Madencilik talanına ÇED desteği

Özgür Gürbüz-BirGün / 9 Ekim 2017

2016 Maden ihracat rakamları (Kaynak:MTA)
Türkiye’nin doğasının talan edildiği artık tartışma götürmez bir gerçek. Bazen çılgın proje adıyla, bazen de yatırım sloganıyla, Türkiye’de girilmedik ova, kesilmedik ağaç, delinmedik dağ, el değmemiş koy kalmadı. Doğadaki varlıkların (kaynakların) bir sınırı var ama insanın hırsının yok.

27 Eylül’de Meclis Başkanlığı’na sunulan torba yasanın 54. maddesi Türkiye’de madencilik talanının hangi noktalara vardığını gösteren son örnek oldu. Torba yasa böyle geçerse, Maden Kanunu’nun 7. maddesinin 11. fıkrası değişecek ve bir madenle ilgili çevresel etki değerlendirme işlemleri üç aydan fazla sürerse o madenin ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporu olumlu kabul edilecek. Bürokrasi işi yetiştiremezse veya “ağırdan alırsa” halkın o madenin zararlarını görebildiği, kısmen de olsa itiraz edebildiği ÇED raporu, kimsenin görüşüne başvurmadan onaylanacak. Haberlere bakılırsa Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeler sırasında bazı AKP milletvekilleri de bu maddeye itiraz etmiş. Bakalım bu itirazlar maddenin yasalaşmasının önüne geçebilecek mi?

ÇED raporları gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye etkilerini belirleyen, olumsuz etkilerin önlenmesi ya da en aza indirilmesi için yapılacakları anlatan bir rapor. Asıl önemli olansa o raporun hazırlanış süreci. O süreçte halkın ve ilgili kurumların görüşü alınıyor. Madenciler formalitenin de ötesinde, bir komediye dönüşmüş bu toplantıların yapılmasını bile istemiyor.

Eskiden halkın katılımı toplantıları yapılmazsa, itirazlar yükselirse süreç durabiliyor ya da yavaşlıyordu. ÇED sürecinde yazılı olmasa da halkın projeyi reddetme hakkı kavga dövüş hayata geçiyordu. Aslında bu hakkın sürece dahil edilmesi gerek. TEMA Vakfı Avukatı Ömer Aykul, halkın ÇED sürecine katılımının yeterli olmadığını, ikna olmadıysa projeyi reddetme hakkının da olması gerektiğini söylüyor. Haklı. Maden açacağınız köyün sakinlerini bir odaya toplayıp projeyi anlatmakla iş bitmez. Onların da söz hakkı olmalı, itiraz ediyorlarsa maden açılmamalı. Demokrasiden, halkın katılımından bahsediyorsak bu iş böyle yapılır.

ÇED sürecinde bugün yaşananlar ise trajik. Madenciler özel güvenlik birimleriyle, halkın katılımı toplantısının yapıldığı toplantı salonlarına etten duvar örebiliyor. Çevreciler girmesin diye salonu adamlarıyla doldurabiliyor. Jandarma seyrediyor, Çevre Bakanlığı temsilcileri görmüyor! İnanmazsanız Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Doğan’a sorun, size tek tek anlatsın neler çektiklerini.

ÇED bir formalite oldu ama anlaşılan madencilerin ona bile tahammülü yok. 1993-2016 yılları arasında Çevre Bakanlığı’na gelen projelerin 4 bin 457 tanesine ÇED olumlu kararı verilmiş. Olumsuz yanıt alan proje sayısı ise 46. ÇED raporu istenen büyük projelerin sadece yüzde 1’i olumsuz yanıt almış. Bu tabloya bakarsanız her şey güllük gülistanlık. Sokağa çıkıyorsunuz her yerde doğa talanı.

Görünen o ki, Artvin Cerattepe’deki madenle ilgili yaşananlar madencileri öylesine yüreklendirmiş olmalı ki, torba yasaya madenleri halkın denetiminden kaçırmayı amaçlayan bu maddeyi koydurmayı bile başarmışlar. Nedir bu madenciliğin ülkeye katkısı diye bakıyorsunuz elde var bir yüzde 1,3. Madenciliğin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla içindeki payı bu. 2003’te bu oran yüzde 1. Yurt içi hasıla arttığı için rakam büyüse de madenciliğin oransal katkısı neredeyse aynı.

Değişen rakam başka bir yerde. 2003 yılında Türkiye 742 milyon dolar değerinde maden ihraç ediyormuş. 2013’te 4 milyar 870 milyon dolara çıkmış. İhracatın yarısına yakınını da doğal taşlar oluşturuyor. Dağları yiyip bitiren taş ocaklarının nereye gittiğini görüyorsunuz. Türkiye’de doğayı, insan haklarını hiçe sayarak çıkarılan madenler, Çin, ABD ve Suudi Arabistan başta olmak üzere yurt dışına satılmış. Halkı etkisiz hale getirerek büyüyen neo-liberal politikaların yeni yüzü neo-madencilik Türkiye’de de artık iyice görünür hale geldi.

2 yorum:

Unknown dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Unknown dedi ki...

John Perkins' in Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları kitaplarını okursanız, ülkemizde yaşananların o kitaplarda anlatılanların eksiksiz, hatta fazlasıyla aynı olduklarını görürdünüz. 
Teşekkürler.