Dünyada bildiğiniz gibi dört mevsim var ama bizde beş. Yaz saati uygulamasında ısrar ederek yarattığımız beşinci mevsimin adı ‘zombi mevsimi’. Sabahın köründe yola düşen memurdan, okulun kapısını bulmaya çalışan çocuğa kadar ülkedeki herkesi zombiye çeviren ‘kalıcı yaz saati’ uygulaması sayesinde yeni bir mevsimimiz oldu. Halk arasında ‘çapak mevsimi’ diye de geçiyor. Malum, yollar gözleri çapaklı insanlarla doluyor.
Bir yıl önce,
elektrik tasarrufu yapacağız diye kalıcı hale getirilen yaz saati uygulaması gerçekten
tasarruf ettiriyor mu? Bu sorunun yanıtını geçen yıl Elektrik Mühendisleri
Odası (EMO) vermişti. EMO, 30 Ekim 2016’dan sonra kalıcı hale getirilen
uygulamanın daha fazla elektrik tüketilmesine yol açtığını ay ay yaptığı
karşılaştırmayla ortaya koymuştu. Yaz saati uygulamasının kalıcı hale
getirildiği kış aylarında toplamda 7
milyar kilovatsaat fazla tüketim yapıldı.
Türkiye’de elektrik
talebinin hemen hemen her yıl arttığını düşünürsek, bu artışın sadece yaz
saatinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını anlamak için günlük elektrik tüketim
verilerine yakından bakalım. Yaz saati uygulamasının kalıcılaştırıldığı
tarihten (30 Ekim 2016) önceki iki günün tüketim verileriyle hemen ardından
gelen iki günün verilerini karşılaştıralım. Karşılaştırılan günlerde hava
sıcaklığının aynı olması da önemli. Böylece, ısınma amaçlı kullanılan elektrik
tüketimi karşılaştırmayı çok fazla etkilemez. Elektrik tüketiminin çok olduğu
Batı bölgesinin iki merkezindeki sıcaklıkların aynı olduğu günleri seçmem bu
yüzden. Sonuçlar aşağıdaki tabloda.
Büyütmek için tabloya tıklayınız. |
Bu dahiyane fikir ilk ortaya atıldığından beri söylüyoruz. Yaz saatini kalıcı hale getirmenin amacı tasarruf etmek değil. Elektrik tüketimi hükümetin istediği gibi artmadı (Aslında hükümetin buna sevinmesi gerek ancak Türkiye’de ekonomi, verimlilik üzerine değil tüketim üzerine kurulu). Türkiye’de bir santral bolluğu var, onlarca enerji santralının yapımı ise sürüyor. 80 bin megavatı geçen kurulu güce sahip Türkiye’de tüketim rekorunun kırıldığı günde 47 bin megavatlık puant talep oluşuyor. Bunun bir numaralı nedeni de klimalar. Hal böyle olunca, elektrik tüketimini artıracak her türlü çılgın fikir (yaz saatinin tüm yıla yayılması gibi) kabul görüyor. Yoksa piyasadaki elektrik fiyatının 2,5 katı fazlasına satış yapacak nükleer santrallar nasıl kurulacak? Talep artmalı, elektrik fiyatları yükselmeli ki, o nükleer santrallardan satılacak elektrikten edeceğimiz zarar bir nebze olsa da azalsın. Durum bu. İTÜ rapor hazırlamış falan hikaye. Sahi, İTÜ’nün raporunu gören var mı?
Yaz saatinin
kalıcı olmasına itiraz etmeyen yok gibi ancak geçen hafta Danıştay’ın aldığı
karar işin bir başka boyutuna da dikkat çekti. Danıştay, Bakanlar Kurulu’nun
böyle bir düzenleme yapmaya yetkisi yok, bu konuda kanun gerekir diye uygulamanın
yürütmesini durdurdu. Hükümet ise bu pası alamadı. “Danıştay’ın itirazı var
normale dönüyoruz” diyeceklerine, yasal düzenleme yapacağız” diyorlar.
Bu işten
sadece sabahları zombiye dönenler şikayet ediyor sanmayın; sanayici de memnun
değil. Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Emre
Kızılgüneşler, Avrupa ile saat farkının açılmasından, sabahları yaşanan verim
kaybından şikayetçi. Kızılgüneşler, “Hazır giyim sektörünün yıllık 17 milyar
dolarlık ihracatının yüzde 72-73’ü Avrupa’ya yapılıyor. Türkiye’yi Euro
bölgesinden uzaklaştıracak her türlü adımın ticaretimize olumsuz yansıdığını
deneyimlerimizle biliyoruz” diyor.
Son söz: Ülkede
ekonomiden demokrasiye her alanda mevsim kış, bir tek saatimiz yaz.
BirGün’de bu konuda iki yazı yazmıştık; hatırlatalım:
“Bu saat işinden kim karlı çıktı” - http://bit.ly/2wr0fcl
“Yaz saati değil siesta”- http://bit.ly/2kdtgXx
“Bu saat işinden kim karlı çıktı” - http://bit.ly/2wr0fcl
“Yaz saati değil siesta”- http://bit.ly/2kdtgXx