Taş ocağı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Taş ocağı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Istrancalar bizi çağırıyor

Özgür Gürbüz-BirGün/27 Ağustos 2018

Trakya Platformu Yürütme Kurulu Üyesi Göksal Çidem, Kırklareli ve Trakya’yı tehdit eden projelerin listesini tutmuş. Bir yıkım listesi adeta. Okudukça içiniz kararıyor. Listede taş ocaklarından kömür santralına, Rusya’nın Avrupa’ya doğalgaz satması için yapılan boru hattından Saros Körfezi’ne yapılmak istenen limana kadar çevreye büyük zararlar verecek onlarca proje var.

Listenin son gözdesi bir termik santral. Kırklareli Ovası’nın dibine kömürlü termik santral kurmaya çalışmayı akılla mantıkla bağdaştırmak güç. Türkiye bugün saman ve buğday ithal eden bir ülke. Tarımsal ürünlerin ülke içinde üretilmesine hiç olmadığı kadar muhtaç. Kırklareli Ovası ise hâlâ üretim yapan birkaç yerden biri. Kentin meyve, sebze ve hayvansal üretiminin yüzde 30’unu karşılıyor. Ciddi miktarlarda ayçiçek ve buğday üretimi yapılıyor. Plansız programsız enerji yatırımlarıyla ülkede artık arz fazlası var. Enerji sektörünün yeni bir santrala ihtiyacı yok ama Türkiye’nin 1 gram buğday üreten toprağına gözü gibi ihtiyacı var. Ankara’da yemeklerde elektrik yeniyor da bizim mi haberimiz yok?
Istrancalar'daki taş ocaklarının haritası
Liste bu kadarla bitse iyi; bitmiyor… Saros Körfezi gibi doğa harikasına doğalgaz yüklü gemiler için yapılmak istenen liman, İğneada’ya kondurulmak istenen nükleer bela. Göksal Çidem’in listesindeki maden ve rüzgar santralı projelerini saysanız yorulursunuz. Bölgede 26 ayrı yerde madencilik faaliyeti var. Kum ocağı, taş ocağı gırla. Köylüler dava açıp duruyor. Çoğunu da kazanıyorlar ama talan bitmiyor.

Kırklareli ve civarında 30’a yakın ÇED gerekli değildir kararı verilmiş rüzgar santralı (RES) projesi var. RES’e tümden karşı biri değilim ama burada dikkat çekilen önemli bir nokta var. Söz konusu alan kuş göç yollarında önemli bir yere sahip. Örneğin bugünlerde akın akın leylekler geçiyor üzerimizden. Elimizde henüz türbinlerin kuş ölümlerine yol açtığına dair sağlam istatistikler olmasa da, bilimin ihtiyatlılık ilkesi gereği bu bölgeye rüzgar santralı yapmadan önce iki kere düşünmek gerek. ÇED gerekli değildir kararı alınacak bir yer değil burası tam tersine ÇED’in en titizi buradaki projeler için hazırlanmalı. Haddimi aşarak Enerji Bakanlığı’na bir öneride bulunayım. Sırf daha kuvvetli rüzgar akımına sahip yani daha ekonomik diye böylesine kritik yerlere rüzgar santralı kurulmasına hemen izin verilmemeli. Türkiye’nin daha az riskli rüzgar sahaları var. Kuş ölümleri konusunda bilimsel araştırmalar netleşene kadar bu bölgelere dokunmayalım. Teknolojinin gelişmesiyle varsa böyle riskleri ortadan kaldıracak yeni yöntemler bile çıkabilir. Hazır elektrik fazlamız da varken doğayı koruyan bir enerji stratejisini hayata geçirebiliriz. Kömürden nükleerden vazgeçin, halka kulak verin yeter.

Aslında bu durum ülkedeki ekonomik krizin bir işareti. Krizin geldiğini doğa talanının hızlanmasından anlarsınız. Üçüncü dünya ülkelerinde de bu iş böyledir. Doğal varlıklar yok pahasına şirketlere peşkeş çekilir. Rusya’nın doğalgazını Avrupa’ya taşıyacak boru hattı için Kıyıköy’ün en güzel ormanların feda edilmesi buna bir örnek. Satılacak fabrika kalmayınca sıra ağaca, dağa geldi.

Hayatını ÇED dosyalarını takip etmekle geçiren Göksal Çidem, Kırklareli’nin köylüsüyle, kentlisiyle çevre mücadelesinin içinde olduğuna dikkat çekiyor. ÇED süreçlerine en çok itiraz eden illerden biri Kırklareli. Bu başarıda yerel hareketlerin önemli rol oynadığını söyleyen Çidem, “Kentlerde çevre mücadelesi veren örgütlerin bu insanların yanında olduklarını göstermesi gerek. Dağ köylerine kadar ulaşmalıyız. Yereldeki insanlarla birlikte olmak çok önemli” diyor. Bu önemli mesajı, sadece sosyal medya ve imza kampanyalarıyla “çevre mücadelesi” vermekte ısrar edenlere iletelim. Kuzey Ormanları Savunması’nın 15-16 Eylül’de Istrancalar Laladere Piknik Alanı’nda kamp kurduğunu da hatırlatalım. Tivit atacaksak oradan atalım.