Özgür Gürbüz-BirGün/3 Kasım 2013
Nükleer
santraller pazarlanırken “enerjide dışa bağımlılığı azaltacak” sloganı ön
plandaydı. Mersin’e nükleer santral yapma işi, enerjide en çok bağımlı
olduğumuz ülke Rusya’nın devlet şirketine verildi. Şirket santralin
hisselerinin yüzde 100’üne sahip ve anlaşma gereği istese bile çoğunluk
hisseleri Türkiye’den bir şirkete satamayacak. Doğalgaz ve petrolde bağımlı olduğumuz
Rusya’ya elektrikte de muhtaç olmaya karar verdik. Enerji Bakanı Taner Yıldız
buna, ‘karşılıklı bağımlılığı
geliştirmek’ diyor. Rusya’yı bizim paramıza alıştırmaya çalışmak ilginç bir
fikir ama yeni değil. Dış ticaret açığımız zaten her yıl 20 milyar doları buluyor
. Buna bir de elektrik faturalarından Rusya’ya giden pay eklenecek. Nükleer
santralin dışa bağımlılığı azaltacağını söyleyenler, enerjide Rusya’ya
bağımlılıktan yakınanlar şimdi nerede?
‘Nükleerde
denenmiş teknoloji kullanacağız’ şiarı neden unutuldu? Mersin’de
yapılmak istenen VVER-1200 tipi nükleer reaktörün ve Japonların Sinop için
önerdiği Atmea-1 reaktörünün dünyada çalışan örnekleri yok. Hepimiz kobayız. Başbakan
Erdoğan’ın da “Milyonda bir de olsa
tehlike var” diyerek açıkça itiraf ettiği nükleer kaza riski bu hükümetin
umurunda değil. Merak ediyorum, 75 milyonun hayatını ve yüzlerce yıllık geleceğini
riske atma hakkını dört yıllığına seçilmiş bir hükümete kim verdi?
Mersin’de
kurulmak istenen reaktörler için ‘dünyanın
en güvenli nükleer reaktör tasarımı’ diyenler, Sinop için neden dünyanın en
güvenli nükleer reaktör tasarımını seçmeyip Japonya’yla anlaştılar? Sinop’ta
yaşayanlar bu ülkenin üvey evlatları mı? Dünyada iki tane “en iyi” teknoloji
olmayacağına göre Sinop veya Mersin’den birisi diğerine göre daha kötü veya
güvensiz. Hangisi daha güvensiz? Herkes
biliyor ki nutuk atarak nükleer kazadan, koşarak da radyasyondan kaçamazsınız. Adalet
ve Kalkınma Partisi hangi ilimize daha güvensiz nükleer santrali layık
gördüğünü açıklayacak mı?
Elektrik
üretim yöntemleri içinde en ucuz olduğu iddia edilen nükleer santrallerden elde
edilecek her kilovatsaat elektriğe 15 yıl boyunca 12,35 dolar sent (Mersin
için) ödenmesi garanti edildi. Daha pahalı olduğunu iddia ettiğiniz rüzgara 10
yıl boyunca kilovatsaat başına 7,3; jeotermale 10,5 dolar sent ödeniyor. Hangi
seçenekte devletin, dolayısıyla halkın cebinden daha çok para çıkıyor?
Mersin’de
1976’dan kalma yer lisansıyla santral yapma çabanızın nedeni yeni ve detaylı
sismik araştırmaları yapmaktan kaçınmak mı? “Deprem bölgesi değil” dediğiniz Akkuyu’nun hemen yanıbaşında,
Silifke açıklarında 23 Ekim’de meydana gelen 4,5 şiddetindeki deprem gökten
zembille mi indi? Dokuz şiddetinde depreme dayanıklı santral yapacaklarını
söyleyen Rus Rosatom şirketinin hangi santrali bu şiddette bir depreme maruz
kalmış ve hasarsız atlatmış? Fukuşima’dan sonra meydana gelen sızıntıyı 2,5
yıldır durduramayan, ülkedeki 50 reaktörünün 48’ini kapalı tutan Japonya’nın
Sinop’a güvenli bir santral yapacağına hangi bilimsel gerçekler ışığında ikna
oldunuz?
Hepsini
geçtim... Binlerce yıl radyoaktif kalacak nükleer atıklara ne olacak, ülkenin
hangi köşesine gömülecek? Sinop’a mı, Mersin’e mi yoksa İzmir Gaziemir’e mi? Bir
nükleer kaza veya sızıntı olduğunda sorumluluğu Türkiye’ye dolayısıyla
vatandaşlara yükleyen anlaşmalara imza atıp elektrik üretiminde onlarca yerli seçeneği,
enerji verimliliği/tasarrufu potansiyelini neden göz ardı ediyorsunuz? Fukuşima ve Çernobil’de meydana gelen
nükleer kazaların faturasının her biri için 300-400 milyar dolara vardığını
bilmiyor musunuz? Olası bir nükleer kazayla kendini bir daha toparlama
şansı olamayacak Türkiye ekonomisini neden bu riski satın almaya zorluyorsunuz?
Türkiye’de birkaç inşaat şirketi demir-çelik satsın, daha da zengin olsun diye
mi?
Kumar oynamak,
kaybedilecek insan ve diğer canlıların hayatı olunca günah değil mi?