"Siz Yükselirken Biz Batamayız"

Küresel ısınmayı durdurmak için Polonya'da biraraya gelen dünya liderleri, kritik kararları bir yıl sonraki toplantıya bıraktı.

Polonya-Poznan’da iki hafta süren iklim değişikliğiyle ilgili dev toplantının resmi açılış konuşmasına, Tuvalu Başbakanı Apisai Ielemia'nın şu sözleri damgasını vurdu: “Siz yükselirken, bizler batamayız!” Yaşadıkları adaların sular altında kalması an meselesi olan Tuvalu'nun bu serzenişi, Polonya'daki toplantıyı en iyi şekilde özetleyen cümle oldu. Türkiye medyasından sadece Aktüel Poznan’daydı!

Özgür Gürbüz - Yeni Aktüel / 18-24 Aralık

Katty Mackay, dört arkadaşıyla beraber, son 40 gün içerisinde tam 10 ülkeden geçerek 23 bin kilometre yol yaptı. Avustralya'nın Tazmanya adasından Polonya'nın Poznan kentine her gün yaklaşık 575 kilometre kat ederek 40 günde ulaştı. Henüz 16 yaşında olan Katty'nin tek amacı, dünyanın geleceğiyle ilgili en önemli kararların alınacağı İklim Değişikliği Zirvesi'ne, çevreye en az zarar vererek ulaşmaktı. Sadece Tazmanya'dan Singapur'a giderken, deniz yoluyla gitmek mümkün olmadığı için uçak kullandı, geri kalan yolculuğunu ise tren ve otobüs gibi toplu taşıma araçlarını kullanarak tamamladı. Böylece daha az petrol tüketti. Polonya'ya vardıklarında iklim değişikliğine (küresel ısınma) yol açan 15 ton kadar seragazını atmosfere salmış oldu. Eğer tüm yolculuğu uçakla yapmış olsaydı, Katty'nin küresel ısınma günahı bunun tam dört katı olacaktı.

Katty ile Polonya'da karşılaştığımda, yine trenle Poznan'dan Varşova'ya gidiyordu. Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Polonya Başbakanı Donald Tusk'un, iklim değişikliği konusunda AB tarafından alınması planlanan önlemleri baltalama girişimini protesto etmeye hazırlanan, yaklaşık 150 kişilik grubun içerisindeydi. Sıfır dereceye yaklaşan soğukta, iki saati aşan bir protesto yapıldı. Merkel ve Tusk, Avrupa Birliği ülkelerinin enerjisinin yüzde 20'sini 2020 yılına kadar rüzgar, güneş, biyokütle gibi temiz enerji kaynaklarından sağlamasını sağlayacak birlik kararını veto etmekten vazgeçmesiyle eylem başarılı bile oldu denebilir. Küresel ısınmayı durdurma çabalarında başı çeken AB'nin geri adım atması tüm süreci baltalayabilirdi. 16 yaşındaki Katty için bu ikinci zafer sayılabilir; her ne kadar dünyanın bir ucundan öteki ucuna yaptığı yolculuğun yanında ufak bir başarı olarak kalsa da...

On binin üzerinde katılımcı
Polonya'nın Poznan kentinde küresel ısınmayı durdurmak için tüm dünyayadan gelen delegelerde Katty'nin bu iştahını görmedik desek yeridir. Aralık ayının ilk iki haftasında saatler süren toplantılar yaptılar. Çerçeve anlaşmasına dahil olmuş 187 ülkeden delegeler, Birleşmiş Milletler'in ilgili birimlerinden yetkililer siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinden gelenlerle beraber bu rakamın 11 bini bulduğu belirtiliyor. Bu toplantı, Kyoto Protokol'nün doğmasına neden olan İklim Değişikliği Çerçeve Anlaşması'na taraf olan ülkelerin yaptığı 14. buluşma. Kyoto'nun hayata geçmesinden sonra yapılan ise dördüncü toplantı. Kısaca “Taraflar Toplantısı” ya da COP 14 olarak da anılıyor. Bir sonraki toplantı ise Danimarka'nın Kopenhag kentinde yapılacak ve orada 2012'den sonra miyadını dolduracak Kyoto'nun devam edip etmeyeceği ya da yerine yeni bir şey gelip gelmeyeceği kesin olarak belli olacak. Poznan'daki toplantı daha çok, Kopenhag'taki toplantının zeminini hazırlamak açısından önemliydi. Gelişmiş ülkeler seragazlarını ne kadar indirecek, gelişmekte olan ülkeler ne derece sorumluluk alacak, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere teknoloji transferi ve finansman nasıl yapılacak. Tüm bu soruların yanıtlarına çözüm aranıyor ve böylece Kopenhag'ta tarafların dünyanın kaderini belirleyecek belgeye imza atması kolaylaştırılmaya çalışılıyor. Yüzlerce ülke, bir o kadar da sivil toplum örgütü ve binlerce farklı görüşün olduğu düşününülürse bu işin o kadar da kolay olmadığı ortada. Tersinde de bakabilirsiniz. Dünyanın içinde bulunduğu ekolojik felaket göz önüne alınırsa, tüm bu girişimlerin getireceği dünyanın yüzde birlik Gayri Safi Hasılası'na eşdeğer mali külfetin saatler süren pazarlıklara tabi tutulması da bir o kadar can sıkıcı.

ABD'de Obama etkisi görülüyor
Polonya'daki toplantının en büyük farkı kuşkusuz ABD'nin tavrıydı. Kyoto Protokolü'ne Türkiye ile birilikte taraf olmayan az sayıda ülkeden biri olan ABD, Obama'nın getirdiği değişimin de etkisiyle görüşmelerde engelleyici olmaktan çok pasif kalmayı tercih etti. Bunun en önemli nedeni, Bush yönetiminin görev verdiği bürokratların hala Polonya'da ABD'yi temsil ediyor olmaları. Obama tarafından bu bürokratların iki ay içerisinde değiştirileceği ve bu toplantı boyunca ABD adına herhangi bir açıklama yapmalarının engellendiği söyleniyordu. Ancak bir yuvarlak masa toplantısında ABD heyetinden seragazlarını 2050 yılına kadar 1990 yılı rakamlarının yüzde 50 aşağısına çekileceği açıklamasını duyduk. Bu rakam, Obama'nın Kaliforniya'da açıkladığı yüzde 80'den az da olsa ilgiyle karşılandı. Bilim insanlarının tavsiye ettiği oran da aynı dönem için yüzde 80-90 oranında. ABD'den gelecek böyle bir girişimin tüm dengeleri altüst edeceği ve bugün muhalefette olan Rusya, Japonya ve Polonya gibi ülkelerin tavrını değiştirebileceğini söylemek mümkün. Türkiye'den gelen yaklaşık 30 kişilik resmi heyetin başında bulunan Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Hasan Sarıkaya'da bu görüşü destekliyor. Yeni Aktüel'in sorularını yanıtlayan Sarıkaya, “Amerika'nın bu günden itibaren böyle bir şey söylemesi iyi bir şey” diyor ama asıl sorunun hala gelişmekte ve gelişmiş ülkelerin asıl sınıflandıralacağı olduğuna da dikkat çekiyor.
Irak alkışlandı
Poznan'da Türkiye'den oldukça fazla sayıda, 40'a yakın katlımcı vardı. Çevre Bakanlığı'nın yanısıra, Dışişleri, Tarım ve Köyişleri, Maliye, Sağlık Bakanlığı gibi bakanlıklar temsilci gönderirken, Yeşiller Patisi, TÜSİAD, Heinrich Böll Vakfı, Bölgesel Çevre Merkezi (REC), Eurosolar Türkiye ve Küresel Eylem Grubu'ndan toplantlara katılanlar oldu. Yine de bakan düzeyinde bir katılımın olmaması, milletvekillerinin buraya gelmiş olmaması katılıma biraz gölge düşürdü. En “sivri” görünen sivil toplum örgütlerinin düzenlediği yan tolantılarda bile Avrupa ülkelerinin milletvekillerini dinleyici olarak görmek ilginçti. Küresel ısınma konusunda politikacılar ve sivil toplum örgütleri bize oranla daha yakın ilişkiler içerisinde. Milletvekili ve bakan düzeyinde katılımın olmamasını Meclis'te onaylanmayı bekleyen Kyoto Protokolü'ne bağlayan Sarıkaya, “Kyoto Protokolü Genel Kurul'dan geçmiş olsaydı onun burada anons edilmesi bile farklı olurdu. Bakın, Irak'ın çerçeve anlaşmasına taraf olması bile alkışlanmalarına neden oldu. Bali'de Avustralya (Kyoto'ya imza atarak) büyük sükse yapmıştı” diyor.

Türkiye, 27 Ekim'de sunduğu öneriyle Kyoto sonrası görüşmelerde aktif rol alacağını belirtiyor ama farklı konumunun da gözardı edilmemesini istiyor. Sarıkaya, Türkiye'nin protokole dahil olmasından sonra, indirim hedefi değil arttırmama hedefi alabileceğini söylüyor. Kısaca, ilerideki 10-20 yıl içerisinde Türkiye atmosfere 500 milyon ton karbondioksit salacaksa, bunu 400'de tutmayı taahhüd etmeyi düşünüyor. 1990 seviyesine göre yüzdelik bir indirim almayacak. Bölgesel Çevre Merkezi Direktör Yardımcısı Yunus Arıkan'a göre bu tip bir önerinin kabul edilmesi, Türkiye'nin bir an önce müzakere pozisyonu belirlemesi ve ekonomik verilerden çok politikasını belirlemesinden ve Kyoto'ya en kısa sürede dahil olmasından geçiyor. Arıkan, “Brezilya, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin hepsinin stratejik eylem planı hazır. Ne kadar indirim yapabileceklerini, getiri ve götürülerini hesaplamış durumdalar. Bu yüzden AB veya ABD'nin karşısına rahat çıkıyor, onları tarihsel sorumlulukları ve gelişmekte olan ülkelere protokol gereği vermek zorunda ldukları ekonomik destek yönünde zorlayabiliyorlar” diyor. Arıkan, Türkiye'nin kendini İleri Gelişmekte Olan ülkeler adlı bir sınıfta Meksika ve Kore gibi ülkelerle birlikte sınıflandırmasını ve müzakerelere devam etmesi gerektiğini öneriyor.

Bu karışık, çetrefilli pazarlıklar gün ve yıl boyu sürerken dünyanın öte tarafında, Büyük Okyanus'ta dokuz adadan oluşan 11 bin nüfuslu Tuvalu'dan bir çığlık yükseliyor. Polonya notlarımızı Başbakan Apisai Ielemia'nın sözleriyle bitirmek sanırız en doğrusu olacak: “Bizim inancımız, Tuvalu'nun sonsuza kadar yaşamaya hakkı olduğu. Göç etmeyi düşünmüyoruz. Biz, gururlu ve benzersiz kültüre sahip bir ulusuz ve başka bir yere taşınamayız. İnsan ve ulus olarak hayyat kalmak istiyoruz. Ve hayatta kalacağız bu bizim en temel hakkımız ancak şunu söylemeliyim ki müzakerelerin gidişatıyla ilgili çok endişeliyim”.
***
“Ülkeler birbirleriyle uğraşıyor”
Hasan Zuhuri Sarıkaya
Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı

Bali'deki toplantıya göre Poznan çok sakin geçiyor. Burada, hedeflenen bir yol haritası oluşturmak ve taahhütler silsilesi üzerinde anlaşmak öngörülmüyor; onun verdiği bir rahatlık var. Bali'den bu yana geçen bir yıllık süreç içerisinde çok da somut gelişmeler olmadı. ABD'nin pozisyonu da belli değil, çok düşük profil izliyorlar. Gerçi ABD temsilcisi 2050 yılına kadar yüzde 50 indirimden bahsetti perşembe (11 Aralık) günü. Bu önemli bir adım, bir ivme kazandırabilir. ABD, Bali'de tüm süreci yönlendiren ülkeydi. Orada, Ek-1 (gelişmiş ülkeler) ve Ek-1 dışı ülkeler gibi bir tasvir yapılmıştı. Bunu biz de ABD de istemedi. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler şeklinde bir tasvir yapıldı. Çalışmalar da öyle gidiyor. Diğer taraftan Kyoto altında çalışmalar ise Ek-1 ve Ek-1 dışı diye gidiyor. Ülkeler kazandıkları pozisyonları kaybetmek istemiyorlar. Şimdi G77 ve Çin adı altında bir grup var. Burada milli gelirleri 30 bin doların üsütünde olan ülkelerle 100 dolar olan ülkeler var. Bu ülkeler birleşip bir grup kurmuşlar ama bu grubun da bir mantığı yok. Yeniden bir tasnif gerekiyor biz de onu bekliyoruz. Burada o başarılamadı. Ek-1 ülkeleri üzerine yüklenilerek bir sonuç alınması da mümkün değil. Örneğin 2020 yılı itibariyle Ek-1'de olmayan Çin, Hindistan, Brezilya, Güney Kore, Meksika, Güney Afrika küresel emisyonların yüzde 50'sini oluşturacak. Bu ülkeler bir sorumluluk almadan yol amak mümkün değil. İlla azaltma değil ama arttırmayı önleyen tedbirler alınması gerekiyor. Türkiye'nin Kyoto'yu imzalama konusunda tavrı değişmedi. Meclis'in zamanlamasıyla ilgili bir mesele. Aslında ülkeler birbirlerinin konumunu çok iyi biliyor. Ülkeler birbirleriyle uğraşıyor. Aslında herkes birşeyler yapsa çözüm bulunur; ki yapmak da zorunda başka türlü bu yolun sonu yok.

Hiç yorum yok: