Çin'de yaşlanmak

Özgür Gürbüz-BirGün / 2 Mayıs 2010
Yazıyı BirGün'den okumak için lütfen tıklayınız.

En zoru, hep ilk yazı olmuştur. İlk yazının en zor kısmı da başıdır. Başladın mı gerisi gelir; hayat gibi. Bu okuduğunuz da bir başlangıç yazısı, uzak diyarlardan yazılan uzunca bir mektubun ilk sayfası. Çin’in başkenti Pekin’den, bağımsız bir gazetenin sevgili okuyucularına merhaba!

Yazının en zor kısmı başı, peki ya şu kısacık ömrümüzün en çetrefilli kısmı neresi? Bebekler güçsüzdür ama çoğu zaman bir bakanı, elinden tutanı vardır; yemeyip yedireni bulunur. Yaşlanınca iş değişir, ‘vefa’ aranır sağda solda, çocuklarda. Bir ülkenin gelişmişliği de çocuk, genç ve yaşlılara verdiği önemle belli olur. Hele de şu kapitalist dünyada... Kapitalist devletler çocuğun bile çalışanını sever, gencin okurken okuluna harç ödeyenini, işçinin az maaş isteyenini. Üretim sürecinden çekilmiş, tüketime ilgisi azalmış yaşlıları ise kapitalizm hiç sevmez. Üretmeyeceksin, tüketmeyeceksin, bir de üstüne, nerede benim emekli maaşım diyeceksin!

Sanıyorum Pekin’de bir kum fırtınası günüydü. Havanın neden garip bir bulut tabakasıyla kapalı olduğuna aldırmayan bendeniz, daha önce hiç gitmediğim ‘Yuyantun Park’ına gitmeye karar verdim. Parkın girişinde beni yıllara meydan okuyan Çinli ‘amcalar’ karşıladı. Boyunlarına astıkları, karınlarının üzerinde duran kocaman makaralarla, metrelerce yukarıya bıraktıkları uçurtmalarının süzülüşünü seyrediyorlardı. Kentin hemen hemen her parkında olduğu gibi. Evet, Çin’de uçurtma deyince aklınıza hemen çocuklar gelmesin. Uçurtma uçurmak emeklilerin en büyük eğlencelerinden biri burada.

Emeklilik böyle bir şey olmalı
Emeklilerin ve yaşlıların tek eğlencesi uçurtma uçurmak değil tabii. Parkın hemen girişinde, çember çeviren oldukça yaşlı bir erkek, ilerisinde Tay-çi yapan dinç bir kadın, yanımdan hızlıca koşarak geçen bir başkası. Biraz daha ileride 20-30 kişilik bir kalabalık, Çin satrancı oynayan dört çifti izliyor. Satrancı izleyenler, bizim tavla oynayanları izleyen ve yorum yapan kalabalığı andırıyor. Kadını erkeğiyle ‘Ti jian zi’ oynayanları da unutmamak lazım. Badminton topuna benzer bir topu, el hariç vücudun diğer organlarını kullanarak birbirlerine paslayarak zaman geçirenleri izlemesi çok hoş. MÖ 5. yy’da Çin’de ortaya çıkan ve Asya’ya yayılan oldukça hareketli bir oyun. Öğle saatlerinde kentteki parkları gezme şansınız olursa karşınıza çıkacak olağan görüntülerden bahsediyorum. Emeklilik böyle bir şey olmalı dedirtiyor. Çin’de giderek artan kentli nüfus içerisinde, emekli aylığına hak kazananların ve emekli olmak için sigorta sistemine başvuranların sayısı da belki bu yüzden giderek artıyor. 2008 sonunda temel emeklilik sigortası kapsamındakilerin sayısı kentli nüfus içinde 218 milyonu geçti. Bunların 53 milyonu halihazırda emekli. Geri kalan 165 milyon ise emekliliğe hak kazanmak için prim ödüyor.

Bu işin bir boyutu. Bir de işin hükümeti düşündüren ve önlem almaya iten bir başka boyutu var. Giderek gelişen kentler, bitmek bilmeyen inşaatlar, yeni iş fırsatlarını da beraberinde getiriyor. Kırsal kesimden büyük kentlere çalışmaya gelen işçilerin sayısı 2008 sonunda tam 225 milyona ulaştı. ‘Göçmen işçi’ olarak adlandırılan bu işçilerin çalışmak için göçtükleri kentlerde barınma sorunlarının halledilmesi ve emeklilik sigortası kapsamına alınmasına çalışılıyor. Kentlilere kıyasla göçmen işçilerin yaşam şartları oldukça ağır. 2008 sonuna gelindiğinde göçmen işçilerin yüzde 10’undan biraz fazlası emeklilik sigortası kapsamına alınmıştı. Temel sağlık sigortası kapsamındaki göçmen işçi sayısı da 42 milyon 660 bin.

Büyük başın derdi de büyük
Çin’de işsizlik 1 milyar 300 milyonluk nüfusa göre, yok denecek kadar az. 2008 sonunda, çalışabilir nüfusun 775 milyonu istihdam edilmiş. Çin’i tedirgin eden, yaşlı nüfusun giderek artması. Birleşmiş Millletler, 2050’de, şimdi 150 milyon civarında olan 60 yaş üzeri nüfusun 438 milyona ulaşmasını bekliyor. Bugün çalışanlar yaşlandığında, geçimlerini sağlayacak maddi kaynaklara ihtiyaç duyacaklar.

Bugüne kadar kırsalda yaşayan Çinliler, zaten sınırlı olan tüketim ihtiyaçlarını kendi imkânlarıyla karşılıyor, kentlerde çalışan akrabalarının desteğiyle bir şekilde idare ediyorlardı. Bireysel tüketimin, kentleşmenin artığı Çin’de, bu geleneksel dayanışma yeterli olmayabilir. Çin’de eyaletler, özel şirketler farklı emeklilik sigortası sistemleri uyguluyor, hükümet başta göçmen işçiler ve kırsal alanlardakiler olmak üzere emeklilik planlarını sübvanse ediyor. 2009 yılında sosyal güvenlik için harcanan para 107 milyar doları geçti.
Çin denince akla büyük bir ülke, hızla büyüyen bir ekonomi ve devasa bir nüfus geliyor. Büyük başın derdi de büyük olur misali, böyle bir ülkeyi yönetmek beraberinde ciddi bir uğraşı da gerektiriyor. Parklarda emeklilerin uçurtma uçurmaya devam edebilmesi için, Çin’in bu zorlu mücadeleden galip çıkması lazım.

Yine oldu, yine olacak

Özgür Gürbüz / 3 Mayıs 2010

Meksika Körfezi'ndeki petrol platformlarından birinde meydana gelen kaza haftalardır gündemde. Medyanın haberi nasıl yanlış verdiğini, çevre ve ekoloji konularına ne kadar uzak olduğunu bir daha tekrarlamanın anlamı yok.* Bu kazadan başka dersler çıkarmamız lazım. Özellikle de teknolojiye güvenenlerin, teknolojik gelişmenin çevre sorunları da dahil olmak üzere karşılaştığımız tüm engelleri aşmada bize yardım edeceğini sananların, bu petrol sızıntısından ciddi dersler çıkarması gerekiyor.

1989'un 24 Mart'ında Exxon Mobil firmasına ait, "Exxon Valdez" adlı petrol tankerinin Alaska'da Prens William Geçidi'nde yaptığı kazadan sonra da, bugün duyduğumuz demeçlere benzer demeçler verilmişti. Amerika'daki Üç Mil Adası Nükleer kazasından sonra da, Çernobil'in ardından da... "Böyle bir kazanın tekrarlanması mümkün değil", "Gerekli önlemler alınacak" denmişti. Bugünlerde haberlerde gördüğünüz yorumcular, BP'nin sorunu çözecek yeterli ekipmana sahip olmadığını söylüyorlar. Yarın, yeni ekipmanlar tanıtacak ve bir dahaki sefere böyle bir sorun yaşnamayacağını söyleyecekler. Bu böyle sürüp gidecek, ta ki elimizde kaybedecek bir şey kalmayana dek. Çernobil'den sonra da aynı şeyler söylendi, boşuna 800 bin temizleyici elde kazma kürek gönderilmedi santralin üstüne. Şimdi benser bir kaza olsa elde harcanak insandan başka ne var sizce? Hindistan'da Dow Kimyasal'a ait tarım ilaçları fabrikasında meydana gelen kazadan sonra 20 bin kişi ölmüş, 150 bin kişi de ya sakat ya da hasta kalmıştı. Kırk yılda bir olacak şeydi hatta olmayacak bir şey. Ama, o da oldu. Siz sıkılmadınız mı bu masalları dinlemekten; ben sıkıldım.

En büyük ticari kazaya doğru
Exxon Valdez kazası sonrasında 10 milyon 800 bin galon petrol tankerden denize saçılmıştı. Bir kısmının hala deniz dibinde olduğu belirtliyor.** Meksika Körfezi'nde ise 21 Nisan'da hala belirlenemeyen bir nedenden ötürü platformda patlama meydana geldi. 22'sinde platform battı. Ardından, deniz dibindeki kuyudan petrol sızdığı öğrenildi. Platform çalışırken günde 8 bin varil petrol üretiyordu. İlk açıklamalarda sızıntının bu kadar büyük omadığı, bin varille sınırlı kaldığı söylendi ancak daha sonra bu rakam 5 bin varile (210 bin galon) çıktı. Battığı 23 Nisan'dan bugüne kadar (3 Mayıs) 10 gün geçtiğini düşünürsek şu ana kadar 45 bin varil petrol denize boşaldı. Bu da 2 milyon galonu geçtiğimizi gösteriyor. Deniz altındaki kuyunun ne zaman kapatılacağı da henüz belli olmadığına göre ikinci bir Exxon Valdez faciasıyla, dünyanın en büyük ticari petrol kazasıyla karşı karşıya kaldığımız rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha önce Exxon (Mobil), şimdi BP (British Petrolium). Sırada kim var? Shell, Total, Petrol Ofisi?

Obama önce destekledi, şimdi kızıyor
Kazaya neden olan firmalara baktığınızda, dünyanın en ileri teknolojileriyle petrol arama ve çıkarma faaliyetleri gösteren firmalar olduğunu göreceksiniz. Çevre konusundaki hassayitlerine toz kondurmayan bu firmaların gerçek yüzleri hep işler ters gittiğinde ortaya çıkıyor. Yaptıkları işin çevreci olmadığı ve olamayacağından bahsediyorum. Kazaların, teknolojik gelişme hangi düzeye çıkarılırsa çıkarılsın önlenemeyeceğinden. Bu kazalar ancak ve ancak petrole, nükleere, kömüre, daha da açık konuşmak gerekirse, sınırsız tüketime olan bağımlılığın azaltılmasıyla önlenebilir. Politikacılar, iş adamları bu gerçeği kabul etmezler, araya gizlice veya açıktan fonlanmış, düşünce kuruluşları çıkar, profesörler işlerin nasıl abartıldığını, teknoloji tanrısının her şeyi çözeceğini söyler. Bugün BP'yi, yeterli çabayı göstermemekle suçlayan Barack Obama gibi politikacıların, çok değil, kazadan 21 gün önce, 1 Nisan 2010 tarihinde, kazanın olduğu Meksika Körfezi ve Atlas Okyanusu'nun bazı bölümlerini petrol ve doğalgaz aramalarına açtığı haberi unutulur.*** Obama'yı, BP'yi eleştirirken görürsünüz. Bunun üzerine bir de çevre dalında nobel benzeri bir ödül alır mı, alır.

"Kalkınma", "büyüme" gibi sahte sözcüklerle kandırıla kandırıla bu günlere geldik. Yeni teknolojilere olan hayranlık insanlığın gözlerini kör etti. Öyle ki, denize akan tonlarca petrolün çevre faciasını yarattığını anlamak için bile, petrole bulanmış kuş görmek istedik. Neden biraz nefes almıyoruz? Yavaşlamıyoruz? Evimize aldığımız son model televizyonun kumandasını eskitmeden yeni ve "daha iyi" olduğu söylenen bir başka televizyonu almamız gerektiğinin bize dayatıldığını fark etmiyor muyuz? Yeni şeyler almadığımızda, daha az almak için daha az çalıştığımızda, kısacık ömrümüzden daha çok zamanı kendimize ayıracağımızı göremiyor muyuz acaba?
Yavaşlamadan olmaz Daha yavaş bir dünya yaratabiliriz. İster Meksika Körfezi'ndeki balıklar için ister çoluk, çocuklarınız için bunu yapın. Bugün dünya için bir hesap yapın. Her hafta sevdiklerinizle doyasıya kaç saat vakit geçirdiğinizi bir hesaplayın. Çocuğunuzla kaç kere parka gittiğinizi, sevgilinizi kaç kere öptüğünüzü, ömrünüzün sadece 30-40 yılını beraber geçirdiğiniz anne ve babanızı ne kadar sık gördüğünüzü. Bugün dünya ve kendiniz için bir hesap yapın, kapitalizmin dayattığı bu saçma hayatla hesaplaşma zamanı gelmedi mi sizce?

Satın alınmayacak bir televizyonun, bir otomobilin, haftada 40 değil 30 saat çaışmanın bizlere canınızdan çok sevdiğiniz insanlarla geçirecek kaç saate bedel olduğunu düşünmek lazım. Sendikalarda, siyasi paritlerde "büyüme" saplantısın karşısında örgütlenelim. Bireysel çabalar bir yere kadar bizi götürür. Tüketim hırsımızı frenlemenin sadece bireysel bir tercih olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Çalıştığımız işlere, emrine amade olduğumuz şirketlere, "hayır ben bunun için çalışmıyorum demek için tek başına olmamız gerekiyor.
Bugün hesap günü, kendimizle hesaplaşma günü olsun; yarın da birlikte harekete geçme.

*http://ozgurgurbuz.blogspot.com/2010/04/petrole-bulanms-kus-yoksa-cevre.html **http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=971102&Date=17.01.2010&CategoryID=85 ***http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2010/04/100401_obamadrill.shtml

EXPO, Çin'de 1 Mayıs'ı gölgede bıraktı

Özgür Gürbüz / 1 Mayıs 2010

Çin'den e-günlüğe yazılan ilk yazıyı “1 Mayıs”a getirerek fiyakalı bir giriş yaptığımı düşünenler yanılıyor. Rastlantı sonucu 1 Mayıs'ta başlayan bu macera, cumartesi sabahı erkenden kalkıp Tiananmen Meydanı'na gitmeme neden oldu. Meydan kalabalık. Yabancı turistten çok yerli turist var. 1 Mayıs nedeniyle Çin'de her yıl, Mayıs ayının ilk üç günü resmi tatil ilan ediliyor. Resmi tatili fırsat bilen binlerce Çinli, başkent Pekin'in bu tarihi meydanına ve Yasak Şehir'e adeta akın etmiş. Açıkçası, Çin'i ziyaret etme şansınız varsa tatil günlerinde gelmemeye çalışın. Ne metroda yer bulabiliyorsunuz ne de turistik mekanları rahat rahat gezebiliyorsunuz. İzninizle, bir başka tavsiyem daha olacak. 1 Mayıs'ı görkemli bir mitingle kutlamak istiyorsanız Taksim Meydanı'na çıkmanız, Tiananmen'e gelmenizden daha akıllıca olabilir. Hava değişikliğinde ısrar ediyorsanız, Küba'yı öneririm.

Çin'de 1 Mayıs kutlamaları bu yıl Şanghay'da açılan Dünya Fuarı'nın gölgesinde kaldı. 30 Nisan'da görkemli bir açılışla kapılarını ziyaretçilere açan EXPO 2010, 1 Mayıs sabahı gazete ve televizyonların odak noktası oldu. Tiananmen Meydanı'nın doğusundaki Çin Ulusal Müzesi'nin girişine asılan dev elektronik tabela da bunun bir göstergesi sanki. EXPO'nun kaçıncı günü olduğu ve o ana kadar kaç ziyaretçinin fuarı gezdiği anında meydana duyuruyor. Tabela, sabah 10 sularında ziyaretçi sayısının çoktan 50 bini geçtiğini söylüyordu. Benden EXPO'yu anlatan bir yazı bekliyorsunuz, biraz daha sabretmeniz gerekecek. Bu kalabalık azalmadan Şanghay'a gitmeye hiç niyetim yok. Gerçi, Çin'de kalabalığın azalma olasılığı da biraz düşük. Altı ay açık kalacak fuara toplam 70 milyon ziyaretçi bekleniyor, bir Türkiye kadar insan. Varın kalabalığın hesabını siz yapın.

Açılışını Çin Cumhurbaşkanı Hu Jintao'nun yaptığı EXPO'ya, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso gibi üst düzey siyasetçiler de katıldı. Televizyonlardan naklen yayınlanan törenlerde sık sık Nicolas Sarkozy ve eşi Carla Bruni ekrana geldi. Carloa Bruni, burada da hayli popüler anlayacağınız. Açılışta Çin Komünist Partisi yetkilileri de hazır bulundu. Havai fişekler, birbirinden etkileyici gösteriler ardı ardına sergilendi. Çinli yetkililer, hazırlığı sekiz yıl süren ve adeta bir şehri andıran EXPO için 4 milyar 200 milyon dolar harcandığını belirtiyor. Şanghay'ın altyapı için harcadığı belirtilen 45 milyar doları ve diğer maliyet kalemlerini de bunun üzerine koyarsanız, tüm maliyet 58 milyar doları buluyor. Aman Yunanistan duymasın! Ülkelerin sanayi ve teknoloji alanındaki ilerlemelerini göstererek, bir anlamda birbirlerine hava attıkları bu fuarın açılışının 1 Mayıs'lara denk gelmesi de ilginç bir rastlantı olsa gerek. Fuarın ilk çıktığı yer İngiltere. 1 Mayıs'ı, Mayıs ayının ilk pazartesini tatil ilan ederek kutlayan ve böylece 1 Mayıs pazartesiye denk gelmediği sürece işçileri, bayramlarında çalıştıran bir ülke İngiltere. Şüphelenmekte çok da haksız sayılmam sanırım.

“Çin'deki 1 Mayıs kutlamalarıyla ilgili söyleyeceklerin bu kadar mı” diye soranlarınız olabilir. Değil elbette. 1 Mayıs'ın tatil olarak kutlanması nedeniyle, o Çin'e özgü, alışılagelmiş dev törenler ortada yok. Gazetelerde, sokakta işçi bayramı pek konuşulmasa da, bu, hiçbir şey yapılmıyor anlamına gelmiyor. Her yıl geleneksel olarak yapılan, “Ulusal İşçi Kahramanlar” töreni bu yıl da gerçekleştirildi. 27 Nisan'da yapılan ödül töreninde 2 bin 985 işçiye, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere üst düzey idarecilerce başarı ödülleri verildi, görkemli bir tören düzenlendi. 1 Mayıs için düzenlenen özel konserler de var. Ulusal Gösteri Sanatları Merkezi Korosu ve Pekin Senfoni Orkestrası, 1 Mayıs için özel gösteriler sunuyor. Evlenmek için İşçi Bayramı'nı seçen 25 çiftin toplu düğününü de unutmamak lazım.

Sözü, “Halkın Günlüğü” gazetisine 1 Mayıs ile ilgili bir yazı göndererek, adeta “Hey, bugün 1 Mayıs” diyen okuyucu mektubuna bırakalım. 80'lerin sonunda doğan gençlerin çalışmadan para kazanmanın iyi olduğunu düşünmesinden yakınan “Kingkong” rumuzlu okuyucu, “Tüm-Çin Sendikalar Federasyonu”nun yaptırdığı ankete yanıt veren işçilerin, yüzde 23,4'ünün son 5 yılda hiç zam almadıklarını, yüzde 75'inin de gelir dağılımının adaletsiz olduğunu söylediğini yazıyor. Sendika da tatilde olduğu için açıp soramadık. Kingkong'un yalancısıyız.