In Europe the bell tolls for energy

Europe has taken action as the result of increasing energy demand, the Gazprom Empire – which became known during the Ukrainian crisis – and the much feared global warming. Experts are seeking a magical solution that will both satisfy the growing demand and slow down global warming.

Özgür Gürbüz - Steyning, England - Turkish Daily News /January 29, 2007

Last week 51 experts and representatives of oil giants from across Europe gathered for three days to discuss the continent's energy challenge at a Wilton Park Conference in England. The original aim of Wilton Park Conferences, the first of which was realized by Winston Churchill 61 years ago, was to create a more democratic England. Today, it is an event where not only England's but the whole world's problems are addressed.

Energy experts determined there is a need to find solutions to the following scenarios: a 50 percent increase in energy demand by 2030, China opening a new coal-operated power station every week, Europe's growing dependence on Russian oil, and an ever-warming earth mainly due to fossil fuel consumption. These challenges brought representatives of oil giants along with civil society and government experts under one roof in Steyning.

The Wilton Park conference forbids the attribution of quotes to the participating speakers. This enables speakers to express themselves freely. The passages below are attributed to the speakers and the views expressed are theirs. According to this year's conference, the energy crises on the horizon will be much different from those the world has seen in recent centuries.

Problem of demand:
The demand for energy is rising around the world. The leaders in this area are Asian countries, with China and India as the principle players. On the other hand, even though demand in Europe and northern America has been increasing more gradually, with their already-high consumption rates, these Western countries are afraid of becoming dependent on foreign oil. Fifteen years from now, the European Union will be reliant on external resources in all forms of energy. This, in return, brings about disputes like the one between the EU and Russia, or more precisely, the EU and Gazprom – a dispute that made its mark on the conference. The EU is asking for lower prices and trade under free-market conditions while making plans for exploring its resources in North Africa. The rise in the popularity of liquid natural gas (LNG) will be inevitable.

Carbon sequestration:
The total time current energy resources will last is estimated to be 40 years for oil, 67 for natural gas, and 160 years for coal. Even when the demand for all these fossil fuels is satisfied, the level of gases causing the green house effect, which should be decreased by 30 percent in 2020 and by 80 percent in 2050 according to research, will soon reach an all time high. It is clear that the European Carbon stock exchange, which started its operations on Jan. 1, 2005 and has reached 14 billion euros, will also be peaking, but what is not clear is whether there will be a living buyer left to trade. All these predictions can be averted with the implementation of a project supported especially by big energy firms.

Utilizing the carbon sequestration technology, gas and oil beds will be filled with CO2 gas, which causes global warming. For example, the carbon dioxide in natural gas will be forced back beneath the earth after it has been separated. The experts seem to be in accord about the necessity of this process which requires an additional cost. The method has been put on hold until the price of carbon dioxide, which is currently 4 euros per ton, rises to 20-25 euros. Then, instead of paying this same price via emission trading, the companies will invest in carbon sequestration technology. It must be due to the hopelessness of the situation that environmentalists do not bother to oppose the method, which they viewed with skepticism a couple of years back.

Energy efficiency:
Energy efficiency was on most every speaker's agenda. There are three separate players in this field: political authorities that will increase energy efficiency and decrease energy density with new laws; the public that needs to become more conscious and take action; and the industrialists that will produce energy efficient technologies and thereby profit (or at least minimize their losses).

Yuvacık Barajı'nın borcu bitmeden suyu bitti

Yuvacık Barajı'nın 4-5 milyar dolarlık borcu ödenmeye devam ederken suyun tükendiği ortaya çıktı. İşletmeci firma suyun küresel ısınmadan dolayı tükendiğini öne sürüyor. Meteorolojinin rakamları ise bunu doğrulamıyor. İzmit, geçen yıla göre daha fazla yağmur aldı. Barajın yapımı sırasında başkan olan Sefa Sirmen ise iddiaları siyasi olarak yorumluyor.

Ayşegül Sakarya-Özgür Gürbüz - Referans / 2 Aralık 2006

Yapım aşamasında Hazine'yi 4-4.5 milyar dolarlık zarara soktuğu iddiasıyla yıllardır tartışılan Yuvacık Barajı'nda borç bitmeden su bitti. İstanbul'un da suyunun karşılanacağı kadar büyük kapasiteye sahip olduğu iddia edilen ve 860 milyon dolarlık yatırım değeriyle dünyanın özel sektörce finans edilen en büyük su projesi olarak lanse edilen Yuvacık Barajı'nda 7'nci yılda suyun tükenmesi işletmeci firma Thames Waters ile Kocaeli Belediyesi arasında tartışma yarattı. Thames Waters suyun bitme nedenini küresel ısınma ve kayıp kaçak olarak açıklarken belediye ise barajın yanlış hesap kurbanı olduğunu belirtti.

1987 yılında İzmit ve İstanbul'un su ihtiyacının karşılanması için yap-işlet-devret (YİD) modeliyle gündeme gelen Yuvacık Barajı, Devlet Su İşleri'nin karşı raporlarına rağmen 8. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in 'sınıf arkadaşları' olan Erol Üçer ve İdris Yamantürk'ün müteahhitlik şirketlerine verildi. Halen CHP milletvekili olan Sefa Sirmen'in başkanlığı döneminde ise İzmit Belediyesi projeyle ilgili uygulama ve su satış anlaşması imzaladı. İnşaat bitmeden su bedeli ödeme garantisi verilen baraj 9 yılda bitirildi. Yatırım maliyeti ise 942 milyon dolara çıktı. Bu arada Hazine de sözleşmeye dayanarak 4 yıl boyunca kullanılmayan suya toplam 738 milyon dolar ödedi. Belediye, barajın kalan 4-4.5 milyar dolar borcunu ödemeye devam ederken şimdi de barajdaki suyun yetersiz olduğu gündeme geldi.

Barajın inşaatını gerçekleştiren İSAŞ şirketinde yüzde 35 paya sahip olan ve aynı zamanda işletim ve bakımı üstlenen İngiliz Thames Waters, barajda suyun tükenmesini küresel ısınmaya bağladı. Şirketin Türkiye Ülke Direktörü Evren Köprülü, İzmit'te kuraklık sorununun baş gösterdiğini açıklayarak diğer su kaynaklarının devreye alınmasını istedi. Köprülü, şunları söyledi: "Küresel ısınma nedeniyle su azalıyor. Ayrıca havza içinde belediyenin ve askeriyenin kullandığı eski hatlar var. Hatlar eski olduğu için büyük kaçaklar var ve suyun çoğu ziyan oluyor. Bunlar bizim kontrolümüz dışında kullanılıyor. Bunlar mümkün mertebe baraj havzasına bırakılırsa bizim sistemimizde sıfır kaçak olduğu için sular daha verimli kullanılabilir." Thames Waters tarafından öne sürülen gerekçelerden küresel ısınma Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre gerçekçi değil. Meteoroloji'ye göre Kocaeli Bölgesi'nde 2006 yılı 2005 yılına göre daha yağışlı geçti. Türkiye'nin 1980-2000 yılı kuraklık haritasıyla 2005 yılı haritaları karşılaştırıldığında da Kocaeli'nin ikinci en iyi yağış alan, yani "nemli" olarak tabir edilen bölgede olduğu görülüyor.

Bu arada uzmanlara göre bu dev proje içinde bir de Kuraklık Yönetim Planı yer alıyor. Proje Thames Water'ın öncülüğünde, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, DSİ 15. Şube Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Müdürlüğü, İSU Genel Müdürlüğü ve Kocaeli Sanayi Odası tarafından hazırlandı ve kuraklık olasılığının gerçekleşmesi halinde, su temininde oluşabilecek sıkıntıların halka en az şekilde hissettirilerek halk sağlığının korunması amaçlanıyor.

Kocaeli Belediye Başkanvekili İlyas Şeker de kuraklık iddialarını yalanlıyor. "Eğer kuraklık olsaydı bunu devletin tespit etmesi gerekirdi. Bu barajdan yıllık 142 milyon metreküp su temin etmenin mümkün olmadığı DSİ'nin ilk raporunda yer alıyor. Şimdi ise daha önce kabul etmedikleri bu raporu gerekçe göstererek 'Bunu biliyordunuz' diyorlar. Oysa ki dönemin büyükşehir belediye başkanı ve yönetimi hem de yabancı firmalar barajı her yıl 142 milyon metreküp su parası ödenme şartı ile yaptı. Belediyeyi 5 milyar dolarlık borcun altına soktular. Her ay 15 trilyon ödüyoruz. 80 yıl daha ödeyeceğiz. Ayrıca kaçakları engelliyoruz. Oran yüzde 47'lere düştü" dedi. Şehrin ihtiyacını karşılamak için Yalova'da bulunan Gökçedere Barajı'ndan su almaya başladıklarını aktaran Şeker, İSKİ ile anlaştıklarını, Gebze bölgesi için su alacaklarını vurguladı. Aralık ayı içinde yağmurların başlamasını beklediklerini ifade eden Şeker, "Bu baraj Kocaeli'nin en az 20-30 yıllık su ihtiyacını karşılayacak iddiası ile yapıldı. Ancak 7. yılında bitmiş durumda" dedi.

Belediye'nin Yuvacık'tan aldığı suyun yıllara göre dağılımı

Tarih Miktar (milyon metreküp)
1999 55
2000 96
2001 101
2002 107
2003 110
2004 111
2005 122
2006 128

Barajın suyu az ama kaçaktan kaynaklanıyor iddialar ise siyasi

Barajın yapım döneminde İzmit Belediye Başkanı olan CHP Milletvekili Mehmet Sefa Sirmen ise belediyenin barajdaki kaçakları ve arızaları onarmadığını söyleyerek belediyeyi suçladı. Yağışların azlığından dolayı su seviyesinin düştüğünü ve küresel ısınmanın da etkilediğini söyleyen Sirmen, şunları söyledi: "Barajdan bu yıl 130 milyon metreküp su alınmış. Faturaya yansıyan kısmı 65 milyon metreküp. Gerisi kaçak gözüküyor. Bunu belediye yönetimi bilinçli yapıyor. Kaçakları onarmıyor, arızaları gidermiyorlar. Barajdaki suyu bitmiş gibi göstermek istiyorlar. Şu anda belediyenin istediği suyu zaten baraj karşıladı. Seviye düşük, kaynaklar yeterli değil. Ama aralık ayı yağışlı geçer 5-10 gün sonra bir sıkıntı yaşanmaz. 3 aydır su sıkıntısı olabilir diye kıyamet koparıyorlar bu tamamen siyasi."

Rüzgar enerjisi sektörü 13 milyar euroluk ciroya ulaştı

Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi ve Greenpeace, 2050 yılında dünyanın ihtiyacı olan elektriğin üçte birinin rüzgar enerjisiyle karşılanabileceğini öne süren bir rapor yayınladı. Raporun en büyük dayanağı cirosu 13 milyar euroyu bulan rüzgar enerjisi sektörü.

Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / Ekim 2006

Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi ve Greenpeace tarafından açıklanan "Küresel Rüzgar Enerjisi Görünümü 2006 raporuna göre, rüzgar enerjisi 2050 yılına kadar dünya elektrik ihtiyacının yüzde 34'ünü karşılayabilecek potansiyele sahip. Bu hedefe ulaşıldığı takdirde yine 2050 yılına kadar toplam 113 milyar ton CO2'in atmosfere salınmasını da engellenmiş olacak. Uluslararası Enerji Ajansı'nın tahminlerini baz alarak hazırlanmış raporun en büyük dayanağı da hızla büyüyen rüzgar enerjisi sektörü.

1995'te 4 bin 500 megavat (MW) olan dünyadaki toplam kurulu güç bugün 59 bin MW. Rüzgar enerjisi sektörünün yıllık cirosu ise 13 miyar euro ve dünya çapında 150 bin kişiye iş sağlamış durumda. Raporun hazırlayıcılarından Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi Başkanı Arthouros Zervos, elektrik talebindeki artışı karşılamaya yetecek kadar rüzgarın estiğini ve bu raporun rüzgar enerjisinin gelecek için bir rüya olmadığını ispatladığını belirtiyor. Zervos, "Önümüzdeki yıllarda alınacak politik kararlar dünyanın ekonomik ve çevresel durumunu belirleyecek" yorumunu yapıyor. Raporun hazırlayan iki kuruluştan biri olan Greenpeace'in Yenilenebilir Enerji Direktörü Sven Teske, "Rüzgar enerjisi küresel ısınmayla olan savaşta anahtar olan CO2 emisyonlarını hissedilir derecede indirir. 2020 yılına kadar 1990 rakamlarının üçte biri, 2050 yılına kadar da yarısı kadar olan gerekli emisyon indirimi ancak rüzgar enerjisinin enerji sektöründe önemli bir rol oynamasıyla sağlanabilir" diyor. Teske, rüzgar enerjisinin bu rolü dünyanın ortalama sıcaklığının 2 dereceyi geçmesinden önce oynamasının önemli olduğunun da altını çiziyor.

Yılda yüzde 28 büyüme
2005 yılı rüzgar enerjisi için yine bir rekor yılı oldu. 60 bin MW sınırına dayanan kurulu güç sadece 2005'te bir önceki yıla göre yüzde 28 arttı. Kümülatif artış hızı ise yüzde 24'lerde. Aşırı talep yüzünden türbin bulmakta zorlanan ve fiyat artışıyla karşılaşan yatırımcılar buna neden olarak ABD'de artan talebi gösteriyor. 2005 yılını 9 bin 149 MW'ı bulan kurulu güçle ABD, Almanya (18428 MW) ve İspanya'nın (10027 MW) ardından üçüncü bitirdi. Aşırı talepten doğan fiyat artışına rağmen rüzgar enerjisinin büyümesinin ardında 20 yıl öncesine göre üretilen her kilovatsaat elektriğin yarı yarıya ucuzlamış olması yatıyor. Kürese Rüzgar Enerjisi Raporu, tüm bu rakamlar, ülkelerin hedefleri ve gerekli politikaların hayata geçirilmesi durumunda 2050 yılında dünya elektriğinin üçte birinin rüzgardan sağlanabileceğini ileri sürüyor. Raporda referans senaryonun yanısıra orta ve yüksek olmak üzere 3 ayrı senaryo üzerinden tahminler yapılıyor. Referans senaryoya göre 2020'de 11 bin megavatın üstünde yeni rüzgar gücü ilave edilirken, orta dereceli senaryoda bu rakam 73 bin, yüksek senaryoda ise 186 bini buluyor.

Referans senaryoya göre rüzgar enerjisi yatırımları ve istihdam

2007 2008 2010 2015 2020
Eklenen kapasite(MW) 10.371 10.713 11.506 11.784 11.784
İlk yatırım maliyeti (Kw) 968 955 933 900 879
Yıllık yatırım (milyon euro) 10.041 10.232 10.732 10.610 10.355
Toplam istihdam 197.208 234.698 241.484 280.866 322.729

Doğa dostu kumaşa ilgi Yeşim Tekstil'i organik ürüne yöneltti

Özgür Gürbüz-Referans Gazetesi / 14 Ekim 2006

Doğa dostu ürünlere olan talebin giderek artması Yeşim Tekstil'i de organik ürün üretimine yöneltti. Toplam üretimi içinde organik ürünlerin oranını yüzde 5'e getiren Yeşim Tekstil, ilk organik üretimine 2001 yılında Nike için başlamıştı. Soya ve bambu gibi ürünlerden de kumaş üreten firma, Control Union adlı firma tarafından yapılan inceleme sonucunda Sürdürülebilir Tekstil Sertifikası'nı (Sustainable Textile Certificate) almaya da hak kazandı.
Yeşim İşletme Müdürü Mustafa Demiralay, tarımdan sonra tekstil sektöründe de organik üretimin önem kazandığını ve Yeşim Tekstil’in bu tarz kumaş üretebilmek için gerekli olan bilgi ve teknolojiye sahip olduğunu söylüyor.

Organik pamuk üretimi artıyor
Demiralay, son yıllarda müşterilerin talepleri doğrultusunda organik pamuktan yapılmış ipliklerden kumaş üretimi yaptıklarını belirterek “Organik pamuk üretimi her geçen gün daha fazla artıyor ve Türkiye şu an dünyanın en büyük üreticisi durumunda. Organik pamuk elyafı, doğal ortamda, hiçbir kimyasal kullanılmadan yetiştirilen pamuklardan üretiliyor" dedi.

Organik pamukta Türkiye en büyük üretici olurken bambu ve soya elyafı Asya’da yetişiyor, Türkiye'de iplik haline getiriliyor. Demiralay, "Bambu ağacından çekilen liflerden oluşan iplik, pamuktan daha parlak, dökümlü, su emiciliği yüksek ve doğal anti-bakteriyel özelliğe sahip kumaşa dönüşüyor. Soya da bitkinin liflerinden elde ediliyor. Bu bitkiden oluşan iplikle örülen kumaş, kaşmire ve yünlü kumaşa benzeyen, yumuşak, dökümlü, ultraviyole ışınlarına karşı dayanıklı, vücut ısısını regüle eden ve doğal anti-bakteriyel özellik taşıyor” açıklamasını yapıyor.

Yeşim Tekstil'de bu ürünler birbirine karıştırılarak yeni kumaşlar da üretiliyor. Bambu ve soya bitkileri Türkiye'de yetişmediği için bu kumaşların yüzde 30 ile 50 oranlarında daha pahalıya mal olduğunu belirten Demiralay, "Talep artarsa üretim de artar ve fiyatlar düşer" diyor. Firma yetkilileri, başta Nike ve GAP olmak üzere birçok müşterilerinin doğa dostu kumaşları tercih ettiğini belirtiyor.

Sinop'a yer lisansı için uluslararası heyet gidiyor

Sinop'a yer lisansı için uluslararası heyet gidiyor

Sinop'a kurulması düşünülen nükleer santral için alınması zorunlu olan yer lisansının ön araştırmalarını yapmak için Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'ndan bir heyet önümüzdeki hafta Sinop'a gidecek.

Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / Ekim 2006

AKP Hükümeti'nin tekrar gündeme getirdiği nükleer santral projesi için adı ön plana çıkan Sinop'a yer lisansı alınması için çalışmalar başlatılıyor. Önümüzdeki hafta içinde Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na (UAEA) bağlı bir heyet Sinop'a giderek ön çalışmalara başlayacak. Ankara'da Türkiye Atom Enerjisi Ajansı (TAEK) ve ilgili kuruluşlarla da temaslarda bulunacağı beliritlen heyet, öncelikle Sinop'a yer lisansı verilmesi konusundaki kriterleri değerlendirecek.

Sinop'a nükleer santral kurulması için en temel kriterlerden biri Birleşmiş Milletler'e bağlı olarak çalışan UAEA'nın onayladığı yer lisansına sahip olmak. Türkiye adına başvuruyu TAEK yapmakla yükümlü. UAEA, başvuruya olumlu yanıt verirse Sinop'a nükleer santral kurulması yönündeki çalışmalar daha da netlik kazanacak. Mersin il sınırları içerisinde yer alan Gülnar ilçesine bağlı Akkuyu beldesi, şu an için Türkiye'de nükleer santral kurmak için yer lisansına sahip olan tek alana sahip. Buna rağmen AKP hükümeti, Akkuyu'nun Akdeniz gibi önemli bir turizm bölgesinde olması, soğutma suyu olarak kullanılacak deniz suyunun Karadeniz'e göre daha sıcak olması ve stratejik kaygılar nedeniyle lisans işlemleri tamamlanmış Akkuyu'dan vazgeçip nükleer santral için Sinop'a yöneldi. Son zamanlarda Enerji Bakanı Hilmi Güler'in açıklamalarında Akkuyu'nun tekrar gözden geçirildiği ima edilse de yer lisansı çalışmalarının başlaması, Sinop için çalışmaların devam ettiğini gösteriyor.

Öte yandan nükleer karşıtları, 1976'da Akkuyu için alınan yer lisansının eski olduğunu öne sürerek geçerli sayılamayacağını öne sürüyor. 1976'da Çevre ve Orman Bakanlığı'nın dahi olmaması ve santrale 25 kilometre öteden geçtiği öne sürülen Ecemiş fayı ile ilgili tartışmalar bu konudaki temel argümanlar olarak göze çarpıyor.

Çevreciler Cargill'in kapısına dayanacak

Özgür Gürbüz- Referans Gazetesi / 10 Ekim 2006

Çevreciler ve bazı siyasi parti temsilcileri Bursa'daki Cargill fabrikası ile ilgili kapatma kararının uygulanıp uygulanmayacağını yerinde görmek için yarın fabrikanın önünde toplanacak. Bilindiği gibi nişasta bazlı şeker üreticisi Cargill Tarım Sanayi ve Ticaret A.Ş.'nin faaliyet gösterdiği Orhangazi ilçesi sınırlarındaki Karapınar bölgesi, Bakanlar Kurulu tarafından Özel Endüstri Bölgesi olarak ilan edilmiş, Danıştay'ın bu kararı bozmasıyla da fabrikanın kapanması gündeme gelmişti. Orhangazi Kaymakamlığı'nın Bursa Valiliği'ne gönderdiği yazıda fabrikanın yarın sabah saat 10.00'da kapatılacağı belirtildi. Konu hakkında görüşlerini sorduğumuz Bursa Valiliği ise "Yasal süreç devam ediyor" açıklamasını yaptı.

Kapatma kararının uygulanmasını isteyen ve aralarında Türk Mimar ve Mühendisler Odası Birliği (TMMOB), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Doğayı ve Çevreyi Koruma Derneği (DOĞADER) gibi kuruluşların bulunduğu bir grup da "temsili mühürleme" için yarın saat 10.00'da fabrika önünde toplanacak. Bursa'dan iki otobüsle Cargill'in yolunu tutacaklarını söyleyen ÖDP Bursa Yönetim Kurulu Üyesi İkbal Polat, "Yargı kararlarının gereğinin yapılmasını ve kamu idaresinin görevini yerine getirmesini bekliyoruz" açıklamasını yapıyor.

Petrol piyasası Danıştay kararını bekliyor

EPDK tarafından 28 dağıtım şirketine kesilen cezayla ilgili tebliğgatı alan petrol şirketleri yürütmeyi durdurma kararı almak için Danıştay'ın yolunu tutuyor. Danıştay'ın vereceği karara göre daha önce lisansız akaryakıt sattığı için ceza alan bayiler de yeniden mahkeme yolunu tutabilir.

Özgür Gürbüz - Referans Gazetesi / Ekim 2006

Bu ayın başında Enerji Piyasası Denetleme Kurulu (EPDK) tarafından 28 ana dağıtım firmasına tebliğ edilen cezaları haksız bulan petrol şirketleri birer birer Danıştay'ın yolunu tutuyor. 28 dağıtım şirketinin yaklaşık 24'e yakınının Danıştay'a başvurduğu gelen haberler arasında. İçlerinde Shell, Petrol Ofisi, BP, Opet ve Total gibi dev şirketlerin de bulunduğu firmalara kesilen toplam ceza 1 milyar 600 milyon 835 bin 180 YTL'yi buluyor.

Dağıtım firmaları Danıştay'dan kararın iptali ve yürütmenin durdurulması lehinde bir karar çıkmasını umuyor ancak böyle bir kararın çıkması halinde sektörün önüne çözülmeyi bekleyen başka sorunlar çıkıyor. EPDK, dağıtım şirketlerine kestiği cezaya gerekçe olarak lisansız bayilere akaryakıt sağlamayı göstermişti. Bu konuda bayileri de "es" geçmeyen EPDK, daha önce de yaklaşık bin 800 bayiye lisansız akaryakıt sattıkları için bayi başına 57 bin 156 YTL'lik ceza kesmişti. Bayilerde tıpkı dağıtım şirketleri gibi bu karara itiraz etmiş ve Danıştay'a başvurmuşlardı. Danıştay bu başvuruları incelemiş ve idari veya teknik hatalardan kaynaklanan (bayi adının yanlış yazılması gibi) bir neden olmadığı takdirde hepsini reddetmişti. Eğer Danıştay, dağıtım şirketlerinin yürütmeyi durdurma talebine olumlu yanıt verirse daha önce ceza alan bayilerin de tekrar önceki karara itiraz etmesi kaçınılmaz gibi görünüyor.

Petrol piyasasının önündeki bir başka engel ise Danıştay'ın kararı tebliğgat tarihinden itibaren 1 ay süren ödeme süresinden sonra alması. Bu durumda EPDK dosyaları Maliye Bakanlığı'na, Maliye Bakanlığı'da Vergi Dairesi'ne göndermek zorunda kalacak. Vergi Dairesi'nden ödeme emri çıkarılacak ve firmalara gönderilecek. Firmalar bu aşamada süresi 7 gün olan ödeme emrinin iptali için bir dava daha açabilecek. Böyle bir dava belirsizliği daha da uzatacak. Öte yandan tartışmaya konu olan bir başka konu ise, 57.156 YTL idari para cezasının uygulanmasıyla ilgili olan 563/598 sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu kararı. Bu kararın Anayasa'nın ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu öne süren Avukat Gökhan Candoğan kararın iptali için başvuruda bulunmuş. Candoğan, cezaların her bayi için aynı olduğunu bunun da Anayasa'nın 13. maddesindeki ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu söylüyor. Avukat Candoğan, Sinop'taki bir bayi ile İstanbul'un işlek bir semtindeki bayinin aynı cezaya tabi tutulmasının bu ilkeyle bağdaşmadığını ve hem bayilere hem de dağıtım şirketlerine verilen cezalarda bu ilkenin gözardı edildiğine dikkat çekiyor.

Benim Memurum Nükleeri Sever!

Hükümetle çevreciler arasında sık sık tartışma konusu olan nükleer enerjinin tehlikeli olup olmadığı konusu devlet memuru olmak isteyenlere soru olarak soruldu. Nükleer santraller için dikkatli davranılırsa tehlike yaratmaz diyenler memur olma şanslarını arttırırken, nükleer santraller tehlikelidir diyenler puan kaybetti.

Özgür Gürbüz

Beş milyon kişinin girdiği 2006 Kamu Personeli Yerleştirme Sınavı'nda (KPSS) sorulan bir soru nükleer enerji konusunda hükümetin görüşünü anlatır gibiydi. Genel yetenek sınavının A kitapçığında sorulan 28 numaralı soruda verilen metinde nükleer enerjinin tehlikeleri ateşin tehlikeleriyle kıyaslandı. Ateşin de kontrol edilmezse zararlı olabileceği ama bu nedenle "kötü" olarak nitelenemeyeceği örnek gösterilerek nükleer enerjinin kontrol edildiği sürece yararlı olacağı mesajı verildi. Yanıt anahtarında doğru seçeneğin "C" şıkkı olarak verildiği KPSS sorusu şöyle:

Eğer kendinize çevreci diyorsanız, nükleer enerjiye hemen "kötü" damgasını yapıştırmaya adaysınız demektir. Oysa, "Ateş iyi mi, kötü mü?" diye sorulsa ne dersiniz? Ateş, her yıl binlerce dönüm ormanımızı yakıyor. Kazayla evlerimiz, teknelerimiz yanıyor. Buna rağmen ateşe kötü diyebilir miyiz? Diyemeyiz; çünkü uygarlığın başlangıcı ateştir. Tıpkı ateşin gelip ormanlarımızı yakması gibi, nükleer enerji de zararlı olabilir.Yapmamız gereken şey, onu kontrol altında tutmaktır.

Bu parçada nükleer enerjiyle ilgili olarak anlatılmak istenen
aşağıdakilerden hangisidir?

A) Zararlarından nasıl korunulacağı konusunda çeşitli çalışmalar yapılmaktadır.

B) Günümüzde oldukça önemli bir yere sahiptir.

C) Üretilirken ve kullanılırken dikkatli davranıldığı sürece, herhangi bir tehlike yaratmaz.

D) Hangi alanda kullanılırsa zararsız olacağı henüz saptanmamıştır.

E) Çevreye ve canlılara vereceği zararlar uzun yıllar sürecektir.

KPSS sınavında sorulan soruyu değerlendiren Nükleer Mühendis Prof. Dr. Tolga Yarman, " Ateş, ya da yazıdaki benzetme itibariyle "nükleer enerji" üretilirken ve kullanılırken dikkatli davranıldığı sürece herhangi bir tehlike yaratmaz, deniyor. Burada her ikisi de bir "meşale ateşi" olgusuna indirgenmiş. Dünyanın en büyük nükleer felaketleri azami dikkatin işletme (kullanım) üzerinde olduğu zamanlarda olabilmiştir" diyerek tepkisini dile getiriyor.