Taksim'e minare için çelişkili açıklama

Özgür Gürbüz - Sabah / 27 Kasım 2007

İstanbul'daki Taksim Meydanı'na cami tartışması dönem dönem gündeme gelirken, meydanda bulunan Taksim Mescit Camisi'nin teneke minaresinin yerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yeni minare yapılacak. Cami, eski Sular İdaresi Binası'nın müze olarak düzenlenmesi sırasında önündeki gazete bayisi kaldırılarak görünür hale getirilmişti.

Beyoğlu Müftüsü Turgut Açari, SABAH'a yaptığı yazılı açıklamada, caminin minaresinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yenileneceğini söyledi. Müftü Açari, "Taksim Mescit Camisi, mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne ait olup 1978 yılında ilçemiz müftülüğüne bağlı Taksim Camisi Derneği tarafından yaptırılmış ve ibadete açılmıştır. Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nca yapılan düzenleme çerçevesinde caminin minaresinin yenilenmesi ve dış cephesinin boyanması planlanmaktadır" diyor.

Büyükşehir: Çalışma yok
Sular İdaresi Binası'nı "Cumhuriyet Müzesi" olarak restore eden belediye yetkilileri ise bu açıklamayı doğrulamıyor. Yetkililer, camiyle ilgili çalışma yapmadıklarını ve böyle bir planlarının olmadığını söylüyor. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Muhcu da, kendilerine mescidin restorasyonuyla ilgili bir kararın ulaşmadığını belirtti.

Felaket faturası kalkan ve pisi balığına çıktı

Özgür Gürbüz - Sabah / 15 Kasım 2007

Azak Denizi'nin Karadeniz'e açıldığı Kerç Boğazı'nda batan gemilerde sızan petrolun yol açtığı çevre felaketinde bölgede yetişen kalkan ve pisi balığının büyük tehdit altında olduğu bildirildi. Rusya'nın müdahalede geç kaldığını ifade eden İÜ Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, Rusya'ya ilettikleri yardım talebine dört gündür yanıt alamadıklarını belirtti ve bu tip kazalar konusunda en hazırlıklı ülkenin Türkiye olduğuna dikkat çekti. Kazanın olduğu bölgede ekolojik bir felaket yaşandığını söyleyen Öztürk, özellikle bölgede yetişen kalkan ve pisi balığı gibi balık türlerinin tehlike yaşadığını kaydetti. Karadeniz'de 180 civarı balık ve canlı türünün yaşadığı tahmin ediliyor.

Ortak Eylem Planı Gerekiyor
Şimdiye kadar 30 bin kuşun telefine neden olan petrol sızıntısının önlendiğine dair net bir bilgi yok. Rus yetkililerin olaya müdahalede gecikmesi, çevre felaketinin büyümesine yol açtığını belirten Öztürk, Karadeniz'e sınırı olan ülkelerin ortak bir eylem planına sahip olmaları gerektiğini söylüyor. Daha önce "Volganeft" adlı bir tanker, 1999'da İstanbul Florya'da ikiye bölünmüş taşıdığı petro deniz ve kıyı şeridinde ciddi bir kirliliğe yol açmıştı.

Fransızların nükleer fiyaskosu

Türkiye’de de nükleer santral yapmaya talip olan Fransız Areva şirketinin, Finlandiya’da inşaatına devam ettiği reaktör, standartlara uymadığı için şimdiden 2 yıl gecikti. 2 milyar 500 milyon Euro’ya mal edeceklerini söyledikleri reaktörün maliyeti’de 4 milyar Euro’yu geçti.

Özgür GÜRBÜZ / 13 Kasım 2007

Fransızların dünya devi nükleer firması Areva'nın başı belada. En son teknolojiyle, 2 milyar 500 milyon Euro'ya 4 yılda yaparız dedikleri santralde her gün yeni bir aksilik ve gecikme yaşanıyor. En son olarak da santralin 11 Eylül benzeri bir uçak saldırısına dayanamayacağı ortaya çıktı. Yapımcı firma Finlandiya halkına terorist saldırılara karşı santralin dayanabileceğini garanti etmek amacıyla bu standartı sağlayacağını taahhüt etmişti. Üçüncü. jenerasyon olarak adlandırılan bu en modern reaktörün inşasında daha önce de reaktörü çevreleyen çelik kafesler istenilen kalınlıkta yapılmadığı ortaya çıkmış, projenin gecikeceği açıklanmıştı. Areva firması Türkiye'de yapılması düşününlen santralin de taliplileri arasında. Sinop'ta yapılması düşünülen santralin Finlandiya'dakinin bir kopyası olacağı düşünülüyor ve Fransızların adı geçiyordu.

Maliyeti 2,5 olur dediler, 2 yılda 4 milyar Euro’yu buldu

Tüm bu hatalar, 2011 yılında bitirlimesi düşünülen 1600 Megavat kurulu gücündeki santralin şimdiden 2 yıl geç tamamlanmasına yol açacak. Bunun Finlandiya ve yapımcı firmaya getirdiği mali yük de ayrı bir baş ağrısı oldu. İnşaata başlamadan önce santralin kurulum maliyetinin 2 milyar 500 milyon Euro olacağı söyleniyordu. Aradan 2 yıl geçti, inşaat bitmedi ama maliyet neredeyse ikiye katlandı ve düzeltmelerle gecikmeler yüzünden 4 milyar Euro’yu buldu. Tüm bu olumsuzluklar nükleer enerjinin Avrupa’da zaten iyi olmayan imajını sarstı.


Areva’dan Çernobil’e yeni lahit.

1986 yılında patlayan Çernobil Santrali’nin 4 numaralı reaktöründeki sızıntıyı kontrol altına almak için yeni bir lahit yapılacak. Kazadan sonra tonlarca betonla kaplanan ve lahit olarak adlandırılan dev beton kafes, reaktörün kalbinde kalan ve radyasyon yayan yakıt çubuklarını geçici bir süre için kontrol altına alınması için yapılmıştı. Geçen 21 yılda aşınan ve uzmanların önlem alınmazsa çökeceği ve ikinci bir Çernobil faciasına yol açacağını söylediği lahitin üstüne yenisinin yapılması için en sonunda para bulundu. Fransızların liderliğindeki konsorsiyum, 105 metre yüksekliğinde, 150 metre uzunluğunda ve 20 bin ton ağırlığındaki bu dev kafesi 2014 yılına yetiştirmeye çalışacak. Projenin maliyeti 430 milyon Euro olarak belirleniyor.

Cami meydana çıktı


İstanbul Büyükşehir Belediyesi, tarihi yapıyı müzeye dönüştürürken duvarı yıktı. Sular İdaresi olarak bilinen duvar yıkılınca Taksim Mescidi Camisi de, meydanla birleşti..

Özgür Gürbüz - Sabah / 13 Kasım 2007

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Taksim Meydanı'ndaki eski Sular İdaresi'nde yaptığı restorasyon çalışması, gazete bayisi ve bankamatiklerin arkasında kalan mescidi ortaya çıkardı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, ağustosta yaptığı açıklamada 18. yüzyıldan kalma tarihi Sular İdaresi binasının Cumhuriyet Müzesi olarak restore edileceği haberini vermişti. Restorasyon çalışmasında sona yaklaşılırken inşaatın koruma paravanları kaldırılınca metalden minaresi olan mescit görüntüsü öne çıktı. Önündeki gazete bayisi ve bankamatikler kaldırılırken, yerlerine şeffaf paravanlar yerleştirildi.

Cami Değil Mescit
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Muhcu, kendilerine yeni bir cami yapımı ya da mescidin restorasyonuyla ilgili bir kararın ulaşmadığını belirtiyor. Muhcu, "1994 yılında cami tartışmaları gündeme gelmiş, uzmanlar projeye itiraz etmişler ve proje gündemden kaldırılmıştı. Uzmanların itirazları hâlâ geçerli" yorumunu yapıyor.

50 Yıllık Tartışma
Bir ikinci tartışma ise Beyoğlu Belediyesi'nin web sayfası dahil birçok kaynakta adı "Taksim Mescidi Camisi" olarak geçen yapının cami olup olmadığı üzerine yapılıyor. Muhcu, bu binanın mescit olduğunun, cami olmadığının da altını çiziyor. Üçüncü Ahmet döneminde İstanbul'un su sorununa çözüm olması için yapılan Sular İdaresi (Taksim Maksemi) binası uzun yıllardır atıl durumdaydı. Sular İdaresi Binası'nın arkasında kalan ve bugün otopark olarak kullanılan alana cami yapılması tartışması ilk kez 1950'li yıllarda gündeme gelmişti.

Bosna ile ticaret 350 milyon doları buldu; hedef 1 milyar dolar.

Bosna-Hersek ile Türkiye arasında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması'ndan sonra artan ticaret 350 milyon doları buldu. Hedef 1 milyar dolar.

Özgür Gürbüz - Sabah / 9 Kasım 2007*

Yaklaşık 4 yıl süren savaşın izlerini silmeye çalışan Bosna-Hersek’le Türkiye arasındaki ticari ilişkilerde büyük bir sıçrama yaşanıyor. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2007 yılında 2006’nın ilk 6 ayına göre yüzde 153 oranında arttı. Bu yılki ticaret hacminin 350 milyon dolara ulaşması bekleniyor ama ne Türkiyeli ne de Bosnalı işadamları bu rakamın gerçek potansiyeli kapsadığına inanmıyor. Fuarın açılışına katılan Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu’da aynı görüşte. Eroğlu, dış ticaret hacminde hedefin 1 milyar dolar olduğunu söyledi.

İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen “Türk Ürünleri Fuarı”nın açılışında konuşan İTO Yönetim Kurulu üyesi Şekip Avdagiç, artıştan memnun olduklarını ancak hedeflerinin çifte vergilendirme gibi konularda yaşanan zorlukların ortadan kaldırılmasıyla gerçek potansiyelin ortaya çıkacağını belirtti. Avdagiç, “Türkiye’nin Bosna-Hersek’in dış ticaretindeki payı yüzde 4. Bu kabul edilebilir değil. Hedef yüzde 10 olmalı” açıklamasını yapıyor. Sanayi ve tüketim mallarını tanıtmak isteyen firmaların yoğun ilgi gösterdiği fuara toplam 89 firma katılırken 20 firmanın başvurusu da yer yokluğundan geri çevrilmek zorunda kaldı. Birçok katılımcı 2 yılda bir düzenlenen fuarın oldukça etkili olduğunu ve tanıtım açısından da Türk malları için önemli olduğu görüşünde. İTO’nun sadece radyo, televizyon ve sokak ilanlarına verdiği para 60 bin Avro’yu buluyor.

İthalat da ihracat da artıyor

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK)’in raporları da bu gelişmeye işaret ediyor. Bosna Hersek’e 2007 yılı ilk altı ayında yapılan ihracat 2006 yılı ilk altı ayına göre yaklaşık yüzde 154 , bu ülkeden yapılmakta olan ithalat da yüzde 145 arttı. Metal işleme, otomotiv ve yan sanayi, ahşap, mobilya, gıda işleme, enerji, inşaat, turizm, finans, emlak, mermer ve petrokimya sanayileri Bosna Hersek’le Türkiye’nin ticari ilişkileri arasındaki en önemli kalemler. Fuara katılan firmaların çoğu da bu alanlarda faaliyet gösteriyor. Şekip Avdagiç ise yatırımcılar için Bosna’da birçok değişik seçenek olduğuna dikkat çekiyor. 1984 yılında kış olimpiyatlarına ev sahipliği yapan Saraybosna’da savaştan sonra zarar gören kış turizmiyle ilgili tesislerin yeniden hayata geçirilmesiyle canlanacak kış turizmi bunlardan biri. Bosna’da halihazırda 40’ı aktif 285 Türk firması var ve şu ana kadar bu firmalar 40 milyon Avro’luk yatırım yapmış durumda.

Türkiye’nin ihracat kalemleri (ABD doları)

Meyve, kabuklu yemiş, turunçgil 4,728,129

Plastik ve plastik eşyalar 3,680,451

Örme giyim eşyası ve aksesuarlar 3,538,633

Kazan, makine ve cihazlar 3,015,690

Elektrikli makine ve cihazlar 2,874,563


Kaynak: TÜİK

*Orjinal halinden daha uzun bir metin

Cennetin yeşil kaynağı: Kaz Dağları

Gözünü altın bürümüş madencilerin tehdidi altındaki Kaz Dağları, aslında bütün Türkiye'deki bitki türlerinin 10'da 1'inin yaşam kaynağı. Son dönemde altı yeni bitki türünün daha keşfedildiği bölgedeki 30 ayrı türün ise dünyada bir eşi daha yok..

Özgür Gürbüz - Sabah / 28 Ekim 2007

Üzerindeki altın arama ve sondaj girişimleriyle gündemi meşgul eden Kaz Dağları, aslında Türkiye için altından daha da değerli denebilecek kadar zengin bitki örtüsüne sahip alanlardan biri. Çünkü bölgede yaklaşık 900 farklı bitki çeşidi yaşıyor. Nitekim son beş yıldır yürütülen bilimsel araştırmalar da, Kaz Dağları'nda hâlâ keşfedilmemiş ve tüm dünyada bir örneği daha olmayan bitkilerin var olduğunu bize gösteriyor. Hatta buna göre, Kaz Dağları'nda tam altı yeni bitki türünün keşfi kesinleşmiş ve belgelenmiş durumda. Bölgeye ev sahipliği yapan Zeytinli Belediyesi'nin de desteğiyle, bu türlerin resimlerinin yer aldığı özel bir kitapçık da bu yıl basılmış. TÜBİTAK'ın üç yıl önce başlattığı proje kapsamındaki bu çalışmalar, Balıkesir Üniversitesi'nden Prof. Dr. Gülendam Tümen, Yrd. Doç. Dr. Fatih Satıl, Yrd. Doç. Dr. Tuncay Dirmenci ve Doç. Dr. Abdullah Soykan'dan oluşan bir ekip tarafından yürütülmüş. Kaz Dağları Milli Parkı'nın endemik ve nadir bitkileri yeniden tespit edilmiş ve türlerin tehlike kategorileri ile koruma önerileri ortaya konmuş. Yrd. Doç. Dr. Satıl, bu bitkilerin 30'unun yalnız Kaz Dağları'na özgü olduğunu söylüyor. Bilim insanı ayrıca, "...Kaz Dağları'nda; Türkiye'de başka bir yerde bulunmayıp yalnız Yunanistan ve diğer Balkan ülkelerinde sınırlı bir yayılış gösteren 31 nadir bitki türü var. Bu özellikleriyle yalnız Türkiye'nin değil, tüm Avrupa kıtasının en önemli bitki alanlarından (ÖBA) biri," açıklamasını yapıyor. Buradaki zenginliği anlamak için, Türkiye'deki bitki envanteriyle ilgili birkaç rakamı anımsamakta yarar görünüyor. Zira Türkiye'de yaklaşık 9 bin bitki türü var. Bu 9 bin türün yaklaşık 3 bini ise, Türkiye için endemik kategoride ve Kaz Dağları'ndaki 900 türün en az 30'u da bu kapsam altına giriyor. Kaz Dağları sadece ender rastlanan bitki türleri için değil nesli tehlike altında olan hayvanlar için de önemli bir yaşam alanı. Bölgede ayı, karaca, yaban kedisi, su samuru, sincap, yarasa, kirpi, tavşan, porsuk, sansar, tilki, yaban domuzu, kartal, doğan, atmaca, şahin, keklik, tahtalı, çulluk, alabalık ve sazan türleri de yaşamlarını sürüyor. Arama çalışmalarını sürdüren madenlere çalışma izni verildiği takdirde, Milli Park ve çevresinde yaşayan birçok bitki ve canlı türünün yaşam alanları tehlike altında olacak. Bu açıdan halihazırdaki manzaraya karşı çıkan yöre halkının turizm, zeytincilik ve tarım gibi diğer kaygıları da eklenince, toprağın üstündeki değerlerin, altındakilerden çok daha fazla olduğu rahatlıkla söylenebiliyor.

Kazdağları'ndaki altı yeni bitki türü ve kaşifleri

Ferulago idaea Özhatay-Akalın,
Ferulago trojana E Akalın-Pimenov,
Prangos ilanae Pimenov, Akalın- Kljuykov,
Nepeta sibtorpii subsp. tumeniana T.Dirmenci,
Acantholimon idaeus, Matthiola trojana T. Dirmenci, F. Satıl & G. Tümen

Bitki örtüsü

Üst tabakada 600-700 rakımlar arasında Kızılçam hakimdir. Üst rakımlarda Karaçam, Kayın, Göknar asli ağaç türleridir. Kestane Meşe, Kızılağaç, Çınar ağaçları bulunmaktadır. Alt tabakada Sistus(Laden), Erika, Karaçalı, Böğürtlen, Sarmaşık bitkileri ile Kekik, Adaçayı, Sumak gibi tıbbi bitkiler açısından da çok zengindir.

Turizmcilerden madenciye tepki

Çevreciler ve yerel yönetimlerden sonra turizmciler de Kazdağları’nda maden arama çalışmalarına tepki gösteriyor.

Özgür Gürbüz - Sabah / 20 Ekim 2007

Kaz Dağı'nda onlarca şirkete maden arama ruhsatı verilmesine turizmcilerden de tepki geldi. Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Güney Marmara Bölgesi Başkanı Hasan Erdem, yıllar önce Uludağ'ın zirvesinde yapılan maden arama çalışmalarını anımsatarak, "Uludağ'ın zirvesini tahrip ettiniz. Elimizde Kaz Dağı kaldı, bari Kaz Dağı'na dokunmayın" diye konuştu. Uludağ'ın zirvesinde uzun yıllar açık kalan volfram madeninin terk edilmesinden sonra bölgenin moloz yığınına döndüğünü belirten Erdem, "Bölge molozlar ve atıklarla dolu. Kaz Dağı'nda rehabilitasyon yapmadan bırakıp gidecekleri kesin. Yeraltından çıkartılmış o topraklarda bitki bile yeşermiyor. Durum içler acısı. Kaz Dağı'nda milyonlarca metreküp toprak dışarı çıkarılacak, kullanılan kimyasal maddelerden dolayı bitki örtüsü ve toprak kirlenecek. Böyle bir şey olabilir mi?" dedi. Kaz Dağı'nın bir oksijen deposu olma özelliği dışında tarihiyle de önemli bulunduğunun altını çizen Erdem, Anadolu'nun en büyük medeniyetlerine ev sahipliği yapan bölgede meydana gelecek bir hasarın telafisinin mümkün olmayacağına dikkat çekti. Erdem, "Maden ocakları plansız ve programsız şekilleniyor. Her yerde terk edilmiş mermer, kireç ocakları var. Halbuki Çanakkale bizim için önemli bir turizm bölgesi. Her yıl onlarca İngiliz ve Anzak geliyor. İç turizm açısından da çok önemli. Buraya gelen turistler günlük gezilerle Kaz Dağı'nı geziyor" dedi.

TEMA, Maden Yasası değişsin, izinler iptal edilsin diyor

TEMA Vakfı, Maden Yasası’nın yeniden düzenlenmesi için ilgili tüm kuruluşlara mutabakat çağrısı yaptı. Maden Kanunu’nda 2004 yılında yapılan değişikliklerin maden arama ve işletme ruhsatı talebinde patlamaya neden olduğunu belirten TEMA Vakfı, Enerji Bakanlığı verilerine dikkat çekiyor. Bakanlık verilerine göre 2004 yılında 3.984 izin talebinde bulunulurken, 2005'te 15.149, 2006'da 18.208, 30.09.2007 itibariyle de 13.908 izin başvurusu yapılmış. TEMA Vakfı, bu çarpıcı veriler ışığında hükümetin üstün kamu yararı ve toplumsal uzlaşının sağlanması adına kamuoyundan yükselen sese kulak vermesi gerektiğini söylüyor ve Maden Yasası’nın konu ile ilgili sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınarak yeniden düzenlenmesini istiyor. Vakıf, bu süre zarfında verilen arama ve işletme izinlerinin iptali için de gerekli yasal düzenlemeler yapılmasını istiyor.

Bir alyans için 18 ton toprak siyanürleniyor

Oxfam ve Earthworks adlı kuruluşların hazırladığı madencilik raporuna göre 1 ton bakır elde edilirken 110, 31 gram altın çıkarılırken de geriye 79 ton atık bırakılıyor. Dünyada tüketilen enerjinin yüzde 10’una yakınını da madenler tüketiyor.

Özgür Gürbüz - Sabah / 19 Ekim 2007*

Kazdağları’ndaki maden arama çalışmalarıyla gündeme gelen madencilik tartışmaları sadece Türkiye’de değil tüm dünyada da çok tartışılan bir konu. Dünyaca ünlü kalkınma ve yardım organizasyonu Oxfam’ın ABD’deki şubesi ve ABD’nin en büyük çevre kuruluşlarından Earthworks’ün hazırladığı “Kirli Metaller” adlı rapor madencilik sektörünün çevre ve ekonomik boyutunu tartışmaya açıyor. Rapora göre, madencilik sektörünün atıkları, enerji tüketimi ve gelişmekte olan ülkelerdeki çevre felaketleri çok ciddi boyutlarda. Bugün değerli metallere ulaşmak için daha derinlere inmek ve birçok kimyasal madde kullanmak gerekiyor. Oxfam’ın raporuna göre 1 ons (31 gram) altın elde edilirken 79 ton madensel atık çıkıyor. 1 ton bakır içinse bu rakam 110 ton. Kazılan kaya ve topak da hesaba katıldığında bu rakam 200 tonu buluyor. Bir başka deyişle, 1 alyans üretmek için 18 ton altın cevheri çıkarıp, siyanürle ayrıştırarak işlemek gerekiyor.

Arsenik atıklarının yüzde 96’sı metal madenlerinden

Açık maden işletmelerinden çıkan en önemli atıklar ise birçoğu canlılar için ölümcül olabilecek toksik atıklar. 2001 yılındaki verilere göre ABD’de metal madenlerinden çıkan toksik atıkların miktarı 1300 ton. Bu rakam aynı yıl ABD’deki tüm endüstrilerden çıkan toksik atıkların yüzde 46’sına denk geliyor. Aynı zamanda tüm ABD’de çıkan arsenik atıklarının yüzde 96’sı, kurşun atıklarının da yüzde 76’sı metal madenlerinden kaynaklanıyor.

Madencilik sektörüne çevre dışında getirilen en büyük eleştirilerden biri de enerji tüketimiyle ilgili. Bugün dünyada tüketilen enerjinin yüzde 7 ile10’unu tüketiyor. Ağırlıklı olarak fosil yakıt kullanıldığı için küresel ısınmaya katkısının büyük olduğu öne sürülüyor. Yine aynı rapora göre, zengin maden rezervlerine sahip gelişmekte olan ülkelerin bu kaynakları kalkınmalarına yansıtmaları her zaman aynı oranda olmuyor. İhracat gelirlerinin yüzde 67’sini yakıt dışı madenlerden sağlayan Nijer’de halkın yüzde 63’ü hala ülkedeki yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İhracat gelirinin yüzde 66’sını yine madenlerden sağlayan Zambia’da durum daha da kötü. Halkın yüzde 86’sı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Harward Üniversitesi ekonomistlerinden Jeffry Sachs ve Andrew Warner’ın hazırladığı bir başka rapor ise bir ülke ekonomisinin doğal kaynak ihracatına bağımlılığı ne kadar çoksa kişi başına düşen milli gelirdeki artış hızı o kadar yavaş olur diyor. Madenleri ekonomik kalkınmaya dönüştürme konusunda Şili diğerlerinin önünde geliyor. Toplam ihracatın yüzde 43’ü madenlerden gelirken yoksulluk sınırı altında yaşayanların oranı yüzde 21. Buna rağmen Şili’deki madenlerde yaşanan çevre sorunları gerçek ekonomik getirinin ne olduğu konusunda tartışmaları gündeme getirmeye devam ediyor.

* Gazetede yayınlanan metnin genişletilmiş hali