Koza Altın’ın açıklaması
Madenciler ise iddiaların doğru olmadığını söylüyor. Bergama'daki madeni işleten Koza Altın İşletmeleri Ovacık Altın Madeni Genel Müdür Yardımcısı Hayri Öğüt, dünyada çalışır durumda 875 altın madeni olduğunu öne sürüyor. ABD'de 126, Kanada'da 80 ve Avrupa'da 17 madenin aktif olduğunu belirten Öğüt'e göre, önemli olanın çevreye duyarlı bir madencilik anlayışının geliştirilmesi. Öğüt, "Ağaç sorun değil, 1 ağaç yerine 30 ağaç dikilir. Ovacık'ta biz kesilen ve hiçbir ekonomik getirisi olmayan kızılçamların yerine zeytin ve fıstık çamı diktik. Köylüye ek gelir sağladık" diyor. Öğüt, "Bizim birinci sınıf gayrısıhhi müessese işletme ruhsatımız var" diye ekliyor. Ancak bu ruhsat, meskenlerden mutlaka uzak durması gereken işletmelere veriliyor.
Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan makale, analiz ve haberlere bu adresten ulaşabilirsiniz. Yazıları başka bir yerde yayımlamak için izin almalısınız. E-posta: ozgurgurbuzblog(at)gmail.com
Madencilere karşı Zeytin Yasası kartı
'Kaz'ı kazan dağları
Özgür Gürbüz - Sabah / 16 Ekim 2007
TOPRAK: Bitki örtüsü ve tarım en büyük darbeyi yiyecek
SU: Sondaj çalışması sırasında bile içme suları bulanmaya başladı
DENİZ: Dere ve kaynakların aktığı deniz bu kirlilikten nasibini alacak
Şirket: Çevreye duyarlıyızŞu ana kadar 37 ayrı noktada altın çıkarmak için ruhsat başvurusu yapan 11 firma arasında Kanada'nın dev maden firması Teck Cominco'nun da ortağı olduğu irili ufaklı çok sayıda firma bulunuyor. Bu firmalar, Gönen'den Çanakkale İl Merkezi'ne, Çan'dan Edremit Körfezi'ne kadar olan bölgenin hemen hemen tümü için arama ruhsatı almış durumda. Global Madencilik şirketi ise başta siyanür olmak üzere yapılan açıklamaların gerçeği yansıtmadığı görüşünde. Siyanür ile ilgili raporların incelenmediğine dikkat çeken yetkililer, "Türkiye'de ithal edilerek kullanılan siyanür ve türevlerinin sadece yüzde 8'i altın madenciliğinde, yüzde 92'si ise çeşitli endüstri dallarında (boya, plastik, fotoğrafçılık, sağlık, ziraai ilaçlama vb.) kullanılmaktadır" açıklamasını yapıyor. Firma yetkilileri sadece Kaz Dağları değil Türkiye'nin tamamının hassas olduğuna inanıyoruz" diyor ve çalışmalarını çevre - insan faktörlerini en üst seviyede koruyarak sürdüreceklerini taahhüt ediyor.
Sorun Maden Yasası’ndaÇanakkale'de nereye gitseniz altın madenlerine karşı bir pankart ya da bir imza kampanyasıyla karşılaşılıyor. Bildiri dağıtan, imza toplayanlara halktan büyük destek var. Aramaların hızlanması turizm, zeytincilik ve halk sağlığıyla ilgili kaygıları artırıyor. Çanakkale ve Balıkesir'e bağlı belediye ve sivil toplum örgütleri birbiri ardına toplantılar düzenleyip, altın arama faaliyetlerinin durdurulması için çalışmaya başladı. Küçükkuyu Seğmen Otel'de 6 Ekim'de düzenlenen panele köy ve kentlerden binin üzerinde insan katıldı. Belediye başkanları ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri 27 Ekim'de Çanakkale'ye gelmesi beklenen Enerji Bakanı Hilmi Güler'den Maden Yasası'nın değiştirilmesini istiyor. 2004'te 5177 sayılı kanunla, Maden Yasası'nda yapılan değişiklikler maden arama çalışmalarına sahil şeridi ya da milli park içinde bile olsa izin veriyor. Kazdağı Koruma Girişimi sözcülerinden Süheyla Doğan, Türkiye'deki ilgili kuruluşlarla birleşerek "Maden Yasası'na Hayır" kampanyası başlatmayı hedeflediklerini belirtiyor.
KandırdılarGlobal Madencilik ve Taşımacılık firması, 38 bin dönüm arazide sondaj yapma izni almış. Köylüler, şirket yetkililerinin köye ilk gelişlerinde altın aradıklarından bahsetmediklerini, tatlı getirip kahvede beraber yediklerini söylüyorlar. Sondajın sonuna doğru altın aradıkları ortaya çıkınca araları bozulmuş. Sürenin dolmasının ardından, birkaç gün önce tekrar sondaj alanına gelen şirket yetkililerini bu defa ormana sokmamışlar. Orman Müdürlüğü, köylüleri haklı bulup izinleri biten madencileri geri göndermiş. Sondaj için orman içinde açılan yol, dozerlerle yıkılan kayın ve çam ağaçları ise Bahçederelileri kızdıran bir başka konu.
* Çek Cumhuriyeti 2001'de siyanürlü altın çıkarılmasını yasakladı.
* Yunanistan'da 2002'de siyanürle altın çıkarmak isteyen firmanın ruhsatı iptal oldu ve yasaklandı
* Romanya'da 2000'de yaşanan bir siyanür sızıntısı sonrası Macaristan ve Yugoslavya'dan geçen Tuna Nehri kıyılarına binlerce ölü balık vurdu. Ülke, AB düzenlemelerini kabul ederek siyanürlü altın çıkarılmasını yasaklamaya hazırlanıyor.
* ABD'de ise Wisconsin ve Montana eyaletlerinin hepsinde, Kolarado'nun 5 ayrı bölgesinde siyanür kullanılarak altın çıkarılması yasaklandı.
Son pişmanlık para etmedi
AB fonuna 'hayır' diyen Rize'nin Şimşirli köyü karar değiştirdi ama başvuru tarihini kaçırdı. Köylüler bu kez de imza toplamaya başladı..
Kışın sadece 20 hanede ışıkların yandığı, resmi rakamlara göre nüfusu 325 olan Rize'nin Şimşirli köyü bir anda Türkiye'nin hatta Avrupa Birliği'nin gündemine oturdu. AB'den kanalizasyon yapımı için verilen hibeye aralarında anlaşamadıkları için zamanında başvuramayan köylüler, gecikmelerine rağmen başvurularının kabul edilmesi için bu defa da imza kampanyası başlattı. Şimşirli Köyü Muhtarı Necmi Şimşek, şu ana kadar toplanan 150'ye yakın imzayla başvurularının kabul edilmesine çalışacaklarını söylüyor.
Aşağı Mahalle Karşı
Üç mahalleden oluşan Şimşirli köyünü Türkiye gündemine taşıyan gelişmeler, İkizdere Kaymakamlığı'nın AB'nin yörenin kanalizasyon ve çöp sorunlarını çözmek için 10 proje hazırlamasıyla başladı. Bunlardan sadece Şimşirli köyü kanalizasyon projesi AB'den olur aldı. Her yaz başta ABD ve İsrail'den olmak üzere birkaç otobüs dolusu turistin ziyaret ettiği köyde, 350 bin Euro'luk (yaklaşık 600 bin YTL) hibe haberine, Yukarı ve Orta mahalle sevinirken Aşağı mahalle konuya şüpheyle yaklaştı. Kimileri proje hakkında yeterli bilgilendirilmediklerinden, kimileri ise AB'nin karşılıksız para vermeyeceğini söyleyerek paranın alınmasına karşı çıktı. Dağlık arazide yer alan köyde arıtma tesisinin yapılacağı tek uygun yerin sahibi olan Ekrem Yılmaz, tüm çabalara rağmen ikna edilemedi. Muhtar ve kardeşinin 250 metrekarelik çaylık arazilerini Yılmaz'a vermeleri de sonucu değiştirmedi.
AKP’den sonra en çok oy AB muhaliflerine
Toplam kayıtlı seçmen sayısının 235 olduğu köyde, oy dağılımına bakıldığında AB fonunu geri çevirmede 'siyasi tercihlerin' de etkili olduğu fikri akıllara geliyor. Son seçimde sandıktan çıkan geçerli oy sayısı sadece 184. Geçerli 184 oyun 121'i AKP'ye giderken, ikinci parti konumunda 13 oy alan İşçi Partisi var. AB'ye çok sıcak bakmayan diğer partilere giden oylar ise hemen dikkati çekiyor. Şimşirli'de, Aydınlık Türkiye Partisi'ne 6, Halkın Yükselişi Partisi'ne 6, Bağımsız Türkiye Partisi'ne 3, Türkiye Komünist Partisi'ne 2, Saadet Partisi'ne ise 3 oy çıkmış.
10 bin futbol sahası büyüklüğünde orman yandı
Kızıl Ada'nın feneri, gezgin midelerin yeni gözdesi oldu
Fethiye Körfezi’ne yelken açan denizcilere 100 yıldan fazla bir süredir yol gösteren Kızıl Ada’nın beyaz feneri, artık rüzgarın yorduğu denizcilere hem barınak hem de mükemmel bir ziyafet sunacak.
Marsilya’dan getirilen tuğlalar üst üste konulduğunda 1800’lü yılların sonuydu. Fransızların inşa ettiği fener o gün bugündür Fethiye kıyılarında yolculuk yapan denizcilere yol gösteriyor. Kırmızıya çalan zemininden adını alan Kızıl Ada’yı bulmak için bugün fenerin ışığı dışında başka bir alternatifiniz daha var. Ada’da yeni açılan restoranın mutfağından körfeze dağılan enfes kokular tüm denizcilere akşam yemeği için nereye demir atacaklarını işaret ediyor.
Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün eski fenerleri kiralamaya başladığını duyar duymaz hayallerini gerçekleştirmek için işe koyulan dört işadamı Akdeniz’in ortasında farklı bir projeye imza attı. Kızıl Ada ve fenerini yıllığı 140 bin YTL’den 15 yıllığına kiralayan yatırımcılar, bir restoran ve 9 odadan oluşan butik oteliyle ilginç bir projeye imza atıyor. Restoran şimdiden denizcilerin ve tüm Türkiye’den gelen özel konukların gözdesi olmuş durumda. Müşteriler arasında Koç, Sabancı, Zorlu ve Hakko ailelerinin üyeleri var. Yemeklerin tadına bakmak için yatınızın olması gerekmiyor, rezervasyon yaptıran müşteriler karadan özel teknelerle alınıp adaya getiriliyor ve yemekten sonra ayışığını takip ederek tekrar karaya geri götürülüyor. Gelecek yıl resterasyon ve yapım işlemleri tamamlanacak olan butik otel açıldığında adada gecelemek de mümkün olacak. Yatıyla gelecekler içinse, misafirlerin karşılandığı ve ufak bir asansörle yukarı taşındığı koy, şiddetli dalagalara karşı portatif bir bariyerle güçlendirilerek doğal bir liman haline getirilecek. Adaya ayak bastığınız iskelenin ta
Yüksek maliyete rağmen fiyatları karadaki rakipleriyle aynı tutmaya çalışacaklarını belirten Vural, Mehmet Günel’in Beyaz Yunus’taki tecrübesini ve kadrosunu adaya taşıdığını söylüyor. Ağırlıklı olarak balık ve kabuklu deniz ürünleri üzerinde uzmanlaşan restoranda yerli şaraplar tercih edilmiş. Akdeniz mutfağı havasında, biraz Güney Fransa biraz İtalyan. Yörenin balıkları öncelikli tercihler arasında, lahoz, akya, deniz kereviti gibi. Pişirme teknikleri de her restoran benzemiyor, vantuzlarıyla birlikte pişirilen ahtapot gibi. Deniz mahsulü mezeleri özellikle ilgi çekiyor. Yüz kişilik kapasitesi bazen denizden gelen yatçılar bazen ise özel partiler için İstanbul’dan ya da yurt dışından gelen davetliler taraından kullanılıyor. Kapasiteyi arttırmayı düşünseler de iki yüzün üzerine çıkmamaya kararlılar. Konaklama konusundaki prensipleri yemek konusunda da geçerli. Ada küçük bir ada değil ama sadece 9 odalı bir butik otel planlanıyor ve bunların 3’ü zaten fenerin içindeki odaların restorasyonu ile sağlanacak. Fenerin içindeki eski eşyalardan oluşan ufak bir müze fikri de projelerden bir tanesi. Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’de başka fenerlerden getirilen eşyalarla müzeyi zenginleştirecek. Bakalım, Kızıl Ada’nın şimdiden kulaktan kulağa fısıldanan restoranı Akdeniz’in turizm kültürünü bu müze fikri gibi daha da zenginleştirecek mi?
Adanın enerjisi güneş ve rüzgardan
Yangın çok helikopter yok
www.haberekoloji.com Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
Bu yaz da yangınlarla geçti. Toplam orman alanı 21 milyon hektar olan Türkiye’nin K.Maraş’tan İstanbul’a kadar 1700 km’lik sahil şeridinde yer alan yaklaşık 12 milyon hektar alan orman, yangına birinci dereceden hassas. Küresel ısınmanın yangın tehlikesini arttırdığı, 2B gibi yasalarla ormandan rant elde etmek isteyenlere göz kırpıldığını bilmeyen yok. Buna karşın Türkiye’de sadece 29 helikopter yangın söndürme görevi yapıyor. İtalya’nın 1 milyon hektarlık ormanlık alanı bulunan Toskana bölgesinde ise yaz aylarında devriye gezen helikopter sayısı 10.
Türkiye’de Yangınların sıkça görüldüğü Ege ve Akdeniz’deki ormanlık alanlar 8 milyon hektar civarında. Özellikle yaz aylarında artan yangın tehlikesine karşı ek helikopter kiralayan Çevre ve Orman Bakanlığı, 6’sı kendine ait olmak üzere toplam 29 helikopterle yangınlara müdahale etmeye çalışıyor. Çoğunlukla bu bölgelerde konuşlandırılan helikopterlerin sayısı diğer ülkelerle karşılaştırıldığında yeterli gözükmüyor. İtalya’nın Toskana bölgesinin orman varlığı sadece 1 milyon hektar ancak yaz aylarında 10 yangın söndürme helikopteri bölgede görev yapıyor. Kış aylarında 2 olan bu rakam Temmuz ayıyla beraber 10’a çıkıyor. İtalya’da bölgesel ve ülkesel hava filosu yangınlara müdahale ediyor. Orman yangınlarında helikopter kullanımı ile araştırmalar yapan profesör Enrico Marchi, bölgesel filonun yetmediği anlarda ulusal filonun da devreye girdiğini söylüyor.
Toskana’dan 21 kat fazla orman alanını sahip Türkiye’nin yangın söndürme helikopteri sayısı sadece 3 kat fazla. Yangına hassas olmayan bölgeler dışarıda bıraksak bile durumu kurtaramıyoruz. Türkiye’nin daha fazla helikoptere ihtiyacı olduğu açıkça görülüyor. Bu hesaplamaya kontrol edilmek istenen alanın büyüklüğü, ormanlar arası uzaklıklar da katılırsa ortaya daha vahim bir tablo çıkıyor. Türkiye’nin daha çok helikoptere ve de küresel ısınmayı daha yakından gözlemeye ihtiyacı var. Sıcak dalgasının vuracağı yıllar aylar öncesinden belli oluyor. Bu yıllar için en azından daha fazla helikopter kiralanması neden düşünülmüyor?
Küresel ısınma yangınları tetikliyor
Küresel ısınmanın etkisini arttırması da yangınların sayısı ve şiddetini arttırıyor. 1970 ile 2003 yılları arasında Batı Amerika’da çıkan 1166 yangını inceleyen bilim insanları, çıkan yangınların yüzde 72’sinin karların erken eridiği yani havanın daha sıcak, toprağın daha nemsiz olduğu yıllarda meydana geldiğini saptamış. Science Dergisi’nde yayınlanan rapor, yaz ve bahar aylarında yaşanan sıcaklık artışlarının daha çok orman yangınlarına yol açtığını ortaya koyuyor. Dünyanın en sıcak dördüncü yılı olan 2003’te, başta Portekiz olmak üzere tüm Avrupa’yı saran yangınlar da küresel ısınmayla orman yangınları arasındaki ilişki için önemli bir örnek olarak gösteriliyor. Bu yıl Avrupa’nın doğusunda yaşadığımız sıcak dalgasının sonuçlarını da Yunanistan ve Türkiye’de gördük.
Bakanlık bizim umurumuzda değil ya da bütçemiz yok diyorsa çevreci kuruluşlara buradan bir çağrı yapıyorum. Yakılan ağaçlar için para toplayıp fidan dikmek yerine, helikopter alınması için para toplayalım. Elimizdekini koruyamazsak yerine yenisini de koyamayız.
Türkiye'nin ilk yerli rüzgâr gülü
Özgür Gürbüz - Global Enerji / Eylül 2007
Türkiye'de yavaş da olsa büyümeye başlayan rüzgâr enerjisi pazarına yerli üretim yapan bir oyuncu da katıldı. Soyut Enerji, Ankara'daki fabrikasında ürettiği rüzgâr türbinleriyle dünya devlerine kafa tutuyor.
Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminin önünü açan kanun 2005'in Mayıs ayında çıktığında pek çok yatırımcının yüzünde zoraki bir gülümseme vardı. Yasadaki son değişiklikler sorunları biraz hafifletti fakat tamamen ortadan kaldırmadı. Yeni lisans almada karşılaşılan sorun, finansman ve dikecek rüzgâr türbini bulmak hâlâ en büyük sorunlar arasında. Ancak, Ankara'dan gelen haberler yatırımcının yüzünü bu defa gerçekten güldürecek cinsten. Soyut Enerji, 7 yıldır üzerinde çalıştıkları rüzgâr enerjisinde son noktayı koydu ve Türkiye'nin ilk rüzgâr türbini olan SoyutWind türbinlerinin seri üretimine geçti.
Soytes Temiz Enerji ve Elektronik Sanayi tarafından Ankara'daki 15 bin metrekarelik kapalı alan üzerine kurulu fabrikalarında üretilen türbinlerin en büyük özelliği jeneratöründen pervanesine kadar Türkiye'de üretilmeleri ve fiyat anlamında dünyadaki rakiplerine oranla çok daha ucuz olmaları. Soytes, ürettiği 1 megavat (MW) güçteki türbinleri, kurulum ücreti dahil olmak üzere 1 milyon dolardan satışa sunuyor. Dünyada eşdeğeri bir türbini almak için 1 milyon avronun üzerinde para ödenmesi ve en az bir yıl beklenmesi gerektiğini belirten Soytes Proje Geliştirme Müdürü Ali Çolak, diğer türbinlerle yaptıkları karşılaştırmalarda verim açısından daha iyi sonuçlar aldıklarını belirtiyor ve talep gelirse 1.5 MW büyüklüğe kadar türbin üretebileceklerini söylüyor. Çolak, "Çok büyük teknolojik fark yok. Kanatları büyüteceğiz, kuleyi yükselteceğiz ve birkaç teknik değişiklik yapacağız" diyor.
Yatırımcıya finansman desteği
Ali Çolak, sadece ucuz türbin sunarak sorunların çözülemediğini, karşılarına çıkan en büyük problemin büyük türbin üreticilerinin yatırımcıya kredi bularak finansman desteği sağlaması ve bu yolla rekabette avantaj sağlaması olduğuna değiniyor. Çolak, bu konuda da rekabet etmek için İsviçre'deki bir firmayla anlaşma sağladıklarını belirtiyor. "Çok kısa bir süre sonra rüzgâr türbini sipariş edenlere kredide de yardımcı olabileceğiz" diyen Proje Geliştirme Müdürü Çolak, "Hedefimiz Türkiye'de ve dünyada iyi bir pazar payına sahip olmak. Kredi konusunda yaptığımız çalışmalar da buna yönelik. Türkiye'de belediyeler, ticaret odaları, 'Yer tahsis edelim siz kurun' diyorlardı ama finansman ayağını halledemiyorduk. İsviçreli bu firmayla yapacağımız ortaklık sayesinde bu sorunun da üstesinden geleceğimizi umuyorum" şeklinde konuşuyor.
Soytes'in şu ana kadar yaptığı yatırım miktarı 25 milyon doları geçiyor. 30'u mühendis olmak üzere 120 kişilik bir ekip imalat için hazır bekliyor. Türkiye, belki de bu yatırımla İspanya örneğinde olduğu gibi kendi teknolojisini geliştiren bir rüzgâr devi olma adında ilk adımı atmış bulunuyor. Bu yatırım hamlesi, rüzgâr enerjisinin tüm dünyada sadece elektrik üretiminde sunduğu alternatif için değil, sağladığı istihdam ve ihracat olanakları için de tercih edildiğini anımsamamız açısından iyi bir örnek teşkil ediyor. Türkiye'nin rüzgâr potansiyeli ve coğrafi konumu imalat için de iyi bir yatırım ortamı yaratıyor.
Pakistan'a 80 MW'lik türbin yolda
Soytes, Polatlı yolu üzerindeki fabrika iki ayrı alanda imalat yapıyor. Kanatlar fiberglas, kuleler ise çelikten imal ediliyor. Çelik konik kuleler hem estetik hem de rüzgârı karşılama açısından avantaj sağlıyor. Fabrika 1 MW büyüklüğünde 250 türbin üretme kapasitesine sahip. Çolak, üzerinde biraz çalışırlarsa kapasitenin 300-350 türbine kadar çıkabileceğini söylüyor. Sadece endüstriyel modeller değil, bireysel kullanıcı için küçük türbinler de üretiyorlar. Bunların alıcısı daha çok tekne sahipleri, seralar, çiftçiler, su pompalama sistemleri ve konut kooperatifleri. Halihazırda Bodrum, Marmaris ve Ankara'da rüzgâr enerjisi sağladıkları kooperatifler var. Yurt içinden gelen taleplere rağmen Soytes'in hedefi dünyada hatırı sayılır bir oyuncu olabilmek. Çolak, "Geldiğimiz noktada sadece yurt içi pazarı değil, tüm bölgeyi özellikle de Avrupa pazarını hedefliyoruz. Ürünleri burada imal edip Avrupa'ya satmayı planlıyoruz. Pakistan da çok iyi bir pazar. Pakistan'da yenilenebilir enerji için yeni bir yasa çıktı ve çok güçlü. Pakistan'ın en köklü firmalarından biriyle çalışıyoruz. Çok rekabetçi bir piyasa olmasına rağmen 80 MW'lik bir kontrat imzaladık. Partnerimiz son pürüzleri hallediyor. Birden fazla bölgede rüzgâr çiftlikleri kurulacak. 1.000 ve 800 kW'lik türbinler göndereceğiz. Bazı yerlerde 13.5 m/sn gibi rüzgâr hızları var. Oralarda 1.5 MW'lik türbin kullanılabilir ve biz de imal edebiliriz" açıklamasını yapıyor.
Teksas'a rüzgâr çiftliği kur çağrısı
Türk malı türbinlere sadece Pakistanlı yatırımcı değil, Amerikalılar da ilgi gösteriyor. Ağustos başında Teksas'taki San Angelo Ticaret Odası'ndan aldıkları mektupta, Soyut A.Ş., yatırım için ABD'ye davet ediliyor. San Angelo'nun rüzgâr enerjisi için uygun şartlara sahip olduğunu söyleyen Ekonomik Kalkınma Bölümü Başkan Yardımcısı Patrick J. Malloy, Soyut Enerji'ye kentte halihazırda yatırım yapmış ve enerji ihtiyacı olan sanayi kuruluşlarıyla ilgili bilgi veren bir mektup yazıyor. Malloy, bölgedeki rüzgâr potansiyelini gösteren bir haritayı da mektuba ekliyor.
Ekler
İlk yerli rüzgâr gülünün öyküsü
Soytes Proje Geliştirme Müdürü Ali Çolak, Global Enerji'ye ilk yerli türbinin öyküsünü şöyle anlattı: "Soyut Holding bünyesinde enerji alanında 35 yıldır faaliyet gösteren bir firmayız. Daha önce yüksek ve orta voltajdaki gerilim istasyonları, hidroelektrik santralleri (HES) ve güneş enerjisi üzerinde çalışıyorduk. Dünyada rüzgâr gelişiyordu ve biz Türkiye'nin çok geride kalmadığını düşünüyorduk. 2000'li yıllarda Alman mühendislerden oluşan bir ekiple işe başladık. Daha sonra projeyi Türk mühendisler tasarladı ve geliştirdi. 7 yıldır rüzgâr teknolojilerinin imalatıyla ilgili çalışıyoruz. Biz ODTÜ'lü bir ekibiz. Bütün ekibimiz öyle; elektrikçiler, makineciler... O anlamda bize çok zor gelmedi, neden olmasın dedik. Dünyanın her yerindeki seminerlere gittik. Birçok yerden ürünlerimiz için akreditasyon aldık. Amerikan Rüzgâr Enerjisi Birliği (AWEA) ve Amerikan Yenilenebilir Enerji Konseyi'ne üyeyiz. Kuleden pervaneye her şeyi tasarladık ve geliştirdik. 2005 yılında İtalya'dan büyük kulelerin yapımında kullanılan 785 bin avroluk.çok önemli makinelerden birini getirdik. Bu küçük bir yatırım değildi ama yapılması gerektiğini düşündük, çünkü uluslararası piyasada bir kıtlık var. Bir Vestas, GE'ye gittiğinizde size en az bir yıl bekleme süresi veriyorlar. Türkiye'de rüzgâr enerjisinde çok büyük gelecek görüyoruz. Aslında bu çalışmalara başlayınca 2002-2003 yıllarında yabancı büyük imalatçıların buradaki alt yükleniciliğini yaparak Ortadoğu'daki projelerin imalatını yapmak bizim önümüze geldi. Bu çalışmaların bazılarında yer aldık, kule ürettik ama onun bize çok katma değer sağlayacağına inanmadık.
İlk uygulamalarımızda magnetleri (mıknatıs) Amerika'dan ithal ettik. Bu işin aslı içindeki mıknatıs. Daha sonra mıknatısları bu konuda çalışan İzmir'deki çok başarılı bir firmadan aldık. Çekim güçleri çok yüksek, beyaz mıknatıs kullanıyoruz. Amerika'dan aldıklarımızdan daha verimli çalışıyorlar. Kanatlardaki sensörleri Amerika'dan ithal ediyoruz. Bu kullandığımız birkaç yabancı parçadan biri. Mıknatısların yerli olması bu işin en önemli kısmı. Ayrıca mühendislik çok önemli. Kanatlardaki 23 milimlik oynama her şeyi değiştirebilir. Tüm bu kritik mühendislik işlemlerini biz yapıyoruz."
Su olmazsa tasarruf da olmaz
Bir büyükşehrimizin belediye başkanı çıkıp “Küresel ısınma yeni bir şey” dese bile, biz bu konunun en azından 1992’deki Rio Zirvesi’nden beri ciddi ciddi tartışıldığını biliyoruz. Küresel ısınmayı durdurmak için ortaya atılan tek uluslararası protokolün bundan 10 yıl önce 1997 yılında hazır hale getirildiğini ve 2005’in Şubat ayında yürürlüğe girildiğini de bilen biliyor. Kyoto’ya 178 ülkenin imza atıp Türkiye’nin atmadığını da…Dünyanın telaşa düştüğünü bilmeyen yöneticilerin kentinde bu yüzden el çantasıyla değil elde bidonlarla dolaşılıyor. İşin daha da trajik yanı, hala küresel ısınmanın nedenleri ve çözüm yolları hakkında kafamız karışık ya da kasıtlı olarak karıştırılmış durumda.
İşe temelden başlayalım. Su tasarrufu yaparak ya da park ve bahçeleri sulamayı keserek küresel ısınmayı durduramayız. Bu yaptıklarımız “pansuman tedbirlerin” ötesine geçemez. Küresel ısınmanın hızı kesilmezse bir sonraki yıl tasarruf edecek su bile bulamayabilirsiniz. Suyu, elektriği akıllıca kullanmayı öğrenelim ama insanlara küresel ısınmayı su tasarrufuyla durdururuz mesajını vermekten de kaçınalım. Küresel ısınmanın bir numaralı nedeni enerji kullanımında yaptığımız tercihlerdir. Eğer, dünyayı yöneten bu enerji devleri firmalara bir çift laf edecek cesaretimiz yoksa küresel ısınmayı da durduramayacağımız apaçık ortada. Gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan ve küresel ısınmaya yol açan seragazlarının yaklaşık yüzde 64’ü enerji sektöründen kaynaklanıyor. [1]Çoğunlukla petrol kullanıldığı için buna ulaşım sektörünü de eklersiniz fosil yakıt kaynaklı seragazlarının payı yüzde 83’ü buluyor. Kısaca, fosil yakıtlar üzerine kurulu bu ekonomik düzen değişmedikçe küresel ısınmayı durdurmak mümkün değil.
Küresel ısınmaya yol açan seragazları artışında geçtiğimiz yıl başı çeken Türkiye’de de durum farklı değil. 1990-2004 arasında seragazı salımında yüzde 72,6 artış gerçekleştiren Türkiye, 2005 sonunda bu rakamı yüzde 84'e çıkardı. 1990 yılından bu yana toplam seragazı artışı da böylece 296 milyon tondan 312,4 milyon tona çıkmış oldu. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan veriler, Türkiye'nin seragazları içerisindeki aslan payının yüzde 77 ile enerji sektöründe olduğunu gösteriyor. Bu sektörde son 15 yılda meydana gelen artış yüzde 160'ı buluyor.
Su tasarrufunu, verimli ampulleri desteklemek hoş ama bunları küresel ısınmayı durduracak önlemler olarak göstermeye çalışmak başka sonuçlara yol açar. Çevrecilere düşen görev, sorumluları bilerek ya da bilmeyerek gizlemek değil ortaya çıkararak değişime yöneltmek olmalı.