ppm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ppm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İklim krizinde son viraja girdik

Özgür Gürbüz-BirGün / 15 Mayıs 2019

Atmosferdeki karbondioksit miktarı insanlık tarihinde görülmemiş bir seviye ulaştı. Milyonda 415 parçacığa (ppm) ulaştı. Bilim insanları bize 350’yi geçmeyin diyordu. Politikacılar ise “350 zor bari 450’de sınırlayalım, zararı azaltalım” dediler. Kötünün iyisine razı ettiler. Buna rağmen petrol, kömür ve doğalgaza bağlı ekonomiler, adını koyup söylersek kapitalizm bilim insanlarını da “iyi niyetli politikacıları” da dinlemedi.

450 ppm’lik sınır değeri geçmemize 10-15 yıllık bir süre kaldı. Ne oluyor 450’yi geçince? Meteorolojistler, bilim insanları aşır hava olaylarının sayısı ve sıklığının iyice artacağını söylüyor. Başımıza yılda bir kez dolu yağıyorsa, belki iki veya üç kez ve daha şiddetli yağacak. Beş yılda bir kuraklık yaşayan ülke üç yılda bir kuraklık yaşayacak. Sel baskınıyla 40 yılda bir karşılaşan köyler, 10 yılda bir karşılaşır hale gelecek. 2003 yılında Avrupa’da başta yaşlılar olmak üzere binlerce kişinin canını alan sıcak hava dalgaları, kapımızı daha sık çalacak.

Yazdıklarım başka bir ülkenin felaket senaryosu değil. Adını da koyalım. Malatya’da çiftçi ürün kaybedecek, İstanbul’da kentli arabasını, evinin camını kıran dolunun hasarını ödeyecek, Ankara’da belediyeler sel baskınlarıyla, Antalya’da afet ekipleri hortumların yarattığı mal ve can kaybıyla uğraşacak. Rize’de toprak kayması ve taşan seller mal ve can ayırmadan suyuna kapıp götürecek. Kutup ayıları ve buzullar mı? Elbette onlar da yavaş yavaş erimeye ve daha büyük felaketlerin tetiğini çekmeğe devam edecek ama biz Türkiye’de oturanların belki de en son aklına kutuplar gelecek çünkü buradaki dert bize yetecek.

Oturup beklemek de bir seçenek ama çözümün elimizin altında, zamanımızın da azalsa bile hala var olduğu şu günlerde felaketi beklemek akıllı bir insanın yapacağı iş değil. Kömürden, petrolden, doğalgazdan vazgeçeceksin kardeşim; yapacağın iş çok basit. Elektriğini kömürden değil güneşten üreteceksin, ürettiğini en verimli şekilde, tasarruf ederek tüketeceksin. Bir yerden bir yere uçakla, otomobile değil, trenle toplu taşımayla gideceksin, petrolden elektrikli araca geçip, aracını da güneşten, rüzgardan şarj edeceksin. Isınmaya yalıtımla başlayacaksın. Az enerji harcayarak ısıtan binalar yapacaksın. Bunların hepsi mümkün ama oy verdiğin politikacılar bunları yapmıyor sevgili kardeşim.

O zaman sandığa gittiğinde “deli projelere” değil, geleceğine oy vereceksin. Köprüye, otoyola, otomobile değil trene, metroya, bisiklete oy vereceksin. Kömür ve nükleer santralı yatırım diye yutturana değil güneş ve rüzgara, çatına enerji santralını kurmana izin verip şirketleri değil halkı zengin edene oy vereceksin. Akılsız beton binalara, dev gibi kentler kuranlara, “en büyüğü yaptığını” söyleyenlere değil enerjisini kendisi üreten geleceğin ev ve mahallelerine, “küçük güzeldir” diyenlere, yeşil alanları koruyana, tarım alanlarına bina kondurmayanlara oy vereceksin.

Ve bir zahmet uyanacaksın be kardeşim. Bugün ve bundan sonraki her gün Dünya İklim Günü, bugün uyanmayacak ve uyandırmayacaksan yarın çok geç olacak.

İklim değişikliği durmuyor

Son bir yılda atmosferdeki karbondioksit miktarında ciddi bir artış meydana gelmiş. Bir yıllık artış 3,7 ppm civarında. Atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu da ilk gelen verilere göre 404 ppm'e ulaşmış. 450 ppm'e ulaşırsak, küresel yüzey sıcaklığını iki derecenin altında tutma şansımızın yüzde 50'ye gerilediğini düşünürsek, bu artışın ne kadar ciddi olduğunu da daha iyi anlayabiliriz. İki dereceyi aşmak tüm riskleri almakla eşdeğer. Dönülmez akşamın ufkunda gibiyiz. 350 ppm'in asıl hedefimiz olduğunu anımsatmakta da yarar var. Kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlarla ilişkisini kesmek istemeyenlere, suçu başka ülkelere atanlara duyurulur.

Washington Post'ta çıkan habere buradan ulaşabilirsiniz: http://wapo.st/1nAvts6