim toplumu ve o toplumdaki bireylerin yaşam tarzları
var. Endüstrinin mi bu yaşam tarzını yönlendirdiği, yaşam tarzının mı
endüstriyi karbon yoğun bir hale getirdiği tartışılabilir ama aralarındaki
ilişki inkar edilemez.
2018 yılı verileriyle, seragazlarından sadece karbondioksiti (CO2) baz alarak yapılan bir sıralama (Dünya Bankası) ülkelerdeki yaşam tarzları hakkında da bilgi veriyor. Katar, yılda 32,4 tonla kişi başına düşen CO2 emisyon miktarında ilk sırada yer alıyor. Dünya ortalaması ise 4,4 ton. Katar’ı Kuveyt, BAE, Bahreyn gibi diğer körfez ülkeleri izliyor. Kanada 15,5 tonla 7. Sırada yer alıyor ABD’de kişi başına düşen CO2 emisyonu miktarı 15,2 ton. Türkiye’de ise bu rakam 5 ton.
Listenin sonundaki Kongo ve Somali gibi ülkelerde ise her bir kişi yılda sadece 0,046 ton, yani 46 kilogram karbondioksiti atmosfere bırakıyor. Endüstriyel yaşamın bu rakamı yukarı çekeceğini düşünebiliriz ama bu sınır tüketim toplumunun öncülerinin bize gösterdiği yerden çok aşağıda olacak. Bazı çalışmalar kişi başına düşen CO2 emisyonu miktarının 2030’da 2,3 ton, 2050’de ise net sıfır olması gerektiğini söylüyor. Dünyayı kurtarmaya ABD veya Katar’da yaşayanlara göre Kongo’da yaşayanların yakın olduğu görülüyor.
Zenginler 1,5 derece hedefinin çok uzağında
Ülkelerden karbon ayak izleri pabuç kadar olmuş zenginlere dönelim. Oxfam’ın
2020 yılına ait çalışmasına göre halihazırdaki gidişatta ısrar edilirse oligark
ya da değil, dünyanın zenginleri iklim krizini durdurma çabalarının altını
oymaya devam edecek. Dünyanın en zengin yüzde 1’inin, 2030 yılında tüketimden
kaynaklı kişi başına düşen emisyon miktarının, 1,5 derece hedefi için
gerekenden 30 kat fazla olacağı tahmin ediliyor. Dünyada nüfusun en yoksul
yarısının 2030 yılındaki karbon ayak izi ise 1,5 derece hedefinin katbekat
altında kalacak.
İklim krizini durdurmak için “iklim oligarklarının” yaşam
tarzına müdahale şart. Oxfam’ın raporunda da belirtildiği gibi, dünyanın
zenginlerinin yatırım ve tüketimleriyle ortaya çıkan tonlarca seragazı emisyonu
ile neden oldukları eşitsizliğe dur demeden 1,5 derece hedefini yakalamak
mümkün değil.