Yves Rocher etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yves Rocher etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Boykot etmeli ama nasıl

Özgür Gürbüz-BirGün/16 Temmuz 2018

Çevre sorunlarının bir numaralı kaynağı kapitalizm yani tüketim toplumu olduğu için tüketicileri belli bir markayı ya da ürünü boykot etmeye çağırmak günümüzde sıklıkla kullanılan kampanya araçlarından. Ormana kurulan bir otele gitmemek, hayvanlar üzerinde deney yapan firmanın ürünlerini almamak, kitlelerce benimsendiğinde elbette sonuç alınabilecek doğru eylemler.

Teoride evet ama pratikte sorun var. Boykot kampanyalarının çoğu amacına ulaşmıyor. Peki, onları işe yarar hale getirmek için ne yapmalı? Hareket alanlarımızın iyice kısıtlandığı şu günlerde bu soruya yanıt bulmak hiç olmadığı kadar önemli. Kitleleri alışverişe giderken eyleme yönlendirmek, boykota katılmalarını sağlamak oldukça zor ama imkansız değil. 1955’te zenci ve beyazları otobüslerinde ayrı ayrı oturtan Montgomery’deki otobüs boykotu gibi. Alabama’daki Afrika kökenli Amerikalılar, yüksek mahkemenin kararıyla bu insanlık ayıbı ortadan kalkana kadar tam 381 gün, haftada bir gün otobüse binmemiş ve başarmıştı.  

Boykotlar başarılı olmak için görünür ve sürekli olmalı. Görünürlükten eskiden sadece medyayı anlardık. Büyük şirketler, medya organlarıyla aralarındaki reklam ilişkileri nedeniyle aleyhlerindeki bir yazı veya haberi engelleyebildikleri için boykotları duyurmak daha zordu. Şimdi sosyal medya gibi bir kapı daha var. Şansınız daha fazla ama uzun süre görünür olmayı başarmak zorundasınız. Montgomery’yi hatırlayın; 381 gün…

İş sadece sosyal medyada bitmiyor. Kampanyayı şirketin ve tüketicilerin olduğu her yere taşımalısınız. Türkiye’den bir örnek verelim. Sendikalaştıkları için işten çıkarılan Flormar işçilerinin işe iadesi amacıyla firmanın ürünleri boykot ediliyor. Flormar’ın yüzde 51 hissesi Yves Rocher’inin elinde. Her yerde mağazası ve tüketicileri var. Boykotun başarılı olması için medyada görünürlüğün yanı sıra o mağazanın yakınından geçen herkesin olayı duymasını sağlamak gerek. 2008 yılındaki Desa boykotundaki gibi uluslararası bağları kullanmak, yurt dışındaki tüketiciyi veya sivil toplum örgütlerini sürece katmak da önemli.

Boykot kampanyasının hedef kitlesi boykot edilen ürünün alıcısı değilse o işe hiç başlamayın. Ferrari marka otomobili boykot edecekseniz, o alıcılara ulaşabilmelisiniz. Montgomery’de otobüsü kullananların 4’te 3’ünün zenci olması boykotu başarılı kılmıştı. Tüketicileri boykota katmanın tek yolunun onları suçlu hissettirmek olmadığını da unutmayın. Boykota katıldıkları için gurur duymalarını ve güçlü hissetmelerini sağlamak da önemli bir araç olabilir. Hedef kitleniz üst gelir sınıfıysa onları suçlu hissettirmekten çok, gurur duyacak ve dostlarına anlatabilecekleri bir iş yapmaya davet edin.

Her boykot kampanyasının kendine has incelikleri olsa da başarı için ilk akla gelenler bunlar. Başarının sadece kampanya amacına ulaşmak olduğunu da düşünmeyin. Karşınızdaki şirketin alnına yıllarca unutulmayacak bir kara leke sürmek, kısa dönemde satışlarını düşürmekten çok daha etkili olabilir.

Boykotlar tutmaz deyip kestirip atmayın. Sorun boykotta değil bizde. Çoğumuz başkalarının bizim için her sorunu halletmesini bekliyoruz; böyle alışmışız. 24 Haziran seçimi üzerinden bir örnekle anlatayım. Seçim sonrasında özellikle CHP’yi eleştiren yüzlerce sosyal medya paylaşımı okuduğunuza eminim. Bu insanların çoğunun CHP’den rahatsız olsa da partiyi değiştirmek için örgüte katılmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Rakamlar ortada. CHP’nin aldığı oy sayısı 12 milyon 111 bin, üye sayısı ise 1 milyon 200 bin. Oy sayısı üye sayısının 10 katı. AKP’de ise oy sayısı 23 milyon 681 bin, üye sayısı ise 10 milyona yakın. AKP’ye oy verenlerin yarısı halihazırda parti üyesi. Muhalefetin her alanında durum böyle. 16 yıllık kalıcı bir düzeni yıkmak istiyorsunuz ama bunu, işleyişini, çalışma düzenini, kadrolarını bilmediğiniz partilerde bir günü eğitim toplam iki gün çalışıp sandık görevlisi olarak yapabileceğinizi sanıyorsunuz.

Büyük başarılar fedakarlık, sabır ve davaya bağlılık ister. Boykotlar da öyle. Bugün Türkiye’de boykotların işe yarama şansını azaltan en büyük faktör başkalarından bekleme ve kolaycılığımız. Yoksa ETS Tur’un sahibi, müşterilerinin büyük bir bölümünün muhalifler olduğunu bilmesine rağmen, boykot edilmekten korkmadan hükümette yer alır mıydı? Keyfimizi bozmadan, dünyayı değiştirmeyi istemek gerçekçi değil. Bizim de özeleştiri yapma zamanımız geldi, ertelemeyelim.