Futbolla yatıp futbolla kalkan İngilizler, yeniden dünya arenasında başa oynamaya başladı. Sorunların hepsi çözülmüş olmasa da, 20 yıl öncesine göre penaltı sahasına daha yakınlar. Bu defa sadece başarıya susamış takımlarıyla değil, dünyanın yıldız futbolcuları, tıka basa dolu stadyum ve para kasalarıyla geliyorlar. İngilizler, uzun topu bıraktı, yerden kısa paslarla oynuyor artık.
Özgür Gürbüz - Yeni Aktüel / 25-30 Mayıs 2007
1985 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Liverpool taraftarlarının Juventus yandaşlarına saldırması sonucu 39 İtalyan hayatını kaybetmişti. Heysel faciası olarak anılan bu korkunç olaydan sonra İngiliz takımlarının uluslararası arenaya çıkışı beş, Liverpool’un ise yedi yıl boyunca yasaklandı. Heysel’den 20 yıl sonra Liverpool, İstanbul’da Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu. Bu yıl, Liverpool yine finalde ve yarı finale kalan dört takımdan üçü İngiltere menşeliydi. Bu geri dönüşün tek nedeniyse kasalarının dolu olması değil. İngiltere’de futbol topu yine yuvarlak, çimler yine yeşil ama geri kalan hemen her şey değişti.
Heysel sonrası cezayı yorumlayan dönemin İngiliz Futbol Federasyonu Sekreteri Ted Croker, ceza süresini sorunları halletmek için kullanacaklarını söylemişti. Yaşananların sadece bir takımın kusuru olduğu ve cezanın tüm İngiliz kulüpleri tarafından çekilmemesi gerektiğini öne sürenlere Croker, “Birçoğumuz, kendi evimizi düzene koymadan Avrupa’ya geri dönmememiz gerektiğini düşünüyor” diyerek sorumluluğu İngiltere’deki tüm futbol endüstrisine yüklüyordu. Bu anlayışla yola çıkan İngilizler, bizde TV yorumcularının pozisyonları ileri geri oynatması için kullanılan kameraları statlara yerleştirerek holigan avına çıktı. Bilet fiyatlarının artması da holiganları stadyum dışına iten bir başka etken oldu. Liverpool Üniversitesi’nde futbol endüstrisiyle ilgili MBA programını yürüten (FIMBA) ve holiganizm üzerine ders veren Dr. Geoff Pearson, bu durumu Yeni Aktüel’e “Stadyumlardaki kargaşa, kapalı devre kameralar ve yenilenmiş büyük stadyumlar sayesinde azaldı. Suç işleyenler anında bulunuyor ve müsabakalara gelmeleri yasaklanıyor” şeklinde açıklıyor. Hazır top taca çıkmışken belirtmekte yarar var, Futbol Endüstrisi Grubu, üniversite bünyesinde 12 yıldır aktif ve 10 yıldır da futbol üzerine MBA programı yürütüyor.
Stadyumlarda devrim
İngilizler’in başı Heysel’den sonra da beladan kurtulmadı. 1989’da Liverpool ve Nottingham Forest arasındaki kupa finali öncesinde stattaki turnike kapasitelerinin düşük olması büyük bir faciaya neden oldu. Yüksek çitler ve tel örgülerle çevrili konuk takım tribünündeki Liverpoollu taraftarlar, yaşanan izdihamda kaçacak yer bulamadılar. 96 kişi hayata gözlerini yumdu. Bu facia da, İngilizler’in stadyumlarını adam etmelerini sağladı. Faciadan ders alan taraftarlar artık en kritik maçlarda bile polis koruması olmaksızın yan yana oturabiliyor. Arsenal, Manchester United ve Chelsea gibi takımları izlemek için kombineler dışında bilet bulabilmek oldukça zor. Manchester’ın 76 bin kapasiteli stadının seyirci ortalaması 68 bin.
En çok kazanan İngiliz ligi
İşin bir de ekonomik boyutu var. İngiltere’deki “Premier League”in yıllık geliri 2,5 milyar dolar. İtalyanlar İngilizler’i 1,6 milyar dolarla, Almanlar’ın “Bundesliga”sı ise 1,5 milyar dolarla izliyor. İspanyollar’ın medar-ı iftiharı “Primera Liga” ise 1,4 milyar doları zorluyor. Fransızlar’ı hiç sormayın; gelirleri 1 milyar doların altında. Liverpool Üniversitesi’nde futbolun finansal yapısı üzerine çalışan Dr. Rory Miller’a göre bu fark, TV yayınları, diğer Avrupa ülkelerine göre çok daha pahalı olan bilet fiyatları ve yeni yapılan, ticari faaliyetlere çok uygun stadyumlardan kaynaklanıyor. İngiltere içinde yapılan başarılı pazarlama çalışmalarını da unutmamak lazım. Miller, bu konularda İngiliz kulüplerini başarılı bulsa da, genel kanının aksine, uluslararası pazarda İngilizler’in hâlâ biraz doldur boşalt yaptıklarını öne sürüyor. Miller Yeni Aktüel’e açıklamasında “Belki Manchester United’ı bunun dışında tutmak lazım, ancak diğer takımların finansal gücü ulusal pazardan geliyor. Örneğin, sponsorluk Alman kulüplerine daha çok para kazandırıyor” diyor.
Kulüplerin gelir kaynaklarıysa ülkeden ülkeye hatta kulüpten kulübe değişiyor. 2005 yılını 275 milyon Euro gelirle kapatan ve dünyanın en çok kazanan futbol kulübü olan Real Madrid, bu paranın yarısını ticari faaliyetlerden sağlıyor. Bunda, kulüp başkanı Florentino Perez’in “Galactico” adını verdiği Beckham, Nistelrooy, Cannavaro gibi yıldız futbolcuların payı büyük. Manchester’ı ikinci sıraya iten bu finansal hamle futbolda çok parlak sonuçlar getirmese de, Hollanda, İtalya ve İngiltere gibi orijinal ürünlerin daha çok satıldığı pazarlarda kulübe gelir sağladı. İkinci sıradaki United ise 246 milyon Euro’yu bulan gelirinin yüzde 42’sini stadyumdan sağlıyor. Üçüncü sıradaki Juventus’un gelirindeyse aslan payı yüzde 54 gibi bir oranla televizyondan. Juventus’un televizyon geliri 124 milyon Euro, stadyum gelirleri ise sadece yüzde 10’u, yani 23 milyon kadar.
Kendi kalemize bir göz atmak gerekirse, Türkiye’nin tüm kulüplere ödediği para 84 milyon Euro. Bu yılın şampiyonu Fenerbahçe’nin alacağı para ise sadece 10 milyon Euro civarında. Bu rakamlardan da görüldüğü gibi her ülke, futbol endüstrisini farklı bir yöntemle finanse ediyor. Çok net olan, tüm büyük kulüplerin futbol hastası Kore ve Çin gibi pazarlara girmek istemesi. Chelsea futbol takımının web sayfası bu pazarlama stratejisini çok açık gösteriyor. Web sayfasının İngilizce dışında iki ayrı dilde daha erişimi var: Çince ve Korece!
Ada kulüplerine yabancı ilgisi
İngiliz futbolundaki son hamleyse yabancı sermayeye yönelik oldu. Rus Petrol milyarderi Roman Abramoviç’in ateşlediği fitil, Manchester ve Liverpool kulüpleriyle devam etti. Amerikalı işadamı Malcolm Glazer, Manchester’ı almak için 1 milyar 400 milyon doları 2005’te gözden çıkardı. Bu rakam aşağı yukarı, Türkiye’nin en büyük petrokimya tesisi PETKİM’in özelleştirilmesi sonucu elde edilecek gelire eşit. Yine Amerikalı milyarderler George Gillett ve Tom Hicks, Liverpool için Şubat 2007’de 430 milyon dolar ödedi. Takımlarının değerleri de giderek artıyor. Abramoviç, Chelsea’ye 2003’te sadece 218 milyon dolar ödediğinde herkesin dudağı uçuklamıştı. Temmuz 2006’da Fransız işadamı Alexandre Gaydamak, ligin sonlarında yer alan Portsmouth için cebinden 125 milyon dolar çıkardı. Miller, bu konuda da herkesten farklı, “Yabancı yatırımların Chelsea dışında diğer kulüplere büyük finansal kaynak sağlamadığını” söylüyor.
İngilizler’in önündeki en büyük problem herhalde takımlarının başarısını ve ligin ekonomik gücünü milli takımlarına kaydıramamak. Burada oyun yapısı ve ülke insanının kuralcı, sistematik yapısıyla ilgili bir sorun göze çarpıyor. Gascoigne, Rooney gibi alışılmışın dışına çıkan daha çok futbolcuya ihtiyaçları var. Sanırım bu konuda İngiltere’ye göç eden Latin veya Güney Avrupa kökenli anne ve babalara çok iş düşecek. Zidane gibi melez bir yetenek, İngiltere milli takımını durmadan düştüğü ofsayttan kurtarıp topu ağlara gönderebilir.
Stadyumlar ve kapasiteleri
Manchester United - Old Trafford - 76 bin 212
Chelsea - Stamford Bridge - 42 bin 500
Arsenal - Emirates'i - 60 bin 432
Liverpool - Anfield – 45 bin 522
Evertoon – Goodison Park – 40 bin 569
Newcastle United - St. James' Park – 52 bin 394
Avrupa’nın en çok kazanan 20 futbol kulübü (milyon Euro)
Real Madrid 275,7
Manchester United, 246,4
AC Milan, 234
Juventus, 229,4
Chelsea, 220,8
FC Barcelona, 207,9
Bayern Munich, 189,5
Liverpool, 181,2
Inter, 177,2
Arsenal, 171,3
AS Roma, 131,8
Newcastle United, 128,9
Tottenham Hotspur, 104,5
Schalke 04, 97,4
Olympique Lyonnais, 92,9
Celtic, 92,7
Manchester City, 90,1
Everton, 88,8
Valencia, 84,6
SS Lazio, 83,1
Kaynak: Deloitte
Kulüplerin parası nereden geliyor? (milyon Euro)
Real Madrid
Maç gelirleri 63,7
Televizyon 88
Ticari 124
Manchester United
Maç gelirleri 102,5
Televizyon 71,7
Ticari 72,7
AC Milan
Maç gelirleri 38,1
Televizyon 138
Ticari 57,9
Lyon
Maç gelirleri 20,4
Televizyon 45,8
Ticari 26,7
“İngiliz kulüpleri iyi para kazanıyor ama iç pazardan”
DR. RORY MILLER (Liverpol Üniversitesi Futbol Endüstri Grubu)
* Uluslararası marka olan birkaç İngiliz kulübü var. İspanyol kulüpleri uluslararası pazarda İngilizler’den hâlâ daha iyi. Barcelona ve Real Madrid’in marka değeri özellikle Güney ve Kuzey Amerika’da daha yüksek. Bu biraz dil ve kültür ortaklığıyla da ilgili.
* Real ve Barcelona son 3-4 yılda çok iyi pazarlama stratejileri geliştirdi. İngiliz kulüpler iyi para kazanıyor ama bunlar iç pazardan geliyor. Premier Lig’in daha fazla ülkede yayınlanması aslında bir avantaj. Kendilerini uluslararası pazarlar konusunda geliştirirlerse işe yarayabilir.
* Takımların yabancı oyuncu almaları da bunun bir parçası. Everton ve Manchester City’nin Çinli oyuncuları bariz örnekler. Afrikalı oyuncular için bunu söylemek doğru olmaz. Afrika’ya bu oyuncuların tişörtlerini götürseniz bile taklit ürün sorunu var. Telif haklarının korunduğu Kuzey Amerika ve Japonya doğru pazarlar ancak bu defa da büyük takımlarda oynayacak kalitede futbolcu bulmak zor.
* İngiltere’deki holiganizm tam olarak bitmedi. Yunanistan’daki finali Manchester United ve Liverpool oynasaydı büyük sorunlar çıkması kaçınılmazdı. İngiltere’de polis taraftarları çok iyi tanıyor yurtdışında polisler bu konuda aynı derecede başarılı değil.
“Holiganizm azaldı ama bitmedi”
DR GEOFF PEARSON (Futbol Endüstrisi Grubu, Program Direktörü
* Stadyumlardaki şiddet olayları azaldı ama stadyum dışında hâlâ sorunlar var. Stadyumdaki başarının ardında kapalı devre kamera sistemleri yer alıyor. Suç işleyen kişi anında bulunup, hayat boyu futbol müsabakaları izlemekten mahrum edilebiliyor. Bu küçük suçları önlemede etkili olmasa da, “holigan firmaları” durdurmakta etkili oldu. Stadyumlarda içki satışının yasaklanması ve maçlar için toplu taşıma yöntemleri ise bence sorunu çözmedi daha da arttırdı.
* Holiganizmin bitmesinin futbol kalitesini arttırdığı görüşüne katılmıyorum. Holiganları engellemek için arttırılan bilet fiyatları kulüplere daha iyi futbolcular alması için gerekli olan daha çok parayı getirdi, o kadar. Britanya’da polis, 1960 ve 70’lerde gördüğümüz toplum polisi örneğinden daha zeki bir polislik yapmaya başladı. Taraftarlarla iyi ilişkiler kurdular ve üstlerine düşen rol daha çok izleyicinin kontrolü ve güvenliği üzerine oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder