Türkiye nükleer santral kurma konusunda
ısrarını sürdürüyor. Halka rağmen ısrar sürüyor da denebilir. Yapılan farklı
araştırmalar Türkiye'de halkın yüzde 60-70'inin nükleer santral istemediğini
ortaya koyuyor. Bu birçok ülkede santral planlarının çöpe atılmasına yetecek
bir orana işaret ediyor. 1978 yılında Avusturya'nın Zwentendorf kentindeki
yapımı biten nükleer reaktör hiç çalıştırılmadan kapatılmıştı. Nedeni ne santral
teknolojisinin eski, ne de maliyetinin yüksek olmasıydı. Halk istemediği için
santralin kapısına hiç açılmadan kilit vuruldu. Nükleer santralin
çalıştırılmasına hayır diyenlerin oranı halk oylamasına katılanların yüzde
50,47'siydi. Yaklaşık 30 bin oy farkla 730 megavat (MW) gücündeki santrale ve planlanan
diğer reaktörlere “hayır” dendi. Bu oylamanın ardından Avusturya hükümeti
ülkede fisyon reaktörleri kurulmasını yasakladı. Yıl 1978. İlginçtir, dünyadaki
ilk büyük nükleer kaza 1979 yılında meydana gelen Üç Mil Adası (Three Mile
Island) kazasıydı. Kısmi çekirdek erimesiyle sonuçlanan bu kazadan önce
Avusturya'nın böyle bir karar alması başlı başına incelenmesi gereken bir konu.
Halk oylamalarının nükleer enerji konusunda
karar almak için bir yöntem olarak kullanılıp kullanılamayacağı tartışılan bir konu.
Halk oylamasına karşı çıkan en kuvvetli görüşlerden biri, dört yıllığına
iktidara getirilen bir hükümetin 250 bin yıl radyoaktif kalacak atıkların
üretilmesi konusunda karar alma yetkisine sahip olup olmadığı. Bu açıdan
bakıldığında, halkın büyük bir kesimine danışılmış olsa da, bugün yaşayanların
henüz doğmamış insanların geleceğini etkileyecek bir karara imza atmaları
tartışmalı. Doğada oy kullanamayan diğer canlıların düşünceleri ise insan
merkezli bir toplumda zaten hiç dikkate alınmıyor. Halk oylaması taraftarı
karşı görüş ise, 10-20 kişiden oluşan bakanlar kurulu yerine, milyonlarca
insanın fikrinin alındığı bir demokratik yöntemin uygulanmasının daha akılcı ve
kabul edilebilir olduğunu öne sürüyor. Tartışmayı uzatmak mümkün ama kısaca
özetlemeye çalıştığım gibi halk oylamasının nükleer enerji konusunda “tek
yetkili merci” olduğunu söylemek mümkün değil. O halde nasıl karar vereceğiz?
Bu sorunun yanıtı da kolay değil ama işin ekonomik yönünü değerlendirmek, en
azından nükleer enerji için ödenecek maddi bedelin bir kısmının bugün
yaşayanlar tarafından karşılanacak olması nedeniyle üzerinde daha kolay
anlaşılır bir yöntem olabilir. Bu analizi, sorunu tek başına çözemeyeceğini
baştan kabul ederek okumakta fayda var. Bir ekonomik analiz içerisinde tüm
sosyal (dışsal) maliyetleri hesaba katmak zaten çok zor. Kesilen bir ağacın
Orman Bakanlığı'nın fiyat tarifesinde bir bedeli olabilir ancak o ağaçta yuvası
olan bir kuş için bu bedel emin olun ki yetersizdir. Bu nedenle, sosyal
maliyetler konusunu başka bir yazıya bırakarak nükleer santraller için düz bir
maliyet hesabı yapığımı baştan belirtmeliyim.
İşe, Fukuşima'daki nükleer felaketten sonra
santral maliyetlerinin daha da arttığını söylemekle başlayalım. Bu çok normal.
1986 yılındaki Çernobil kazasından sonra da reaktör tasarımları ciddi bir
değişikliğe uğramış, bu da doğal olarak maliyetlere yansımıştı. Reaktör
tasarımlarındaki farklılıkları kabaca bağlı bulundukları kuşaklara (nesil veya
jenerasyon da deniyor) göre sınıflandırabiliriz. Şu anda en yeni kuşak
reaktörler 3+ olarak adlandırılıyor ve 4. kuşak reaktörlerin ticari faaliyete
geçmesi içinse en iyimser tahminler 2030'ları işaret ediyor. Bir reaktörün
farklı bir kuşağa ait olması, onun daha güvenli, daha ekonomik ve nükleer silah
yapımına neden olacak teknik açıklara müsaade etmemesi için bazı tasarımsal
değişikliklere uğradığını anlatır. En azından teoride bu böyle. Yeni teknoloji
ürünü nükleer reaktörlerin, daha ucuza elektrik üreteceği, daha az güvenlik
problemiyle karşılaşacağı ve daha kısa sürede yapımının tamamlanacağı söylenir
ancak iş uygulamaya gelince durum dramatik değişiklikler gösterebiliyor.
İLK YATIRIM MALİYETİ
Nükleer santraller için önemli maliyet
kalemleri, içine yapım giderlerini de alan ilk yatırım maliyeti, yakıt
maliyeti, işletim giderleri ve söküm bedeli olarak sıralanabilir. ABD Enerji
Enformasyon İdaresi'nin (EIA) 2010 yılında nükleer reaktörler için belirlediği ilk
yatırım maliyet tahmini kilovat kurulu güç başına 3 bin 902 dolardı. Bir yıl
sonra, 2011'de bu tahminlerini 5 bin 339 dolara çıkardılar. Nükleer
reaktörlerin bir yılda ilk yatırım maliyeti yüzde 37 arttı. 2012 yılında Litvanya'da
yapılması düşünülen ve hükümetle muhalefeti birbirine düşüren 1350 MW’lık nükleer
reaktör için verilen teklif ise 8 milyar 640 milyon doları buldu[1]. Bu da
kilovat kurulu güç başına ilk yatırım maliyetinin 6 bin 400 dolara çıktığını
gösteriyor. EIA'nın 2010 rakamıyla, Litvanya'daki fiyatı karşılaştırırsak bu
iki yılda yüzde 60'a varan bir artışa işaret ediyor. Tüm elektrik üretim seçenekleri
için benzer bir eğilimin söz konusu olmadığını göstermek adına güneş
enerjisinden elektrik üreten fotovoltaik panellerin yatırım maliyetine bakmakta
fayda var. EIA'nın aynı raporunda, fotovoltaik paneller için kurulu güç
maliyetinin 2011'de yüzde 25 oranında ucuzlayarak 6 bin 300'den 4 bin 75 dolara
gerilediği belirtiliyor. 2012'de fotovoltaik paneller için bu fiyatın bin 800-2
bin 300 bandında seyrettiğini de hatırlatalım[2].
Nükleer santrallerden üretilen elektriğin
maliyetinin yüzde 60 (bazı kaynaklar da bu oran daha yüksek) oranında ilk
yatırım maliyetiyle ilişkili olduğu belirtilir[3]. Ucuza
elektrik üretmek istiyorsanız ilk yatırım maliyetini düşürmeniz gerekir ki,
nükleer santraller için bunun gerçekleştiğini söylemek çok zor. Söküm maliyeti
reaktörden reaktöre değişse de Dünya Nükleer Birliği (WNA) ilk yatırım
maliyetinin yüzde 9 ila 15'ine işaret etmektedir. Bu bilgiler ışığında analizimizi
Türkiye'ye ve Akkuyu'da yapılması düşünülen nükleer reaktöre çevirmekte fayda
var. Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında 12 Mayıs 2010 tarihinde bir anlaşma
imzalandı ve Akkuyu sahası ihalesiz bir şekilde devlet şirketi Rosatom'a
verildi. Nükleer santral kararını haklı çıkarmak için üretilen teknoloji
transferi yapacağız, enerjide dışarıya özellikle de Rusya'ya bağımlıyız
şeklindeki sloganlar bu anlaşmayla anlamını yitirdi.
Türkiye, dört adet 1200 MWe gücünde reaktörden
oluşan Akkuyu Nükleer Santrali için farklı bir finansman modeli oluşturdu.
Santralin mülkiyetini Akkuyu NGS'ye verdi. Böylece 20 milyar doları bulacağı
söylenen ilk yatırım maliyetini Rus şirketine yükledi; beraberinde kredi bulma
derdini ve onun faiz yükünü de. Bu nedenle ilk yatırım maliyetinde meydana
gelen ve yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız fiyat artışı Türkiye
Cumhuriyeti'ni çok da kaygılandırmadı. Aslında kaygılandırması gerekiyor.
Türkiye'nin aksine fiyat artışları Rusları etkiledi. Rusya’nın Ankara
Büyükelçisi Vladimir İvanovski birkaç hafta önce yaptığı açıklamada, 2013’te
Mersin’de temeli atılacak Akkuyu Nükleer Santrali’nin maliyetinin artacağını söyledi.
İvanovski, “Maliyet 20 milyar dolardan 25 milyar dolara çıkabilir” dedi[4]. Anlaşmada Türkiye
tarafına ilk yatırım maliyetiyle ilgili bir yükümlülük verilmediğinden olsa
gerek (en azından bizim bildiğimiz ve görebildiğimiz kadarıyla) Enerji
Bakanlığı bu açıklamaya bir tepki vermedi. Akkuyu NGS yetkilileri haberin
kamuoyunu olumsuz etkileyeceğini düşünmüş olmalılar ki, daha sonraki
açıklamalarında yine 20 milyar dolar rakamını telaffuz etmeye hatta daha
aşağıya çekmeye başladılar. Biz 20 milyar doları temel alalım. Bu durumda Akkuyu
için ilk yatırım maliyeti, kW kurulu güç başına 4 bin 116 dolar seviyesinde kalacak
(20 milyar/ 4800 MW). ABD'de ilk yatırım maliyetlerinin 7 bin doların üzerinde
olacağı yönünde raporların geldiği şu günlerde Rusya'nın bu rakamı nasıl
tutturacağı bir soru işareti. Ana parayı devlet kasasından alsalar ve faiz
ödemeseler bile (faiz gelir kayıplarını hesaba hiç katmadıklarını düşünüyorum)
bu rakamı tutturmak zor. Çin'de yapımı süren AP-1000 tipi reaktörün ilk yatırım
maliyetinin kW başına 3 bin 500 dolara geldiği yönünde haberler var[5]. Çin'de
işçilik maliyetlerinin ucuz olmasının nükleer santrallerin diğer ülkelere
kıyasla daha ucuza mal edilmesine neden olduğu biliniyor. Bu durumda birkaç
seçenek var. Ruslar Akkuyu'daki reaktörü ya Çinli işçilere yaptıracak ya da
çalışacak işçilere Çinli işçilerin aldığı parayı verecek. Üçüncü seçenek ise
VVER-1200 modelinin Batı’daki reaktörlere göre, bir şekilde daha ucuza
yapılacak olması. Peki ama nasıl? Umarım bu sorunun yanıtını Enerji Bakanlığı
yetkilileri biliyordur.
Nükleer enerjinin bir sorunu da inşaat
tarihlerinin planlandığından uzun sürmesi. Diyelim bir apartman yapacaksınız.
Parayı verip, bir köşeye demir-çelik yığdığınızda o apartmanın maliyetini aşağı
yukarı bilirsiniz. Nükleerde siz müteahhitle parayı verip el sıkışsanız bile,
inşaat sırasında fiyatın artması ve müteahhidin kapınızı daha fazla para için
çalması sürpriz olmaz. Buyurun size iki güncel örnek. Batı Avrupa’da yeni
nükleer reaktör yapan iki ülke var; Finlandiya ve Fransa. Finlandiya’da
inşaatına 2005’te başlanan reaktörün 2009’da devreye girmesi bekleniyordu.
İnşaat hala sürüyor, en erken 2014’te reaktör elektrik üretmeye başlayacak. Bu
gecikme sonucunda 3 milyar avroya mal olması beklenen reaktörün maliyeti 6
milyar avroyu geçti. Fransa’da yapımı süren aynı tip reaktörün kaderi de aynı
oldu. İnşaatına Finlandiya’dan 2 yıl sonra başlanan reaktör de söylenildiği
gibi 4 yılda bitirilemedi. 2016 yılında biterse Fransızlar bayram edecek,
maliyeti de yine söylendiği gibi 3 milyar avroda kalmadı, şimdiden 6 milyarı
gördü. Bu da başka bir risk. Türkiye’de bir gecikme olursa bilin ki Akkuyu NGS
bunu fiyatlara yansıtmak ve maliyeti oradan çıkarmak zorunda kalacak.
ELEKTRİK FİYATLARI YÜKSELMEK ZORUNDA
Anlaşmaya göre Türkiye'nin santralin
maliyetiyle ilgili yükümlülüğü dolaylı ve alım garantisiyle sınırlı. Yap-İşlet-Sahip
ol (Build-Operate-Own / BOO) modeli gereği Akkuyu NGS’nin ilk yatırım bedelini
şirket elektrik satışıyla karşılamak zorunda. Türkiye ile Rusya Federasyonu
arasında imzalanan uluslararası anlaşmanın1 10. maddesinin beşinci bendinde
belirtildiği gibi, TETAŞ, “Akkuyu NGS” adlı proje şirketinden santralde
üretilmesi planlanan elektriğin ilk iki ünite (reaktör) için yüzde 70'ini ve
diğer iki ünite için de yüzde 30'una tekabül eden sabit miktarlarını, her bir
güç ünitesinin ticari işletmeye alınma tarihinden itibaren 15 yıl boyunca 12,35
ABD senti/kWh ağırlıklı ortalama fiyattan (Katma Değer Vergisi dâhil değil)
satın almayı garanti etti. Akkuyu NGS, dört reaktör faaliyete geçtiğinde santralin
yılda 40 milyar kWs elektrik üreteceğini söylüyor. Bu kapasite faktörünün yüzde
90'larda olacağı anlamına geliyor ki, daha önce çalıştırılmamış yeni bir model
(VVER-1200) için çok iddialı. Bu rakamı esas alırsak 15 yıl boyunca Akkuyu
NGS'ye ödenecek rakam 50 milyar doları bulacak. Reaktörlerin planlandığı gibi
peşi sıra devreye girdiği varsayılırsa ilk reaktörün devreye girmesinden 11 yıl
sonra ilk yatırım maliyeti kadar bir paranın Akkuyu NGS'ye sadece alım garantileri
karşılığında ödenmiş olacağı anlamına geliyor. Bu süetçe ödenecek işletme
giderlerini, yakıt maliyetini de hesaba katarsak ve inşaatta hiç gecikme
olmadığını varsayarsak 15 yıldan sonra ilk yatırımın geri dönüşünden
bahsedebiliriz. Şirketin alım garantisi dışındaki üretimini piyasaya satması
halinde kâr etmesi bile mümkün (bütün bu hesabı yaparken faizsiz para aldıkları
ve faiz getirisini hesaba katmadıklarını düşünüyorum). Tabii bir şartla.
Yatırım maliyetinin söylendiği gibi, düşük sayılabilecek 20 milyar dolar
seviyesinde tutulması gerekiyor. 15 yıllık sürenin sonunda ise bizi daha ilginç
bir süreç bekliyor. Yılda 40 milyar kilovatsaat elektrik üretecek bu santralin
serbest piyasaya elektrik satması gerekecek. Şu anda PMUM'da oluşan fiyatların
7 dolar sent civarında olduğunu anımsarsak, Akkuyu NGS'nin kâr edebilmesi için
fiyatların serbest piyasada daha da yükselmesi şart. Çünkü alım garantisinde
verilen 12,35 sentin altında bir fiyattan piyasaya elektrik satışı santralin
kâr etmesini engelleyebilir. Pazarlık masasında 12,35 sentlik fiyatın
belirlendiği tarihte sonuçları açıklanan Citi Bank'ın araştırması bu iddiamın
emellerinden birini oluşturuyor.
“Yeni Nükleer – Ekonomi Hayır Diyor" başlıklı ve 9 Kasım 2009 tarihli “Citi Group” araştırmasında, beş ana risk alanına dikkat çekiliyor. Planlama, inşaat, elektrik satış fiyatı, santralin işletimi ve nükleer atık sorunuyla miyadı dolan santralin söküm işlemleri. Citi raporuna göre, nükleer reaktörün yapım maliyeti kurulu kilovat güç başına 3 bin 400 - 4 bin 733 dolar arasında değişiyor. Raporda, bir nükleer reaktörün zarar etmemesi için üretilen elektriğin kilovatsaatinin piyasada en az 6,5 avro sentten (8-9 dolar sent) satılması gerektiğine vurgu yapılmış. Akkuyu için öne sürülen ilk yatırım maliyetinin kilovat kurulu güç başına 4 bin 116 dolar olduğu hesaba katılırsa bu raporda kâr edilmesi için belirtilen fiyat şartının Akkuyu nükleer santrali için de geçerli olduğu söylenebilir (Batı standartlarında bir nükleer santral yapılacaksa işçilik maliyetleri dışında fiyatı aşağı çekecek bir etken olmamalı). Dokuz sent civarındaki fiyat şu andaki piyasa fiyatının üzerinde ve raporda da belirtildiği gibi üreticiye ciddi bir kar sağlamıyor. Akkuyu NGS ya da Rosatom bu fiyatın üzerinde ve sürekli elektrik satmak isteyecektir. Tasarım ömrü 60 yıl olarak belirtilen (dünyada henüz hiçbir reaktör bu kadar uzun süre çalışmadı) reaktörün uzun vadede daha çok kâr edeceğini hesaplıyor da olabilirler. Komplo teorilerini hiç sevmem ama Türkiye’de elektriğinin yüzde 45'lere yakını doğalgaz çevrim santrallerinden sağlanıyor. Türkiye'nin bir numaralı doğalgaz tedarikçisinin Rusya olduğunu hatırlatalım. Doğalgaz fiyatlarının biraz artması, elektrik fiyatlarının da artmasına neden olur. İpler iyiden iyiye Rusya'nın elinde olacak. Bu senaryoyu bozmak için ya ciddi miktarda gaz sağlayacak yeni doğalgaz tedarikçileri bulacaksınız ya da bambaşka bir yola girip, hem enerjiyi verimli kullanacak hem de yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretmeye başlayacaksınız. Bunun önündeki en büyük engel ise sorunun bir numaralı kaynağı, Akkuyu'da kurulmak istenen santral.
NÜKLEER
VE GÜNEŞ FARKLI DÜNYALARIN OYUNCULARI
30 bin megavat güneş ve bir o kadar da rüzgar
kurulu gücüne sahip Almanya'da, sistem artık farklı işliyor. Güneşin veya
rüzgarın çok olduğu günlerde, bu kaynaklardan üretilen elektrik miktarı o kadar
artıyor ki, serbest piyasada fiyatları oldukça düşebiliyor. Mart ayında güneş
enerjisinden elektrik üretim rekoru kıran Almanya'da bu oldu. Talebin arttığı
gün ortasında güneş panelleri şebekeyi elektriğe boğdu ve azami yük (peak load)
fiyatlarını aşağıya çekti. Spot piyasada fiyatlar 3,5 avro sente kadar indi. Bu
durum başta nükleer olmak üzere, esnekliği olmayan baz yük santrallerini rahatsız
ediyor.
Tablo 1. Almanya’da 7 Mart 2012 tarihinde oluşan
fiyatlar
Aslında rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir
enerji kaynaklarıyla nükleer arasındaki asıl kavga şebeke üzerinden oluyor. Baz
yük santrallerinin sayısının ve öneminin giderek azaldığı akıllı şebekelerle
desteklenen bir modele uyum sağlamakta en çok nükleer santraller zorlanıyor.
Bir nükleer santrali açıp kapamanız, nükleer reaksiyonu durdurup yeniden
başlatmanız günler alabilir. Nükleer santraller yapı itibariyle sürekli
çalışmak, yakıt değişimine kadar devamlı elektrik üretmek istiyor.
Yenilenebilir enerji ise doğası gereği daha esnek. Diğer baz yük santrallerin
nükleer kadar sorunu yok. Onlar da oyunu böyle oynamak istemiyorlar ama bir
doğalgaz santralini açıp kapatmak nükleer kadar zor değil. Doğalgaz
santrallerinin ilk yatırım maliyetlerinin kW kurulu güç başına 1000 dolar
seviyesine geldiği günlerde elektrik üreticisi şirketler de bu durumdan çok
şikayetçi değil. Nükleerin karşılaştığı tek sorun bu yeni sisteme “uyum” sorunu
da değil. Fiyat rekabetinde de nükleer enerji zor günler yaşıyor. Aşağıdaki
tablo yenilenebilir enerji kaynakları için farklı ülkelerden derlenmiş üretim
maliyetlerini gösteriyor. Türkiye’de, hem işçilik hem de yenilenebilir enerji potansiyellerin
güçlü olması nedeniyle (güneşlenme süresinin uzunluğu gibi) bu rakamların daha
aşağısında üretim maliyetlerine ulaşmak da mümkün. Bir de bu karşılaştırmayı
nükleer santralin en erken elektrik üreteceği tarih 2020’deki yenilenebilir
enerji fiyatlarıyla yapmak lazım. Temiz enerjide teknoloji sürekli geliştiği ve
ilk yatırım maliyetleri hızla aşağı çekildiği için aşağıdaki fiyatların da
altında rakamları görmek mümkün olacak. Halihazırda 12,35 sentin altında üretim
yapabilen biyokütle, jeotermal, rüzgar gibi enerji kaynaklarına o tarihlerde
güneş enerjisini ve hatta yakın bir tarihe kadar adından dolayı espri konusu
olan “dalga enerjisini” de ekleyebileceğiz. Bugün “ucuz nükleer” diye yola
çıkanların yerinde olsam o tarihlerde uzun bir yurt dışı seyahatine çıkardım.
Tablo 2. Yenilenebilr enerji kaynakları elektrik
üretim maliyetleri
TÜRÜ
|
kWs MALİYETİ (ABD sent)
|
Büyük Hidro (1 MW üstü)
|
5-10
|
Küçük Hidro (1 MW altı)
|
5-40
|
Rüzgar
|
5,2-16,5
|
Rüzgar Açıkdeniz
|
11,4-22,4
|
Rüzgar ev tipi (0,1-3 kw)
|
15-20
|
Biyokütle
|
7,9-17,6
|
Jeotermal
|
5,7-8,4
|
Güneş Çatı fotovoltaik paneli
|
22-44
|
Güneş fotovoltaik (santral tipi)
|
20-37
|
Yoğunlaştırılmış Güneş Termal
|
18,8-29
|
Dalga
enerjisi
|
21-28
|
Kaynak: REN 21, 2012
SÖKÜM
VE ATIK MALİYETLERİ
Söküm maliyetinin ilk yatırım maliyeti kadar
gündeme gelmemesi, sökülme işlemine reaktör yapıldıktan 40-60 yıl (hatta daha
geç) sonra başlanacak olmasından kaynaklanıyor. Genelde devletler, işletmeci
firmadan söküm ve atık için gerekli parayı, üretime geçtikte sonra yavaş yavaş
ödemesini ister. Türkiye'nin Rusya Federasyonu ile yaptığı anlaşma da bu temele
dayanıyor ama özellikle nükleer atık konusunda ciddi belirsizlikler görülüyor.
Atıkların Türkiye'de mi kalacağı, Rusya'nın yasalarına rağmen oraya mı
gönderileceği belli değil. Akkuyu NGS A.Ş. Adlı Rosatom bünyesindeki şirketin
Türkiye'de “halkı bilgilendirmek” için kurduğu internet sayfasında aynen şu
satırlar yazılı: “Nükleer santralde kullanılacak tüm yakıt Rusya’dan
getirilecek. Atıklar da yine Rusya’ya geri gidecek. Atıkları Türkiye satın
almak isterse, Türkiye’de de kalabilecek”. Şirket, imza attığı uluslararası
anlaşmanın 10. maddesinin 9. bendiyle çelişiyor. Bu maddede, “Proje Şirketi,
ESA çerçevesinde TETAŞ tarafından alınan elektrik için kullanılmış yakıt ve
radyoaktif yakıt yönetimi hesabına 0.15 ABD senti/kWh ve işletmeden çıkarma
hesabı için 0.15 ABD senti/kWh tutarında ayrı bir ödeme yapar. ESA dışında
satılan elektrik için Proje Şirketi yürürlükteki Türk kanunları ve
düzenlemeleri uyarınca gerekli ödemeleri ilgili fonlara yapacaktır”
deniyor. Kullanılmış yakıtlar Rusya’ya götürülecekse, neden TETAŞ’a para
veriliyor? Nükleer atıklar (yakıt yerine nükleer atık demek daha doğru
olur) “bir şekilde” Türkiye'de
kalacaksa, Türkiye bir de bunun için para mı ödeyecek? Bu kadar önemli bir
konunun, santrale beton dökülme aşamasına gelindiği şu günlerde bile çözülmemiş
olması kaygı verici.
Atıkları satın alacaksak bunun da bir maliyet
kalemi olacağını ve tarihe geçeceğimizi belirterek söküm masraflarıyla ilgili
bir hesap yapalım. Yılda 40 milyar kWs elektrik üretmesi beklenen Akkuyu
NGS’den üretilen her kWs için 0,15 ABD sentini söküm masrafları için ayırması
anlaşmada isteniyor. Santralin verim kaybı, çalışmayacağı ayları da hesaba
katarsak 60 yılda 3 milyar dolara yakın bir paranın bu fona ayrılacağını söyleyebiliriz.
Dünya Nükleer Birliği söküm bedelinin ilk yatırım maliyetinin yüzde 15’ine denk
düşebileceğini söylüyor. Bu da tam 3 milyar dolara denk düşüyor. Siz de fark
etmişsinizdir ki, yatırım maliyetinin gerçek yatırım maliyeti olup olmadığını,
santralin sökümünün hangi standartlara uygun bir şekilde yapılacağını bilmeden
bu rakamın yeterli olup olmayacağı konusunda bir yorum yapmak zor. Santralin
bazı parçalarının yüksek seviyeli atık muamelesi göreceğini de biliyoruz.
Atıkların ne yapılacağı bile belli değilken, sadece bu yüzdesel hesaba bakarak
bir tahminde bulunmak doğru olmaz. Maliyet kadar bu belirsizlik de önemli.
Elinizde 240 bin yıl radyoaktif kalan atıklar var ama bunu ne yapacağınızı
belirlememişsiniz.
Yakıt maliyeti nükleer santraller için
elektrik üretim maliyetinin yüzde 10 ila 15’i arasında değişiyor. Farklı
kaynaklarda farklı rakamlar var ama bu yazıda bahsetmeye çalıştığım diğer
kalemlere göre yakıt maliyetini tahmin etmek veya hesaplamak daha kolay.
Uranyum fiyatlarına endeksli bir hesaplama yapmanız gerekiyor. Fukuşima öncesi
nükleer reaktör sayısının hızla artacağını uman nükleer endüstri uranyum
fiyatlarının da aynı oranda artacağını düşünüyordu. Sınırlı uranyum
rezervlerine ve madenlere de ilgi artmıştı. Uranyum rezervlerinin sınırlı
olması yeniden işleme gibi yakıt maliyetini arttıran yöntemlerin de daha sık
gündeme gelmesine neden olmuştu. Fukuşima sonrası birçok ülkenin nükleerden
çıkış kararı alması bu eğilimi değiştirdi. Yakın zamanda fiyatlarda çok ciddi bir
artış beklenmiyor. Yakıt konusunda bir başka sorun yakıtın fiyatından çok yakıt
fabrikalarının belli ülkelerin tekelinde olması ve her reaktör tipinin farklı
yakıt çubukları kullanmasıyla ilgili. Tek tedarikçiye bağımlılık burada “dışa
bağımlılık” konusunu gündeme getiriyor.
Bu aşamada değineceğim son konu, kaza olması
halinde ortaya çıkacak maliyet. Hem Çernobil hem de Fukuşima’da görüldüğü gibi sadece
temizlik çalışmalarının tutarı bile 300-350 milyar doları bulabiliyor. Bu
nedenle hiçbir sigorta şirketi bir nükleer santrali sigortalamaya yanaşmıyor.
Hiçbir özel şirketin devlet desteği olmadan böyle bir maliyetin altından
kalkması da mümkün değil. Nükleer kazadan sonra bir mucize eseri hiç can kaybı
yaşanmasa bile, yatırım riski bu kadar büyük bir girişimin “normal şartlarda”
serbest piyasa koşullarında gerçekleşmesini beklemek aslında bir hayal. İlk
yatırım maliyeti, faiz oranları, inşaatın süresi gibi değişkenler nükleer
santrallerin elektrik üretme maliyetlerini ciddi oranlarda etkileyebiliyor
ancak bir kaza olması halinde asıl fiyat ortaya çıkıyor. Bırakın büyük çaplı bir
kazayı, ufak bir radyoaktif sızıntının gerçekleşmesi halinde bile nükleer
santral aylarca kapatılabilir. (Belçika’da şu günlerde olduğu gibi[6]) İşletme
riskinin sadece sağlık açısından değil iktisadi açıdan da ne kadar riskli
olduğunu anlamak için bu faktörü unutmamak gerek. Nükleer enerjinin şeffaf ve
serbest bir piyasanın oyuncusu olmadığı açık. Sübvansiyonlar, sızıntı ve
kazaların boyutlarını gizleyecek denetime kapalı otoriter rejimler nükleer
enerji için tercih nedenidir. Bu nedenle kaça patlar sorusuna yanıtım kısaca “çok
pahalıya” olacak.
[1] http://www.reuters.com/article/2012/06/21/lithuania-energy-idUSL5E8HLBX620120621
adresinde en son 23 Eylül 2012 tarihinde görüldü.
[2] Renewables 2012, Global Status Report, REN 21.
[3] Reducing the capital cost of Nuclear Power Plants, Nuclear Energy
Agency, 3 Şubat 2000.
[4] http://haber.gazetevatan.com/faturasi-25-milyar-s/463454/2/Haber
adresinde en son 23 Eylül 2012 tarihinde görüldü.
[5] The Cost of Nuclear Power: Why nuclear will cost us more than the
alternatives. No2nuclearpower, Şubat 2011.
[6] Bakınız: http://www.reuters.com/article/2012/09/13/belgium-nuclear-idUSL5E8KD9D420120913
1 yorum:
hiç kimse nükleer santral ömrünü tamamladığında harcanması gereken bedelden bahsetmiyor . bu bedelinde bu günden hesaplanarak maliyete eklenmesi gerekmiyor mu ?
nükleer santral kapatma maliyeti hiç de düşük değildir.
Yorum Gönder