Cennetin yeşil kaynağı: Kaz Dağları

Gözünü altın bürümüş madencilerin tehdidi altındaki Kaz Dağları, aslında bütün Türkiye'deki bitki türlerinin 10'da 1'inin yaşam kaynağı. Son dönemde altı yeni bitki türünün daha keşfedildiği bölgedeki 30 ayrı türün ise dünyada bir eşi daha yok..

Özgür Gürbüz - Sabah / 28 Ekim 2007

Üzerindeki altın arama ve sondaj girişimleriyle gündemi meşgul eden Kaz Dağları, aslında Türkiye için altından daha da değerli denebilecek kadar zengin bitki örtüsüne sahip alanlardan biri. Çünkü bölgede yaklaşık 900 farklı bitki çeşidi yaşıyor. Nitekim son beş yıldır yürütülen bilimsel araştırmalar da, Kaz Dağları'nda hâlâ keşfedilmemiş ve tüm dünyada bir örneği daha olmayan bitkilerin var olduğunu bize gösteriyor. Hatta buna göre, Kaz Dağları'nda tam altı yeni bitki türünün keşfi kesinleşmiş ve belgelenmiş durumda. Bölgeye ev sahipliği yapan Zeytinli Belediyesi'nin de desteğiyle, bu türlerin resimlerinin yer aldığı özel bir kitapçık da bu yıl basılmış. TÜBİTAK'ın üç yıl önce başlattığı proje kapsamındaki bu çalışmalar, Balıkesir Üniversitesi'nden Prof. Dr. Gülendam Tümen, Yrd. Doç. Dr. Fatih Satıl, Yrd. Doç. Dr. Tuncay Dirmenci ve Doç. Dr. Abdullah Soykan'dan oluşan bir ekip tarafından yürütülmüş. Kaz Dağları Milli Parkı'nın endemik ve nadir bitkileri yeniden tespit edilmiş ve türlerin tehlike kategorileri ile koruma önerileri ortaya konmuş. Yrd. Doç. Dr. Satıl, bu bitkilerin 30'unun yalnız Kaz Dağları'na özgü olduğunu söylüyor. Bilim insanı ayrıca, "...Kaz Dağları'nda; Türkiye'de başka bir yerde bulunmayıp yalnız Yunanistan ve diğer Balkan ülkelerinde sınırlı bir yayılış gösteren 31 nadir bitki türü var. Bu özellikleriyle yalnız Türkiye'nin değil, tüm Avrupa kıtasının en önemli bitki alanlarından (ÖBA) biri," açıklamasını yapıyor. Buradaki zenginliği anlamak için, Türkiye'deki bitki envanteriyle ilgili birkaç rakamı anımsamakta yarar görünüyor. Zira Türkiye'de yaklaşık 9 bin bitki türü var. Bu 9 bin türün yaklaşık 3 bini ise, Türkiye için endemik kategoride ve Kaz Dağları'ndaki 900 türün en az 30'u da bu kapsam altına giriyor. Kaz Dağları sadece ender rastlanan bitki türleri için değil nesli tehlike altında olan hayvanlar için de önemli bir yaşam alanı. Bölgede ayı, karaca, yaban kedisi, su samuru, sincap, yarasa, kirpi, tavşan, porsuk, sansar, tilki, yaban domuzu, kartal, doğan, atmaca, şahin, keklik, tahtalı, çulluk, alabalık ve sazan türleri de yaşamlarını sürüyor. Arama çalışmalarını sürdüren madenlere çalışma izni verildiği takdirde, Milli Park ve çevresinde yaşayan birçok bitki ve canlı türünün yaşam alanları tehlike altında olacak. Bu açıdan halihazırdaki manzaraya karşı çıkan yöre halkının turizm, zeytincilik ve tarım gibi diğer kaygıları da eklenince, toprağın üstündeki değerlerin, altındakilerden çok daha fazla olduğu rahatlıkla söylenebiliyor.

Kazdağları'ndaki altı yeni bitki türü ve kaşifleri

Ferulago idaea Özhatay-Akalın,
Ferulago trojana E Akalın-Pimenov,
Prangos ilanae Pimenov, Akalın- Kljuykov,
Nepeta sibtorpii subsp. tumeniana T.Dirmenci,
Acantholimon idaeus, Matthiola trojana T. Dirmenci, F. Satıl & G. Tümen

Bitki örtüsü

Üst tabakada 600-700 rakımlar arasında Kızılçam hakimdir. Üst rakımlarda Karaçam, Kayın, Göknar asli ağaç türleridir. Kestane Meşe, Kızılağaç, Çınar ağaçları bulunmaktadır. Alt tabakada Sistus(Laden), Erika, Karaçalı, Böğürtlen, Sarmaşık bitkileri ile Kekik, Adaçayı, Sumak gibi tıbbi bitkiler açısından da çok zengindir.

Turizmcilerden madenciye tepki

Çevreciler ve yerel yönetimlerden sonra turizmciler de Kazdağları’nda maden arama çalışmalarına tepki gösteriyor.

Özgür Gürbüz - Sabah / 20 Ekim 2007

Kaz Dağı'nda onlarca şirkete maden arama ruhsatı verilmesine turizmcilerden de tepki geldi. Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Güney Marmara Bölgesi Başkanı Hasan Erdem, yıllar önce Uludağ'ın zirvesinde yapılan maden arama çalışmalarını anımsatarak, "Uludağ'ın zirvesini tahrip ettiniz. Elimizde Kaz Dağı kaldı, bari Kaz Dağı'na dokunmayın" diye konuştu. Uludağ'ın zirvesinde uzun yıllar açık kalan volfram madeninin terk edilmesinden sonra bölgenin moloz yığınına döndüğünü belirten Erdem, "Bölge molozlar ve atıklarla dolu. Kaz Dağı'nda rehabilitasyon yapmadan bırakıp gidecekleri kesin. Yeraltından çıkartılmış o topraklarda bitki bile yeşermiyor. Durum içler acısı. Kaz Dağı'nda milyonlarca metreküp toprak dışarı çıkarılacak, kullanılan kimyasal maddelerden dolayı bitki örtüsü ve toprak kirlenecek. Böyle bir şey olabilir mi?" dedi. Kaz Dağı'nın bir oksijen deposu olma özelliği dışında tarihiyle de önemli bulunduğunun altını çizen Erdem, Anadolu'nun en büyük medeniyetlerine ev sahipliği yapan bölgede meydana gelecek bir hasarın telafisinin mümkün olmayacağına dikkat çekti. Erdem, "Maden ocakları plansız ve programsız şekilleniyor. Her yerde terk edilmiş mermer, kireç ocakları var. Halbuki Çanakkale bizim için önemli bir turizm bölgesi. Her yıl onlarca İngiliz ve Anzak geliyor. İç turizm açısından da çok önemli. Buraya gelen turistler günlük gezilerle Kaz Dağı'nı geziyor" dedi.

TEMA, Maden Yasası değişsin, izinler iptal edilsin diyor

TEMA Vakfı, Maden Yasası’nın yeniden düzenlenmesi için ilgili tüm kuruluşlara mutabakat çağrısı yaptı. Maden Kanunu’nda 2004 yılında yapılan değişikliklerin maden arama ve işletme ruhsatı talebinde patlamaya neden olduğunu belirten TEMA Vakfı, Enerji Bakanlığı verilerine dikkat çekiyor. Bakanlık verilerine göre 2004 yılında 3.984 izin talebinde bulunulurken, 2005'te 15.149, 2006'da 18.208, 30.09.2007 itibariyle de 13.908 izin başvurusu yapılmış. TEMA Vakfı, bu çarpıcı veriler ışığında hükümetin üstün kamu yararı ve toplumsal uzlaşının sağlanması adına kamuoyundan yükselen sese kulak vermesi gerektiğini söylüyor ve Maden Yasası’nın konu ile ilgili sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınarak yeniden düzenlenmesini istiyor. Vakıf, bu süre zarfında verilen arama ve işletme izinlerinin iptali için de gerekli yasal düzenlemeler yapılmasını istiyor.

Bir alyans için 18 ton toprak siyanürleniyor

Oxfam ve Earthworks adlı kuruluşların hazırladığı madencilik raporuna göre 1 ton bakır elde edilirken 110, 31 gram altın çıkarılırken de geriye 79 ton atık bırakılıyor. Dünyada tüketilen enerjinin yüzde 10’una yakınını da madenler tüketiyor.

Özgür Gürbüz - Sabah / 19 Ekim 2007*

Kazdağları’ndaki maden arama çalışmalarıyla gündeme gelen madencilik tartışmaları sadece Türkiye’de değil tüm dünyada da çok tartışılan bir konu. Dünyaca ünlü kalkınma ve yardım organizasyonu Oxfam’ın ABD’deki şubesi ve ABD’nin en büyük çevre kuruluşlarından Earthworks’ün hazırladığı “Kirli Metaller” adlı rapor madencilik sektörünün çevre ve ekonomik boyutunu tartışmaya açıyor. Rapora göre, madencilik sektörünün atıkları, enerji tüketimi ve gelişmekte olan ülkelerdeki çevre felaketleri çok ciddi boyutlarda. Bugün değerli metallere ulaşmak için daha derinlere inmek ve birçok kimyasal madde kullanmak gerekiyor. Oxfam’ın raporuna göre 1 ons (31 gram) altın elde edilirken 79 ton madensel atık çıkıyor. 1 ton bakır içinse bu rakam 110 ton. Kazılan kaya ve topak da hesaba katıldığında bu rakam 200 tonu buluyor. Bir başka deyişle, 1 alyans üretmek için 18 ton altın cevheri çıkarıp, siyanürle ayrıştırarak işlemek gerekiyor.

Arsenik atıklarının yüzde 96’sı metal madenlerinden

Açık maden işletmelerinden çıkan en önemli atıklar ise birçoğu canlılar için ölümcül olabilecek toksik atıklar. 2001 yılındaki verilere göre ABD’de metal madenlerinden çıkan toksik atıkların miktarı 1300 ton. Bu rakam aynı yıl ABD’deki tüm endüstrilerden çıkan toksik atıkların yüzde 46’sına denk geliyor. Aynı zamanda tüm ABD’de çıkan arsenik atıklarının yüzde 96’sı, kurşun atıklarının da yüzde 76’sı metal madenlerinden kaynaklanıyor.

Madencilik sektörüne çevre dışında getirilen en büyük eleştirilerden biri de enerji tüketimiyle ilgili. Bugün dünyada tüketilen enerjinin yüzde 7 ile10’unu tüketiyor. Ağırlıklı olarak fosil yakıt kullanıldığı için küresel ısınmaya katkısının büyük olduğu öne sürülüyor. Yine aynı rapora göre, zengin maden rezervlerine sahip gelişmekte olan ülkelerin bu kaynakları kalkınmalarına yansıtmaları her zaman aynı oranda olmuyor. İhracat gelirlerinin yüzde 67’sini yakıt dışı madenlerden sağlayan Nijer’de halkın yüzde 63’ü hala ülkedeki yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İhracat gelirinin yüzde 66’sını yine madenlerden sağlayan Zambia’da durum daha da kötü. Halkın yüzde 86’sı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Harward Üniversitesi ekonomistlerinden Jeffry Sachs ve Andrew Warner’ın hazırladığı bir başka rapor ise bir ülke ekonomisinin doğal kaynak ihracatına bağımlılığı ne kadar çoksa kişi başına düşen milli gelirdeki artış hızı o kadar yavaş olur diyor. Madenleri ekonomik kalkınmaya dönüştürme konusunda Şili diğerlerinin önünde geliyor. Toplam ihracatın yüzde 43’ü madenlerden gelirken yoksulluk sınırı altında yaşayanların oranı yüzde 21. Buna rağmen Şili’deki madenlerde yaşanan çevre sorunları gerçek ekonomik getirinin ne olduğu konusunda tartışmaları gündeme getirmeye devam ediyor.

* Gazetede yayınlanan metnin genişletilmiş hali