Türkiye, GDO'ya kapılarını açtı

Önceki gün Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmelikle, Türkiye'ye yasal yollardan GDO'lu ürün ve yem getirmenin önü açıldı. Prof. Dr. Tayfun Özkaya, yeni yönetmelikle beyana dayalı olarak GDO'lu ürünlerin ithalatının önünün açıldığına dikkat çekiyor. Hukukçular ise biyogüvelik kanunu olmadan çıkartılan yönetmeliğe sert eleştiriler yöneltiyor.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 28 Ekim 2009

Genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) ithalatına izin veren yönetmeliğe itirazlar sürüyor. Resmi gazete 26 Ekim tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmeliğin, bugüne kadar ithaline izin verilmeyen GDO’lu ürünlere yeşil ışık yaktığını belirten GDO karşıtları ve çevreciler, risk faktörünün hiçe sayıldığını ve sürece dahil edilmemelerinden yakınıyor.

Ege Üniversitesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özkaya, kimilerince yönetmeliğin, ‘GDO Türkiye’de yasaklanıyor şeklinde yanlış anlaşıldığını’ ancak durumun aksi yönde olduğunu belirtiyor. “Türkiye kapılarını GDO’ya resmen açtı” diyen Özkaya, “Resmi olarak gelmiyor dense de bu ürünler Türkiye’ye geliyordu. Mısırlarda yapılan analizler GDO olduğunu ortaya çıkarmıştı. Yönetmelikle GDO’lu ürünlerin ithalatı serbest bırakılıyor. GDO’lu ürünlerle yapılmış çikolatalar bile getirilebilecek” diyor.

Madem zararsız neden bebeklere yasak?
Yönetmeliğin 5. maddesinde yer alan, “GDO lu ürünlerin, bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması yasaktır” hükmüne atıfta bulunan Özkaya, “GDO’nun insan sağlığına zararlı olduğu birçok araştırmayla kanıtlandı. Madem GDO zararsız, neden bebek mamalarında kullanılmasına yasak getiriliyor?” diye soruyor. Bebek mamalarında kullanılmasına izin vermiyorsunuz bunun zararlı olduğunu kabul ediyorsunuz diyen Özkaya’ya göre, GDO içermeyen ürünlerin etiketlerinde ‘GDO yoktur’ yazılmasının yasaklanması ise haksız rekabet yaratıyor.

GDO’ya Hayır Platformu Hukuk Komisyonu üyesi Ilgın Özkaya Özlüer, ürünün GDO’lu kabul edilmesini belirleyen oranların AB müktesabatından birebir alındığını ancak bilimsel anlamda hangi temele dayandığının açıklanmadığına dikkat çekerek, “Bu oranların nasıl belirlendiği bizimle tartışılmadı” diyor. Bandırma’dan gelen mısırların GDO’lu çıktığını ispatlamamızdan beri bu ülkeye giren GDO’lu mısırlar hakkında yasal işlem yapılmasını bekledik diyen Özlüer, “Biyogüvenlik sistemi kurulmadan ithalat, ihracat, kontrol ve denetimi içeren bir yönetmelik çıkarıldı. Çevre Hukuku’nun önemli bir parçası olan ihtiyatlılık ilkesi göz ardı edildi. Risk faktörünün bu kadar yüksek olduğu bu alanda insan ve çevre sağlığının korunması devreye sokulmalıydı” açıklamasını yapıyor.

Şirketlerin beyanına dayalı
Özlüer, “Uzun zamandır bir biyogüvenlik kanunu oluşturulacağı söylendi. Fakat yönetmelik düzeyinde bir sistem getirildi. Ne üretici, ne biyoçeşitlilik ne de hayvan sağlığı açısından yönetmelikte bir güvence göremedim. Kontrol ve denetim yönetmeliği olmuş olmasına rağmen bu denetim şirketlerin beyanları üzerinden yapılıyor. Bir risk durumunda ne olacağı, nasıl yönetileceği belli değil” diyerek hukuki süreç başlatmayı planladıkları yönetmeliği eleştiriyor.

***
GDO yoktur yazmak yasak!
Yönetmeliğin 5. maddesinin sekizinci bendi ‘GDO yoktur’ yazılmasını yasaklıyor. 6. ve 7. bentleri ise bir gıda ve yemin GDO’lu kabul edilmesi için aranan şartları ortaya koyuyor. Söz konusu gıda veya yemin en az yüzde 0,9 oranında GDO içermesi o ürünün GDO’lu kabul edimesini sağlıyor. Yönetmelikteki ilginç bir madde ise izin verilmeyen GDO’larla ilgili. Gıda veya yemin yüzde 0,5’tan fazla, izin verilmeyen GDO içermesi halinde ithalatına, işlenmesine, nakline, dağıtımına ve satışına izin verilmiyor. Yüzde 0,5’tan azsa izin verilmeyen GDO’da serbest bırakılıyor.

Hiç yorum yok: