Beton etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beton etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

CHP Akkuyu için Meclis Araştırması istedi

Özgür Gürbüz-BirGün / 23 Mayıs 2019

Gündeme bomba gibi düşen Akkuyu Nükleer Santralı’nın temelinde çatlaklar oluştuğu haberi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni de hareketlendirdi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, konuyla ilgili Meclis Araştırması açılması için 20 milletvekilinin imzası bulunan dilekçeyi partisi adına Meclis Başkanlığı’na iletti.

CHP, başvuru dilekçesinde, Akkuyu Nükleer Güç Santralı inşaatıyla ilgili bugüne dek yaşanan teknik sorunların gelecekte yaşanmasının önüne geçmek adına inşaat alanında gerekli analiz ve araştırmaların yapılıp yapılmadığının, inşaatın uluslararası standartlara uygunluğunun sağlanıp sağlanmadığının bağımsız olarak araştırılmasını istedi. CHP’nin teklifi ön görüşmeden sonra kabul edilirse bir Meclis Araştırması Komisyonu kurulacak ve bu komisyon isterse kamu kurumları, üniversite ya da meslek örgütleri gibi kuruluşlardan bilgi alabilecek veya inceleme yapmalarını isteyebilecek.

Meclis Araştırması için yapılan başvurunun gerekçesinde şu açıklamaya yer verildi: “Türkiye için yeni olduğu kadar riskli bir teknoloji olan nükleer, ciddi endişeler yaratmaktadır. Bu endişelerin haklılığı basına yansıyan haberlerle bir kez daha kanıtlanmıştır. Akkuyu Nükleer Santralı inşaatının henüz ilk aşamasında, santral temel yapısının bazı bölümlerinde oluşan çatlakların projeyi denetlemekle yükümlü olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun (TAEK) yetkililerince tespit edildiği inşaatı üstlenen şirketin açıklamasıyla da kabul edilmiştir. Çatlak oluşan bölümlerin kırılarak yeniden beton dökülmek sureti ile onarıldığı ancak aynı yerlerde yeniden çatlakların oluştuğu anlaşılmıştır”.

CHP’nin Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, gerekçe kısmında Rus nükleer santralının denetimini yapan TAEK’in bağımsız bir kuruluş olmadığına da dikkat çekiyor. Rusya ile Türkiye arasında imzalanan milletlerarası bir anlaşmayla yapılan bu santralın devlet tarafından yapıldığına dikkat çekilen metinde, bir devlet kuruluşu olan TAEK ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile kurulan Nükleer Denetleme Kurulu’nun (NDK) devlete bağlı kuruluşlar olması nedeniyle bağımsız bir denetimden söz edilemeyeceği belirtiliyor. Biçer Karaca, “dolayısıyla nükleer santralın bugüne kadarki yapım sürecinin TAEK tarafından yapılması uluslararası kurallara aykırıdır” diyor.

Meclis Araştırması açılması talep edilen metinde, nükleer santralın Akdeniz fay hatlarına yakınlığına da vurgu yapılmış. ÇED olumlu kararının iptali için açılan ve Danıştay’da görülüp sonlanan davada, davacı tarafların zemininin sorunlu olduğunu belirttiklerini hatırlatan CHP, bilirkişi heyetinden zemin örneği alınmasının talep edildiğini ancak bilirkişi heyetinin bu talebi dikkate almadığını da belirtiyor. Akkuyu’daki nükleer santralın bir ünitesini 2023’e yetiştirme çabaları sürerken, “saha çalışmalarının yeterli olmadığı”, “deprem konusunun göz önünde tutulmadığı” gibi temel itiraz noktaları ekseninde açılmış davalar da sürüyor.

***

“Akkuyu’da çalıştırmalar durdurulmalı”
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz
Akkuyu’daki gelişmeler üzerine bir açıklama yapan TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, “Bilindiği gibi temel çatlağı çok önemli bir teknik konu olup gerçek nedeninin bulunup gerekli tedbirler alınmaz ise üzerine yapılacak yapının güvenilmez olmasına neden olur. Bir nükleer santralın temelinin güvenilmez olması ise kesinlikle kabul edilebilecek bir husus değildir ve bir felakete neden olacağı kesindir. Böyle bir felakete neden olunmaması için Akkuyu Nükleer Santralı yapım çalışmalarının durdurulması gerekmektedir” dedi.

***
“Oldu bittiye getirilmemeli”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca
Nükleer santral gibi bir inşaat faaliyeti; her aşamasında etkin ve bağımsız denetimi gerektiren, oluşabilecek tüm risklerin doğru hesaplanıp, giderilmesi elzem bir süreç. Bu konuyla ilgili hiçbir şeyin üstü örtülmemeli, oldu bittiye getirilmemeli. Akkuyu'da yapılmak istenen nükleer santrale ilişkin kamuoyuna yansıyan görüntü; inşaatın aklın ve bilimin gerekliliklerine göre değil, gündelik siyasi çıkarlar doğrultusunda devam ettiği yönünde. Bu sorunun giderilmesi toplumun her kesiminin içine sinecek bir denetim ve takip süreciyle mümkün olacak. Bizler için aslolan siyasi çıkarlar değil, insanla birlikte doğanın tüm unsurlarının sağlıklı ve güvenli bir biçimde yaşamasını teminat altına almaktır. Bu tüm yöneticilerin de asli sorumluluğu olmak zorundadır.

Nükleer çatlak tehlikeyi gösterdi

Özgür Gürbüz-BirGün/9 Mayıs 2019

Akkuyu’da Rusya’nın sahibi olduğu ve yapımını sürdürdüğü nükleer santralın temelindeki beton çatlamış. Hem de iki kere! 10 ay önce beton atılan temelin bazı bölümlerinde çatlaklar ortaya çıkmış, TAEK müdahale etmiş. Çatlayan betonun yerine yenisi dökülmüş ama o da çatlamış. Daha sonra, 80 metre eninde, 80 metre boyunda olduğu söylenen temeldeki betonun çatlak kısımları yeniden yapılmış. Şimdi, bir kez daha çatlamayacağının garantisi olmayan bu beton üzerine nükleer reaktör kondurulacak.

Reaktörün temelindeki beton çatlağını 10 ay sonra, Habertürk’ten Olcay Aydilek’in haberiyle duyduk. Nükleer felaket tam da burada başlıyor aslında. Kamuoyuna bilgi veren yok. Çatlak onarılıyor bir daha çatlıyor, açıklama yapan yok. Haberden anladığımız kadarıyla çatlak bir yerde değil ama her defasında sadece çatlak olan bölümler yenilenmiş. Bir çeşit yamadan bahsediyoruz. Halbuki tüm temele aynı beton atıldığına göre, temelin baştan aşağı yenilenmesi gerekmez mi? Üstüne gazoz fabrikası kurmuyorsunuz, kaza olduğunda dünyanın gördüğü en büyük nükleer silahtan bile daha tehlikeli olan bir nükleer reaktör kuruyorsunuz.

Bağımsız denetim olsa inşaat dururdu
Akkuyu’nun zeminin bu işe uygun olmadığı defalarca söylendi. Zeminin altının boş olduğu ÇED raporunun iptali için açılan davanın keşfinde de belirtildi ve kayıtlara geçti. Söz konusu saha denizin üstünde. Danıştay’a karar vermesi için bir rapor hazırlayan bilirkişi heyeti ise zemin etüdü yapmak için örnek almayı reddetti. Verdikleri raporda, Wikipedia adlı internetten sitesinden kopyalayıp yapıştırılan yanlış bilgiler olduğunu da BirGün’de tüm Türkiye’ye duyurmuştuk. Baştan aşağı yanlışlarla dolu bir nükleer santral inşaatı var Mersin’de.

Böylesine kritik bir hatayla karşılaşıldığında inşaatın durmaması, bağımsız uzmanların çağrılmaması da oldukça ilginç. Finlandiya’da benzer bir durum oldu. İnşaat sırasında yapılan yanlışlar ve güvenlikle ilgili sorunlar nedeniyle Olkiliuoto-3 reaktörünün yapımı sık sık durduruldu ve toplamda 10 yıl gecikti. Bu gecikmeler yüzünden de santralın maliyeti 5 milyar avro arttı. Çünkü orada bağımsız bir denetleme kurulu var. Cumhurbaşkanı ne der, şirketler ne yapar diye korkmayan bilim insanları var. Nükleer reaktörü yapan şirketi 5 milyar avro zarar ettirme pahasına her hata bulduklarında inşaatı durdurdular. Kimi zaman işleri silbaştan, yeniden yaptırdılar. Bizde ise hem TAEK hem de yolun yarısında kurulan Nükleer Düzenleme Kurulu iktidarın kontrolünde.

Mersin ve Sinop’ta kurulmak istenen nükleer santralların güneşten rüzgardan 2-3 kat daha pahalıya elektrik satacağını verilen alım garantilerinden biliyoruz. Şimdi bu santralların güvenli olmadığını, patlayıp, çatlayabileceğini de gördük. Çünkü daha temel atma aşamasında beton çatladı. Halktan çatlak bilgisi gizlendi. Şeffaflık ilkesi ayaklar altına alındı. Bağımsız denetimin olmadığı görüldü. Santralın doğru yapılmadığını gördüğümüz gibi, ufak kaza ve sızıntıların bizden gizleneceğini de anladık. Halkını seven yetkililerin bu projeyi durdurmak için bir dakika beklememeleri gerek.

Deprem riski yeniden incelenmeli
Proje iptal edilmezse, çatlayan betonun üzerinde birkaç yıl sonra çalışır durumda dev bir nükleer reaktör olacak. Santralın depreme dayanıklı olacağı söyleniyordu ama temelindeki betonu çatlayan bir santral için de bu söylenebilir mi? Ecemiş Fay Hattı santrala 30 km ötede. Santralı yapan Rus şirketi depreme dayanaklı santral yaptığını söylese de böyle bir deneyimleri yok. Kurdukları, çalışan reaktörlerinin hepsi deprem riskinden uzak bölgelerde kurulmuş. Hangisi, kaç büyüklüğünde bir depreme dayanmış, açıklasınlar.

Herkes bu santralın, en azından bir reaktörünün 2023 öncesine yetiştirilmeye çalışıldığını biliyor. Türkiye’nin elektrik fazlası var. İnşaatın durdurulmak yerine aceleye getirilmesinin arkasında muhtemelen 2023’teki seçime yetiştirilme telaşı yatıyor. Sonuçta elde oy toplamakta kullanılacak başka “deli proje” kalmadı. Bu deliliğin tüm ülkeyi ölüme sürükleyeceği de temeldeki çatlak sayesinde artık net bir şekilde görülüyor.

Çimento cenneti Türkiye

Özgür Gürbüz-BirGün/24 Eylül 2018

Dünyada çimento üretimi, iklimi değiştiren küresel seragazı emisyonlarının yüzde 8’inden sorumlu (2015). Bütün çimento fabrikalarını bir bayrak altında toplasak, Çimento Cumhuriyeti, Çin ve ABD’den sonra atmosfere en çok seragazı bırakan üçüncü ülke olurdu. Chatham House’un düşük karbonlu çimento ve beton üretimini mercek altına alan raporu durumu böyle özetliyor.

Dünyanın başına bela olan çimento kaynaklı emisyonların azalmasında Türkiye’nin sorumluluğu da büyük çünkü Türkiye, dünyanın en büyük beş üreticisi arasında. İhracatta ise dünya üçüncüsü; ürettiği çimentonun yaklaşık 8 milyon tonunu ihraç ediyor. Dünya üçüncülüğüne rağmen ithalattan gelen para ise 2017’de 531 milyon dolar.

Türkiye’nin sattığı çimentonun en büyük alıcısı Suriye, onu ABD ve İsrail izliyor. Ne kadar “düşmanca” tavır sergilediğimiz ülke varsa onlara çimento sattığımıızı da belirtelim. ABD’yi boykot etmek için Washington portakalı kesmeyi düşünenler varsa, çimento ihracatını kesmek daha iyi bir seçenek olabilir. ABD’yi betonsuz bırakabilir, medeniyetten uzaklaştırabiliriz...

Üretiminde oldukça fazla enerji harcanan çimento hammaddesi klinkeri de üretip ihraç ediyoruz. Yılda 5 mlyon ton klinker ihraç eden Türkiye, çevre konusundaki duyarsızlığından dolayı dağını, taşını gemilere koyup 90 farklı ülkeye gönderebiliyor. Şirketlerin kasasına girenin 531 milyon dolar olduğunu düşünürsek ülkenin kasasına kalanın kaybedilen doğaya ve iklim krizini desteklemeye değer olup olmadığını oturup düşünmekte fayda var. Brezilya, Kanada, Gana ve Haiti gibi ülkelerin neden bu üretimi kendi ülkelerinde yapmayıp bizden satın almayı tercih ettiğini iyi düşünmeliyiz.

Çimento sektörü de aynı kömür santralları gibi, Türkiye’nin bir iklim hedefi olmamasından, Paris Anlaşması’nı onaylamamasından faydalanıyor. Çimento fabrikaları ülkenin ihtiyacından fazlasını üretiyor. Türkiye çimento fabrikaları için bir cennete dönmüş. Her yer fabrika, bütün tepeler taş ocağı olmuş. Dünyada üretimde ilk sıralarda olunmasına rağmen kapasite kullanımının 2017’de yüzde 62’de kaldığını da hatırlatalım. Enerjide yüzde 75’lere varan dışa bağımlılığı, çimento sektörünün çevreye verdiği zararı düşünmeden Türkiye’yi, dünyanın çimento üreticisi yapmak nasıl bir planlama veya öngörünün sonucu, anlamak mümkün değil.

İçinde bulunduğumuz iklim krizinin ne kadar ciddi olduğunu artık erik büyüklüğündeki dolulardan, sellerden biliyoruz. Onu durdrumak için de her sektörün kendini karbonsuzlaştırması yani üretim süreçlerinden petrol, kömür ve doğalgazı çıkarmaları gerekiyor. Çimento gibi enerji yoğun bir sektörün hiçbir şey yapmaması da beklenemez. Türkiye’de çimento sektörünün büyüklüğüne bakarsak, iklim konusunda  başımızı sadece kuma değil betona da gömdüğümüzü söyleyebiliriz.

Sadece, “çimento kötüdür” demek yeterli değil, çözümü de konuşalım. Türkiye’nin ihracatı değil ihtiyacı düşünerek çimento üretmesi, inşaat sektöründe yeniden kullanımı artırması, gereksiz çimento kullanımının önüne geçmesi, üretimin de iklime daha az zarar verecek şekilde yapılmasını sağlayacak kuralların hayata geçirmesi gerek. Mikro çözümler de önerilebilir. Apartmanların etrafını duvarlarla çevirmek yerine çalılar dikmeli, her boş gördüğümüz yere beton dökmekten vazgeçmeliyiz.

Üretim sürecinde emisyonların azaltılamsında ise anahtar kelime “klinker”. Klinker çimentonun ham maddesi ve çimento kaynaklı emisyonların yarısından sorumlu. Klinker yerine alternatif hammaddeler kullanılabilir, enerji kaynağı seçiminde de fosil yakıtlardan kaçınılabilir. Dünyada örnekleri var. İnşaat sektöründe yaşanan kriz tüm bu politikaları hayata geçirmek için bir fırsat yaratıyor. Hazır işler durmuşken iş yapış tarzımızı değiştirelim. Radikal önlemler almaktan değil, iklim krizinden korkmalıyız.

Beton ol çimentomu ye

Özgür Gürbüz-BirGün/9 Ekim 2015

Çevre ve Şehircilik Bakanımız ne güzel söylemiş: “Beton makinesinin sesi bu ülkede hiç eksik olmasın. Bu beton makinası -ben inşaat mühendisiyim- çok keyif alırım onun sesinden böyle pat pat pat vurdukça” demiş. Herhalde bakanlığın adı bundan sonra değiştirilir, Beton ve Şehircilik Bakanlığı olur.

Beton sevgisi başka bir şey, biz anlayamayız. Beton severler toprakta, çimde yürümektense beton kaldırımda yürümeyi sever. Beton asfalt yolda araba sürüp, yandaki dağa, ormana değil apartmanlara bakıp stres atar. Oturduğu mahallenin betonla kaplı olmasını ister. Etrafında ağaç, dere, kuş, börtü böcek olmamalı. Ev dediğin, göl manzaralı değil gökdelen manzaralı olmalı. Hani, şu kentlerinin yarısı parklarla dolu dünyanın en zengin ülkeleri var ya, imrenmeyeceksin onlara. “Pat pat pat” eden beton makinasının sesiyle uyanmak varken, “cik cik” diye öten kuşların sesiyle kalkmayacaksın yataktan. Seveceksin şu betonu.

Her köşe başında çalışan ve ülkemizin kalkınmasına işaret eden beton makinalarını görünce sevineceksin. Hatta hiç çekinmeden daldıracaksın kafanı beton makinasına, kafan betona dönünceye kadar tutacaksın. Kafan beton gibi olacak ki, sana anlatılan hiçbir şeyi anlamayacaksın. Kalkınmanın beton sayesinde olduğuna kendini inandıracaksın. Ekonomide artı değer sağlayan ürünlerin organik gıda, elektronik eşya değil, beton ve çimento olduğuna hem kendini hem de halkı inandıracaksın.

Her şeyden önce ağacı, yeşili, kuşu, kurdu değil betonu seveceksin. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri neden park-bahçe yapıyor, neden orada dereler boşa akıyor diye sormayacaksın. Beton gibi olacak kafan; öyle bir kıvama gelecek ki, hiç soru sormayacaksın.

En önemlisi de vicdanını betonla kaplayacaksın. Ülkende bir ağaç fidanı kadar bile yaşayamadan ölen çocuklar için ağlamayacaksın. Yerde sürüklenen cesetlerle ilgilenmeyeceksin. Karakolda vurulan askere üzülmeyeceksin. Haftada 50-60 saat, nefes almadan çalışan işçinin rızkından çalıp ayakkabı kutusuna koyanları gördüğünde oralı olmayacaksın. Yalancı tanık ve sahte delillerle içeri tıkılanları gördüğünde “duvar” taklidi yapacaksın.

Gazeteci görünce “demirli beton” olacaksın. Vuracaksın soru soran, sorgulayan gazeteciye. Beton kafanla “uçan kafa” atacaksın. Kaburgalarını kıracaksın o gazetecilerin. Olur da yakalanırsan ve sana insan hakları, demokrasi diye sorarlarsa hemen “gaz beton” olacaksın, uçup buharlaşacaksın.

Yeşili, ormanı görünce “beton santrali”ne döneceksin. Talan edeceksin doğayı, dünyanın en güzel köşesi de olsa, gereği olmasa da dökeceksin oraya betonu. Halkın değil müteahhidin yanında olacaksın. Gerekirse sen de ihaleyi kapıp köşeyi döneceksin.

Olur da iş sarayı savunmaya gelirse “beton blok” gibi dimdik duracaksın. “Yetim hakkı, kul hakkı, senin vergin, benim vergim” dediklerinde yumuşamayacaksın. Ne zaman yumuşayacaksın biliyor musun kardeşim? Depremi görünce yumuşayacaksın. “Deniz kumu katılmış beton” gibi dağılacaksın, malzemeden çalıp para yapacaksın. Kaldırımda, otoyolda ise biraz yayılacaksın. İki sene sonra yaptığın kaldırım, yol yeniden çöksün, ihale sana kalsın diye yayılacaksın sevgili kardeşim.

Belediye otobüsünün ezdiği arkadaşının, dağda vurulan yeğeninin, askerdeki ağabeyinin cenazesini önüne getirdiklerinde “C100 beton” gibi olacaksın. Ağlamayacaksın, vatan sağ olsun, fıtratında varmış diyeceksin. Cenazeni vermezlerse ses çıkarmayacaksın. Büyüklerimize, saraydakilere, beton sultanlara laf etmeyeceksin. Öyle, beton gibi susacaksın. Göz kapakların, dudakların birbirine yapışacak.

Ha, sandığı görünce “hazır beton” olacaksın. Her şeyden önce, sana söylenen yere oy vereceksin kardeşim. Sağı solu dinlemeyeceksin. Öğrenmeyeceksin, araştırmayacaksın, okumayacaksın. Takım tutar gibi oy vereceksin ki, seni de aynı betondan sansınlar. Beton kafalı olacaksın ki, seni din imanla, vatan milletle 100 bin kere de uyutsalar, hiç uyanmayacaksın. Bu ülkede en makbulü bu kardeşim. Beton kafa olacaksın yaşayacaksın. “Pat pat pat” kardeşim, “pat pat pat.”