Monsanto'ya 289 milyon dolarlık tazminat cezası

Özgür Gürbüz/12 Ağustos 2018

Bildiğiniz gibi Türkiye'de de çok yaygın kullanılan roundup adlı ot öldürücü nedeniyle kansere yakalandığını öne süren bir hastaya ABD'de 289 milyon dolar tazminat ödenmesi kararlaştırıldı. Bir anlamda, ürünün kanserojen olduğuna dair öne sürülen iddialara hukuki bir destek geldi. Dünya Sağlık Örgütü de 2015 yılında yaptığı açıklamada Monsanto adlı GDO'lu tohum üreticisinin ürettiği bu ot öldürücünün "muhtemelen kansorejen" olduğunu söylemişti. İlgili haberi BBC Türkçe'den okuyabilirsiniz.

Glifosat konusu bu haberle birlikte Türkiye'de de konuşulmaya başlandı. En sonunda. Bu konuda BirGün gazetesinde üç yazı yazmıştım. Onları hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum. İlk yazıda da şu talep vardı: "Glifosat konusunda da geç kalınıyor. Eldeki verilere bakılarak, Dünya Sağlık Örgütü, Sağlık ve Çevre Birliği gibi örgütlerin uyarılarını ciddiye alarak, glifosatın Türkiye’de satışına ve kullanılmasına hemen, en azından tedbir amaçlı bir yasak konulması gerek". Bu talebi şimdi yeniden tekraralamak ve bu ot öldürücülerin Türkiye'de kullanılmasını yasaklamalıyız. Her geçen gün risk artıyor."

Tüm yazılar kronolojik halde burada: 

12 Şubat 2016 - GDO ve kanser konusunda bir uyarı daha

20 Mayıs 2016 - Faruk Çelik'e bir çağrı

27 Mart 2017 - GDO'ya alışmayın

Ordu'da selin sorumlusu kim

Özgür Gürbüz/8 Ağustos 2018

Ordu'da yaşanan felaketin ardında onlarca neden var. Yanlış yapılaşma, afetlere hazırlıksızlık, rant için betona gömülen dere yatakları ama bir neden var ki tüm bu hataların sonuçlarını daha da ağırlaştırıyor. O da İklim değişikliği. 

İklim değişikliğini durduramazsak yağışların eskisine oranla daha sık, daha şiddetli ve alışılmadık zamanlarda meydana geleceğini bilim bize yıllardır söylüyor. Söylenen oluyor. Peki, Türkiye iklim değişikliğini durdurmak, uyum sağlamak için ne yapıyor? Kayda değer hiçbir şey...

Paris Anlaşması'nı onaylamayan ülke kalmadı. 197 imzacının 179'u onayladı, kalan 18 ülkeden bir Türkiye. Kömür, petrol ve doğalgaz bu işin sorumlusu, Türkiye adeta Ordu'da, Rize'de, Samsun'da daha fazla felaket olsun der gibi durmdan kömür santralı açmaya çalışıyor.

Petrol tüketimini azaltmak lazımken otoyol, duble yol, köprü gibi petrol tüketimini artıracak politikalar marifetmiş gibi anlatılıyor. Havayolu ulaşımı keza öyle. Sonuçta seragazı emisyonları her yıl artıyor. #İklimKrizi bir gün o şehri, yarn başka şehri vuruyor.

Çözüm enerjiyi daha verimli kullanmak. Kömür, doğalgaz ve petrol gibi ithal kaynak yerine yerli, rüzgar ve güneş gibi kaynaklara yönelmek ama iki sözünden biri milli olanlar tam tersini yapıyor. Tek söyledikleri, falanca yılda görülmeyen yağış. Kadercilikle hatalarını gizliyorlar.

Bilim bunların olacağını, nasıl durdurulacağını veya önlem alınacağını da söylüyor ama dinlemiyorlar. İnsanlar sizin yüzünüzden acı çekiyor. Kurdelesini kestiğiniz her temik santral, açtığınız yol, betona boğduğunuz kentler yüzünden Ordu'yu bugün sel alıyor. #SorumluSizsiniz

Son balık tutulduğunda

Özgür Gürbüz-BirGün/23 Temmuz 2018

Çevrecinin daniskaları bile Şef Seattle’a atfedilen şu sözü bilir: “Son ağaç kesildiğinde, son balık yakalandığında ve son nehir kirlendiğinde beyaz adam paranın yenmeyeceğini anlayacak”. Sorun da burada. Bizim kovboyların kafası karışık. Kendilerini yıllarca eziyet çektirilen Kızılderili sandıkları için bu toprakların “beyaz adamına” dönüştüklerinin farkında değiller. O yüzden jeton son balık tutulduğunda da düşmeyecek diye korkuyorum.


Yaşadıkları toprakları “paraya hücum” naralarıyla işgal etmeye çalışan kovboyların son bir birkaç haftada yaptıklarını hatırlatayım siz de bana hak vereceksiniz. Uğur Şahin’in geçen hafta BirGün’deki haberinde detaylarını okuduğumuz Türk Akımı faciası sürüyor. Rusya’dan gelen doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya götürecek boru hattı için Kıyıköy’ün Selvez Koyu feda ediliyor. Denizde balık yerine dozer, karada kuşlar yerine hafriyat kamyonları var. Sabah akşam bela okuduğumuz Avrupalı kovboylar gazsız kalmasın diye Türkiye’nin doğası feda ediliyor.

Selvez’in biraz üstünde benzerine nadiren rastlanan bir ekosistem var. İğneada Longoz Ormanları. Burası Milli Park ilan edilmiş ama yaz aylarında cipler park ediyor, bol bol “safari” yapıyorlar. Cipli kovboylar milli parkı halledemezse “b planı” da hazır. Nükleer santral için İğneada’nın adı geçiyor. Tek tek ağacı, balığı, nehri yok etmekle kim uğraşacak? Kısa yoldan “paranın yenmeyeceği” bölümüne geçmek için Trakya’nın kalbine ülke boyu nükleer piknik tüpü yerleştirmek istiyorlar.

Anadolu kovboylarının Trakya’nın öte yakasını da boş bırakmadığını söyleyelim. BOTAŞ Saros Körfezi’ne doğalgaz taşıyacak gemiler için liman yapmak istiyorlar. “Saros Körfezi, 144 çeşit balık, 78 tür deniz bitkisi ve 34 tür süngere ev sahipliği yapan, su altı zenginlikleri ile dolu ve sualtı etkinlikleri ile ilgilenenler için oldukça önemli bir bölge”. Son cümleyi ben yazmadım, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bilgisunar sayfasında yazıyor. Bizim kovboylar at üstünde ihaleden ihaleye koşturmaktan belli ki kendi yazdıklarını da okumuyor. Neyse ki bölgedeki Kızılderililer ayakta, Cuma günü halkın katılımı toplantısını yaptırmayıp, direnişe başlamış.

Başka bir balık merkezi de Sinop’ta. Oraya da malumunuz bir nükleer piknik tüpü siparişi verildi. Santral çalışmaya başlar başlamaz balıklar radyoaktif bereketten nasibini alıp, ekstra göz ve yüzgeçle soframıza gelecek. Ekmeğin tersine gramajı orası burası şiştiği için fiyatı da düşecek. Bizden başka kim yer o balığı? Çernobil’den biliyoruz; bizim kovboyumuz satamadığı radyasyonlu çayı, fındığı kendi halkına yedirir.

Anadolu kovboylarının Kızılderili topraklarını işgali sadece batıda olmuyor. Kars’ta baraj yapmışlar, suyu kesince balıklar havasız kalmış, ölmüş. Karadeniz’in el değmemiş ormanları yollarla bölünmüş. İşgalin lojistik ayağı tamamlansın diye ülkenin en uzun sahili Karadeniz Otoyolu’yla kullanılamaz hale getirilmiş. Ansiklopedilere Karadeniz’in Türkiye kısmı, “denizi olup giremeyen kovboyların ülkesi” diye geçecek. Kirlenen son nehri görmek isteyenlerin ilk adresi de bu gidişle Karadeniz olacak.

Memlekette “talana hücüm” haberi çok, yazsak her güne bir köşe yazısı çıkar ama biz işi karaya taşımadan burada bırakalım. Balık ve deniz meselesi çok ciddi. Yukarıda şen şakrak yazdığıma bakmayın…

Avrupa Çevre Ajansı Karadeniz’deki balık yığınlarının durumuna bakmış. Karadeniz’de sekiz balık yığınını incelemiş. Sekiz yığının hemen hemen hepsi, balıkçılık kaynaklı ölüm oranı ve üreme kapasiteleri açısından iyi çevresel şartlara (GES) sahip değil. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) de benzer bir uyarıda bulunuyor. Akdeniz ve Karadeniz bütün denizler içinde en sürdürülemez balık yığınlarına sahip. Yüzde 62’si bu durumda. Bu iki denizde, 2005 ila 2014 arasında yılda ortalama 1 milyon 421 ton balık avlanırken 2016’da bu rakam 1 milyon 236 bin tona düşmüş. Avlanan balık miktarı, sadece son bir yıl içinde (2015’ten 2016’ya) yüzde 5,9 oranında azalmış.

Anlayacağınız, radikal önlemler alınmazsa balık bitti kara göründü. Şef Seattle haklı mı değil mi herhalde ilk biz göreceğiz. Son balığın tutulmasına, son ağacın kesilmesine ve son nehrin kirlenmesine az kaldı.

Yaz geldi, yazar yoruldu. İzninizle yazılarıma iki hafta ara veriyorum.