Yatak odasında çevreci tedbirler

(Biz sevişirken ne hayvanlar ne işçiler acı çeksin!)

Bugün artık her şeyin daha çevrecisi yapılıyor. Arabanın melezi (hibrid), oyuncakların tahtadan yapılmışı tercih ediliyor. Ne o kadar az plastik o kadar iyi misali, çevreciler şimdi de gözlerini yatak odasına çevirdi. Raflarda doğada tamamen yok olabilen, adil ticaret kapsamında üretilmiş prezervatifler ve elle çevirmeli vibratörler artık piyasada.

Özgür Gürbüz-Gazete Haberturk / 30 Kasım 2009

Kedi sevmekle çevreci olunan günler artık geride kaldı. Alışverişte naylon poşet kullanmamak, illa arabaya binecekseniz melezine (hibrid) binmek iyi ama dahası var. Aslan yattığı yerden, çevreci kullandığı prezervatifinden belli oluyor artık. Tek kullanımlık ürünler her ne kadar çevreciler tarafından pek sevilmese de prezervatif söz konusu olduğunda durum farklı. Seçim yaparken ilk bakılacak kriter prezervatiflerin doğada yok olup olamadığı. Lateksden yapılmış olanlar uzun sürse de doğaya bırakıldığında yok olabiliyor. Spermlerin zaten doğada yok olma sorunu yok. Koyun derisinden yapılanlar daha kolay yok oluyor ama HIV gibi hastalıklara karşı önlem teşkil etmediği için ciddi sağlık tehlikesi var. Açıkçası prezervatiflerin atası sayılan bu türü piyasada bulma şansınız da pek yok. Lateks yerine plastikten yapılmış prezervatif kullanmak ise kesinlikle çevreci değil.

Vegan prezervatif
En çevreci prezervatif listesinin başında lateksten yapılan, vegan prezervatifler geliyor. Prezervatif vegan olur mu demeyin; oluyor. Lateks olanların üretiminde süt proteini kullanıldığı için gıdalarında sadece eti değil hayvan ürünlerini de dışlayan veganlar için bu kaputları kullanmak da mübah değil. Condomi, Glyde gibi tanınmış marka prezervatif üreticileri bu sorunu süt proteini yerine kakao tozu kullanarak çözmüşler. Bu ürünler hayvanlar üzerinde yapılan testleri de reddediyor. Çevrecilerin istekleri bunlarla sınırlı değil. Bir de giderek yaygınlaşan “Adil ticaret” kriteri var. Prezervatiflerin üretimini yapan işçilerin çalıştığı koşullar, ödenen ücretler kısacası sömürüye olanak vermeyen üretim biçimleri adil ticaret kapsamında değerlendiriliyor. Ne hayvanlar ne de işçiler biz sevişirken acı çekmesin diyor ve adil bir seks istiyorsanız bu kriterlere uyan “French Letter” gibi markaları seçebilirsiniz. “Adil Ticaret-Fair Trade” sertifikaları bugün Avrupa’da çikolatadan, muza birçok ürün üzerinde görülebiliyor.

Geri dönüştürülmüş kırbaç
Eczaneye prezervatif almaya giden bir çevrecinin işi bu kadarla da bitmiyor. Alınan prezervatiflerin ambalaj kağıtlarının geri dönüşümlü olup olmadığı, kesilen ağaçların sürdürülebilir bir ormandan gelip gelmediği dikkat edilmesi gereken noktalar arasında. Lateks olanların bile suda çözülmediğini anımsatmakta fayda var. Klozete en çevreci maddelerden üretilmiş olan kaputu bile atmak doğru değil. Çevreci bir ilişki, kullanılmış prezervatifin kağıt torbalara konarak atıkların gömüldüğü bir çöplüğe gönderilmesiyle son bulmalı. Fantezi düzeyi yüksek ilişkilerde kullanılan yağlar, seks oyuncakları, kırbaç ve kelepçelerin dahi çevreci olanlarını bulmak mümkün. Deri yerine geri dönüştürülmüş plastikten yapılmış kırbaçlar daha çevreci ama aynı işi görebiliyor.

Kurmalı vibratörler
Vibratörlerde ise geriye dönüş söz konusu. Piller, kadmiyum, cıva, çinko, lityum gibi metaller içeriyor. Bitmiş piller gelişigüzel bir şekilde doğaya bırakılırsa bu metaller toprağa, suya geçip çevre açısından tehlike yaratıyor. Bu nedenle kullanılıp atılan pillerle çalışan vibratörlerden vazgeçen çevreciler, elden kurmalı yeni nesil vibratörlerle pil tüketimine son veriyor. Dört dakika kurduğunuz bu vibratör 30 dakika çalışıyor. Vibratörlerde de ilk icad edilenlere bir geri dönüş söz konusu. Yatak odalarında kısık ışıklar görürseniz bu da romantizmden çok çevreciliğin bir işareti olabilir. Elektrik tasarrufu çevrecilerin yatak odasından başlıyor. Verimli ve düşük kuvvetteki ampuller tercih ediliyor. Geri dönüştürülmüş plastikleri bazılarımız romantik bulmayabilir ancak loş bir atmosferi savunan çevrecilerin bu konuda daha çok taraftar toplayacağını söylemek sanırım yanlış olmaz. Sevişmenin soğuk kış aylarında vücud ısısını da arttıracağı düşünülürse bu, evi ısıtmak için küresel ısınmaya yol açan doğalgazın daha az yakılmasına da neden olabilir. Çevrecilerin yeni sloganını bulduk galiba, küresel ısınmayı değil kendini azdır!

***
Ürünü çevreci yapan kıstaslar

* Yapımında kullanılan malzemeler, özellikle poliüretan gibi maddelerden yapılmış seks oyuncakları ya da prezervatifler çevreci kabul edilmiyor.
* Ambalajında geri dönüşümlü kağıt kullanılması ve plastikten kaçınılması şart.
* Ürünü üreten firmanın işçilere karşı etik davranıp davranmadığı da sorgulanıyor, adil ticaret sertifikası aranıyor.
* Kullanılan ürünün doğaya bırakıldığında kısa sürede yok olması isteniyor.
* Üretimden ürünün kullanımına elektrik kullanımından kaçınmak gerekiyor. Elektrikli oyuncaklar (!) değil mekanik olanları tercih edilmeli.

Bayer'den görüntülü kimlik kartı

Bayer’in İleri Teknoloji Ürünler (MaterialScience) birimi tarafından geliştirilen son kimlik kartlarındaki fotoğraf sağa ve sola 90 derece dönebiliyor. Hareketli görüntü sayesinde kimlik sahibinin fotoğrafı üç ayrı açıdan görülebiliyor. Fotoğrafın üzerine dokunulduğunda ise kimlik bilgilerine ulaşılıyor.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk/30 Kasım 2009

Daha çok sağlık ve tarım alanlarındaki çalışmalarıyla tanınan Bayer firması, İleri Teknoloji Ürünler (Bayer MaterialScience - BMS) adlı üçüncü bir bölümünde ise futbol topundan, yüksek güvenlikli kimlik kartlarına kadar birçok konuda kullanılabilen yeni teknolojiler geliştiriyor. Elektronik bir devrenin yapabileceği tüm işlemleri bir A4 kağıdı üzerine geçirebilen film teknolojisi de bunlardan biri. Holografi ve Polimer elektronik konularında da çalışmalar yürüten Bayer’in son buluşlarından biriyse görüntülü kimlik kartı.

Görüntülü kimlik kartları çok yakında
Artan terörizm ve sahtecilik tehlikesine karşı son teknoloji kimlik kartlarının önemi tüm dünyada arttı. Bayer de ince film ve holografi teknolojilerini kullanarak yeni kimlik kartları üzerinde çalışıyor. Güvenlik gerekçesiyle fotoğraflarının çekilmesine izin verilmeyen ve ilk bakışta bugünkü örneklerinden farklı görünmeyen bu kimlik kartı, avuç büyüklüğünde özel bir aletin üzerinde bakıldığında adeta canlanıyor. Fotoğraf bölümündeki profilden görüntü, sağa ve sola 90 derece dönerek, yetkililere kimlik sahibini iki farklı açıdan görme şansı tanıyor. Üzerine dokunulduğunda ise küçük bir ekrana dönüşüyor ve adres bilgileriniz ortaya çıkıyor. Bayer’in “Functional Films” (İşlevsel Filmler) Bölüm Başkanı olan Bernd Steinhilber, taklit edilmesi zor olan bu kimlik kartlarının önümüzdeki 3-5 yıl içerisinde kullanılmaya başlanacağı tahmin ediyor. Bayer, yeni kimlik kartlarına geçmeye çalışan Türkiye’nin projesiyle de ilgileniyor.

Kalpazanların işi zorlaşıyor
Satış Bölümü’nün başında yer alan Cengiz Yeşildağ da, yeni kimliklerin PVC örnekleri gibi katlandığı takdirde kırılmadığı ve hasar görmediğine dikkat çekiyor. Polikarbonat kartlar dışında mürekkeplerin de kullanılmaya başlandığını söyleyen Yeşildağ böylece taklit edilmenin giderek zorlaştığına dikkat çekiyor. Taklit edilmeyi önleme amaçlı olarak metal partiküllerinin kart üzerine istenildiği gibi dağıtmayı başardıklarını ekleyen Yeşildağ, bunun da kalpazanların işini zorlaştıracak bir başka önlem olduğunu söylüyor. Güney Afrika’nın pasaport, İngiltere’nin ise yeni ehliyet projelerinde bu teknolojilerin uygulanmaya başlandığını belirten yetkililer ileride pasaport kontrollerinin sadece makinalar aracılığıyla yapılabileceğini de öngörüyor.

Basılı organik materyal pazarı büyüyor
Futbol topu yüzeyinden, kayaklara, otomobillerdeki dokunmatik düğmelerden, katlanabilir ekranlara kadar uzanan basılı organik materyal pazarı giderek büyüyor. Bernd Steinhilber, pazarın büyüklüğünün 2015’de 50, 2020’de 100 ve 2025 yılında ise 250 milyar dolara ulaşmasını beklediklerini söylüyor. 2008 yılı satışlarının 136 milyon avroya ulaştığını belirten Steinhilber, bazı noktalarda endüstriyel üretimde zorlanılsa da bunların aşılacağı görüşünde. Bayer firmasının 2009 yılı için ayırdığı 2 milyar 900 milyon avroluk Ar-Ge bütçesinin yüzde 10’u işlevsel filmlere harcanıyor.

Öğrencilere temiz enerji ve kırsal kalkınma bursu

Heinrich Böll Stiftung Derneği, kırsal kalkınma, yenilenebilir enerji/enerji verimliliği alanlarında çalışan yüksek lisans öğrencilerine üç sömestr boyunca burs veriyor. Üçüncü yılına giren bursa hak kazanabilmek için öğrenciler çalışma konularıyla derneğe başvuruyor, jürinin seçtiği öğrenciler ayda 150 euro burs ve her sömestr 150 euro değerinde kitap ve araştırma parası kazanıyor.

Özgür Gürbüz / 27 Kasım 2009

Heinrich Böll Stiftung Derneği, enerji kaynaklı çevre sorunlarını çözmek ve kırsal kalkınma konusunda gençleri teşvik etmek amacıyla yüksek lisans öğrencilerine bu yıl da burs veriyor. Kendilerine araştırma alanı olarak kırsal kalkınma veya yenilenebilir enerji/enerji verimliliği konularını seçmiş olan yüksek lisans öğrencileri ikinci sömestrlerinden itibaren üç sömestr boyunca bursa hak kazanabiliyor. Aylık 150 euro değerindeki bursa başvurmak için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, YÖK tarafından tanınmış bir üniversitede yüksek lisans programına kayıtlı bulunmak ve tez konularını belirlenen alanlar içinden seçmek yeterli.

İki ay staj zorunluluğu bulunan burs kapsamında öğrencilerin yurt içi ve dışındaki etkinliklere katılması da destekleniyor, her sömestr 150 euro değerinde kitap ve araştırma parası da veriliyor. Bursa aday olan öğrencilerin toplumsal cinsiyet bakış açısı ve daha önce sivil toplum kuruluşlarında yaptıkları çalışmaları da değerlendirmeye alınıyor. Başvurular için son tarih 1 Aralık 2009.Ayrıntılı bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.

Kopenhag neden önemli?

Aralık ayının ikinci haftası Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da başlayacak olan iklim değişikliği zirvesi, gezegenin geleceği için kritik öneme sahip. Ya Kyoto’dan daha iyi bir anlaşma ortaya çıkacak ya da önemli kararlar bir sonraki toplantıya bırakılarak gezegenin geleceği daha fazla riske atılacak.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk / 25 Kasım 2009

Küresel iklim değişikliğini önlemek için tüm dünya ülkeleri arasında yapılan müzakerelerin en önemlisi, “Taraflar Toplantısı” olarak da anılan “COP” toplantıları. Bu yıl 15. yapılacak toplantı Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da 7 ile 18 Aralık arasında gerçekleşecek. Kopenhag’daki COP-15, Kyoto’dan sonra küresel ısınmayı durdurmak için alınması gereken önlemleri belirlemek açısından kritik öneme sahip. Ancak taraf ülkeler henüz birçok konuda uzlaşmış değil. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sekretaryası, Kopenhag toplantısının neden bu kadar önemli olduğunu sıkça sorulan10 soruyu yanıtlayarak özetliyor.

1. Kopenhag’da anlaşamaya varmak neden önemli?
İnsanlar halihazırda atmosfere dünyanın ortalama sıcaklığını tehlikeli seviyelere yükseltecek kadar seragazı salmış durumda. Seragazı artışı kuraklıktan, fırtınalara ve sıcak dalgalarına kadar birçok iklim olayının hem şiddetini hem de sıklığını artırıyor. Biran önce seragazı artışını önleyecek bir uluslararası anlaşma gerekiyor. Kopenhag bu anlamda mihenk taşı niteliğinde.

2. Anlaşmanın bu yıl sağlanmasının önemi nedir?
Sanayileşmiş ülkelerin atmosfere saldıkları seragazlarını 2012 yılına kadar 1990 seviyesinin yüzde 5,2 aşağısına çekmek için Kyoto Protokolü devrede ancak 2012 sonrası belirsiz. Bu yıl 2012 sonrası yürürlüğe girecek yeni bir metin üzerinde anlaşma sağlanması ülkelere hazırlık için fırsat tanıyacak.

3. Kopenhag’ın başarılı kabul edilmesi için ne olmalı?
Dört noktada net kararlar alınması gerekiyor. Orta vadedeki seragazı emisyonlarının kısıtlanması, gelişmekte olan ülkelerin yükümlülüklerinin ne olacağı, gelişmekte olan ülkelere hedeflerine ulaşması için nasıl ve ne oranda finansal destek sağlanacağı ve bunu organize edecek kuruluşun kim olacağı.

4. Kopenhag’dan çıkacak muhtemel yasal sonuç nedir?
Ana politik konuların halledilmesinden sonra Kopenhag’dan çıkacak kararların Kyoto Protokolü’nde yapılacak değişiklikler olarak hayata geçirilmesi, yeni bir anlaşma metninin ortaya çıkması ve 2013’ten itibaren yürürlüğe girecek ülkelerin bağımsız hedeflerini içeren anlaşmaların kabulü masadaki olası yasal öneriler.

5. Kopenhag, Kyoto’nun ilerisine nasıl geçebilir?
Kyoto, küresel ısınmayla mücadelede sorumluluğu ağırlıklı olarak gelişmiş ülkelere yükleyen bir başlangıç metniydi. Kopenhag’dan ise yine aynı nitelikte fakat daha yüksek hedefli bir metin bekleniyor. 2020’ye gelindiğinde seragazı emisyonları 1990’ın yüzde 25-40, 2050’de ise yüzde 50 aşağısına çekecek bir anlaşma aranıyor.

6. Kopenhag’da gelişmiş ülkelerin hedefler konusunda anlaşması bekleniyor mu?
Hayır, sanayileşmiş ülkeler gelişmekte olan belli başlı ülkelerden kendilerine orta-vadede hedef belirlemelerini beklemiyor. Bali’de anlaşmaya varıldığı gibi, gelişmekte olan ülkelerden seragazı artışlarına finansal mekanizmalarla desteklenmeleri halinde sınır getirmeleri bekleniyor.

7. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ana kaygıları nelerdir?
Gelişmekte olan ülkeler katkı sağlamayı istemekle beraber, yükümlülük almaya zorlandıklarında ekonomik büyüme ve yoksullukla savaşta güç kaybedeceklerine inanıyor. Sanayileşmiş ülkeler aldıkları hedefler sonucu gelişmekte olan ülkelerde rekabeti sübvanse etmek zorunda olmaktan çekiniyor. Çıkacak sonuç iki taraf için de adil olmak zorunda.

8. Yeni anlaşmada gelişmekte olan ülkelerin rolü nedir?
Uluslararası Enerji Ajansı’na göre 2030 yılında küresel enerji talebi yüzde 55 artacak. Enerji yatırımlarının toplam miktarı 22 trilyon doları bulacak ve bunun yarısı gelişmekte olan ülkelere ait. Sanayileşmiş ülkeler seragazı emisyonlarını bugün tamamen durdursalar bile gelişmekte olan ülkelerdeki artış, eşik değer olarak bakılan 2 derecelik ortalama sıcaklık artışının geçilmesini önlemeye yetmeyecek.

9. Küresel ısınmanın olası maliyeti nedir, bunu kim ödeyecek?
Maliyet rakamları oldukça farklı olsa da küresel ısınmanın sonuçları ve emisyon indirimi için biçilen miktar 2020 yılında yaklaşık 250 milyar doları bulacak. Asıl sorun bu büyük meblağın ne kadar olacağını bulmaktan çok kısa zamanda bu fonu oluşturacak finansal mekanizmaları sağlamak.

10. Küresel ekonomik kriz Kopenhag’dan yeni bir anlaşma çıkmasını zorlaştırıyor mu?
Birçok ekonomi uzmanı bu uyarıyı yapsa da başta Çin ve ABD olmak üzere belli başlı ülkeler, daha çok iş yaratma potansiyeli olan “yeşil ekonomi”ye yatırım yaparak hem krizden kurtulmaya hem de küresel ısınmaya çözüm bulmaya çalışıyor. ABD, önümüzdeki 10 yıl içinde 150 milyar dolarlık yatırımla 5 milyon “yeşil iş” yaratmayı hedefliyor. Çin ise yüzde 40’ı doğal kaynakların korunması ve yenilenebilir enerjiye ayrılacak olan 584 milyar dolarlık bir paket açıkladı.

GDO'lu bitkiler ABD'de tarım ilacı kullanımını arttırdı

ABD’de 13 yıllık GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) kullanımı sonucu sanıldığının aksine pestisit kullanımının azalmadığı aksine arttığı ortaya çıktı. Genetik mühendisliği sonucu elde edilen bitkilerin ekildiği ilk iki yıl (1996-1998) tarım ilacı kullanımı yüzde 1 ila 2 oranında düşerken, daha sonraki yıllar eğilim değişmeye başladı. 2007'de pestisit kullanımı yüzde 20, 2008'de ise yüzde 27 oranında arttı.

Özgür Gürbüz /25 Kasım 2009

Değiştirilen GDO Yönetmeliği, genetiği değiştirilmiş gıda ve bitkilerin Türkiye’ye girişiyle ilgili yeni tartışmaları da beraberinde getirirken, Meclis’te onaylanmayı bekleyen Biyogüvenlik Yasası, genetiği değiştirilmiş tohumların Türkiye’de ekimine olanak sağlıyor. GDO kullanımını savunanların en önemli tezlerinden biri, genetik mühendisliği sonucu üretilmiş tohumların zararlılara olan direnci yüzünden daha az tarım ilacına ihtiyaç duymalarıydı. Aralarında, Duyarlı Bilim İnsanları Birliği (Union of Concern Scientist), Gıda Güvenliği Merkezi ve Greenpeace’in de bulunduğu 7 sivil toplum kuruluşu tarafından hazırlatılan raporda, 13 yıl boyunca ekimi yapılan GDO’lu mısır, soya ve pamuk alanlarında tarım ilacı (pestisit) kullanımının arttığı gözlemlendi.

Dönüm başına 12 gram daha fazla ilaç
Araştırma, zararlı bitkileri yok eden ilaçlara dayanıklı olması için genetiği değiştirilmiş HT ürünleriyle (Herbisit dirençli cide tolerant crops), bitkilere zarar veren böcekleri öldüren “Bacillus thuringiensis” bakterisini içeren “Bt” bitkileri üzerinde yoğunlaştırılmış. ABD’de 1996 ile 2008 yılları arasında 941 milyon dönüme HT Mısır, HT Soya ve HT pamuk ekilmiş. Aynı yıllar arasında ekilen Bt mısır ve Bt pamuk alanı ise 357 milyon dönüm. Toplamda, 1 milyar 300 milyon dönüme ekilen genetiği değiştirilmiş ürünler toplamda tarım ilacı kullanımı 13 yılda yaklaşık 144 milyon 423 bin kilogram artmış. Yani, GDO’lu ürün eken çiftçiler dönüm başına 12 gram dağa fazla tarım ilacı kullanmak zorunda kalmışlar. Bu yükselişte aslan payını zararlı otları yok etmesi için genetik mühendisliğe teslim edilen herbisit dirençli (HT) ürünler alıyor. Bakteri geni içeren bitkilerde ise (Bt) az da olsa (13 yılda 30 milyon kilogram) böcek öldürücü ilaç kullanımında azalma gözlemleniyor.

İlaçlara dayanıklı yeni bitkiler türedi
İlginç olan kullanıldıkları ilk üç yılda GDO’lu ürünlerin tarım ilacı kullanımında azalmaya neden olması. İlk yıl yüzde 1,2, ikinci ve üçüncü yıl yüzde 2,3 oranlarında meydana gelen azalma eğilimi daha sonra tersine dönüyor ve 2007’de yüzde 20, 2008’de ise yüzde 27 oranında artışa neden oluyor. Raporda bu artışın nedenlerinden biri zararlı bitkileri yok eden ilaçlara karşı direnen yeni ve güçlü bitki türlerinin ortaya çıkması olarak belirtilmiş. GDO kullanımı, daha dirençli yeni türlerin ortaya çıkmasına yol açmış. Tarım ilacı kullanımındaki ikinci neden ise GDO bitkilerinin zararlı otlara karşı kullanılan tarım ilaçlarına olan direnci nedeniyle daha fazla ilaç kullanımının önünü açması.

18 kişinin mahsur kaldığı yola tünel yapın, yarısını ben öderim demişti

Geçtiğimiz Cuma günü 18 kişinin mahsur kaldığı Ovit Geçidi’ne tünel yapılması yıllardır gündemde ancak bir türlü proje hayata geçirilemiyor. Kış aylarında halkı canından bezdiren bu yola geçit yapılması için İkizdereli iş adamı Talip Kahraman, Rize Valiliği’ne, “Tünelin maliyeti ne olursa olsun yüzde 51’ini karşılamaya ve gerekli iş makinelerini göndermeye hazır olduğunu belirten bir taahhütname bile vermiş.

Özgür Gürbüz / 25 Kasım 2009

Geçtiğimiz Cuma günü 18 kişinin mahsur kaldığı 2640 metre yüksekliğindeki Ovit Dağı, ilk karın yağmasıyla araçlara geçit vermiyor. Rizeliler yıllardır geçişin daha kolay sağlanması için tünel açılmasını istiyorlar. Rize’yi Erzurum’a, Karadeniz’i Güneydoğu’ya bağlayan yol düzelirse hem ticaret artacak hem de bu gibi acı olaylar yaşanmayacak diyorlar. İkizdereli işadamı ve 2003 ile 2004 yılları Türkiye vergi rekortmeni olan Talip Kahraman, tünelin yapılması için açık çek bile vermiş. 4 Ekim 2007 tarihinde Rize Valiliği’ne gönderdiği yazılı taahhütnamede, tünelin maliyeti ne olursa olsun yüzde 51’inin Kahraman İnşaat Taahhüt Sanayi ve Ticaret tarafından hibe edileceği garanti ediliyor. Taahhütnamede, inşaat araç ve gereçleri konusunda yardım yapmaya hazır olunduğu da belirtilmiş. Kahraman’ın tek isteği, bir zamanlar karlar altında yürümek zorunda olduğu bu yolu yaz kış açık tutacak tünele adının verilmesi. Kahraman, konuyla ilgili olarak Başbakan Erdoğan ile de görüşmüş.

İkizdere Belediye Başkanı Hasan Köseoğlu, son olaydan sonra tünelin yapılacağına inanıyor. İhalenin yapıldığına ilişkin duyumları olduğunu söyleyen Köseoğlu, projenin 2010’da hazırlanacağını düşünüyor. İnşaat ise en az 5-6 yıl sürer diyor. 73 yaşındaki Talip Kahraman ön plana çıkmayı hiç sevmeyen biri olarak biliniyor ama kendisini Rize’de herkes tanıyor. 2 bin 300 nüfuslu İkizdere’nin ana caddesi boyunca sıralanmış 85 bin euroluk güvenlik kameralarını (Mobese) Kahraman bağışlamış. Köseoğlu, yapılan bağışları saymakta zorlandıklarını söylüyor. İkizdere’de bir futbol stadı, cam ve hazır giyim atölyeleri, okullara bağışlanan 102 projeksiyon cihazı, 142 bilgisayar, 88 fotokopi makinesi ve 38 baskı makinesi, İkizdere Belediyesi’nin iş makineleri, iki hastaneye hemodiyaliz makinesi, okullara 30 ton kuru gıda, dört çeker bir ambulans, gezici morg aracı sicilinde Ankara ve Türkiye vergi rekortmenliği bulunduran Kahraman’ın bağışları arasında.

Köseoğlu, “Ne zaman başları sıkışsa Talip Bey’e telefon açıyorlar ve sorun halloluyor. Tek şart bağışların doğru yere gitmesi ve gerçekten ihtiyacı olanlara ulaşması. Bir başka prensibi ise bu yaptıklarından dolayı ön plana çıkmamak. Talip Kahraman’ı televizyon veya gazetelerde görmek çok zor. Ne vergi rekortmeni olduğu zaman ne de bağışlar için aldığı tebrikler sırasında. Turzim ve inşaat işleriyle uğraşan Kahraman’ın yurtdışında hiç yatırımı olmadığı ve tüm parasının Türkiye’de kalmasını istediği söyleniyor. Evinden işine yürüyerek giden ve 5 çocuğundan 15 torunu olan Kahraman’ın tek dileği geride bir iz bırakabilmek.

***
Jest yapmasını istediler 70 bin dolar daha verdi
Emekli Sandığı’na ait Kızılay’daki Emek İşhanı’nı Ocak 2006 yılında ihaleyle alan Kahraman, 55 milyon 430 bin dolarla açık arttırmayı kazandı. İhale Komisyonu Başkanı Osman İlter’in fiyatı arttırması yönünde jest yapması istenince Kahraman, mecbur olmamasına rağmen 70 bin dolar daha fazla vererek fiyatı 55 milyon 500 bin dolara çıkardı. İhale bedelini de peşin ödeyeceğini söyledi.

Turkey decides to spend more time on nuclear energy

Ozgur Gurbuz / 24 November 2009

Turkey’s fourth nuclear tender was cancelled last week but the current right wing government remains pro-nuclear and plans to start a new bidding process in coming months.

The first signal of cancellation came with the offered high price by the only bidder which is a consortium of Russian Atomstroyexport, Inter Rao and their Turkish partner Park Teknik from Turkey. The initial offered price was 21 cent per kWh to sell electricity but many experts thought that was a high price for a NPP. Then the consortium lowered the price to 15 cent per kWh during the private negotiations with the government but was not successful. Anti nuclear campaigners also complained that lowering the offered price after the official bid was not legitimate. Later on Turkish State Council took a decision in favor of the TMMOB (Union of Chambers of Turkish Engineers and Architects) appeal and decided to declare a motion of stay for the three articles of the nuclear tender regulation. That was the second signal of cancellation which was announced officially on the 20th of November.

Taner Yildiz, MOE of Turkey says they still want to build country’s first NPP but this time the state may involve and have a stake of as much as 25 percent if it is necessary.

Üç Mil Adası Nükleer Santrali'nde alarm zilleri çaldı

Dünyanın en büyük nükleer kazalarından birine ev sahipliği yapan ABD'deki "Üç Mil Adası Santrali"nde yine alarm zilleri çalmış. Hava kaynaklı radyolojik kirlenme alarmı yüzünden 150 işçi evlerine gönderilmiş. Sızıntının kaynağını bulamamışlar. 1979 yılında (Çernobil'den önce) Üç Mil Adası'ndaki reaktörün kalbinin bir bölümü erimiş ve Çernobil'den sonra dünyanın en büyük kazası meydana gelmişti.

AFP kaynaklı haberi okumak icin (İngilizce) lütfen buraya tıklayın.