Bartın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bartın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kömürsüz olur

Özgür Gürbüz-BirGün/21 Ekim 2021

Foto: Nick Nice
Bartın Amasra’daki maden ‘kazası’nda 41 kişi öldü, 11 kişi yaralandı. Soma’da 301 madencinin öldüğü faciadan sekiz yıl sonra kömür madenlerinde bir büyük felakete daha tanıklık ettik. Hükümetin ‘kader’ bahanesi aklı başında olan kimseyi tatmin etmedi. Muhalefetten bazı isimler de kömüre toz kondurmadan ihmal olasılığını dile getirdi. Türkiye’nin ilerlemesinin önündeki en büyük eksikliğin siyasi cesaretsizlik olduğunu bir kez daha gördük. Sesi duyulan isimlerden hiçbiri çıkıp, “kömürsüz olur” diyemedi.

Türkiye’de kömür, başta elektrik üretimi olmak üzere sanayide ve ısınmada kullanılıyor. Linyit ve taş kömürü sektörlerinde 36 bin işçi çalışıyor. Elektrik üretiminin yüzde 30’u kömürlü termik santrallardan sağlanıyor. Kömürün payı az değil ama kömürsüz bir hayat mümkün. Bir günde değil ama 10-15 yıl içerisinde önce elektrik üretimi daha sonra sanayide kömür kullanımını sonlandırabilir, iklimi ve temiz havamızı koruyarak ölümlerin önüne geçebiliriz. Hesap yapalım.

ÖNCE VERİMLİLİK
332 milyar kilovatsaatliklik elektrik talebinin 100 milyarı kömürle karşılanıyor. Kömürlü termik santrallardan vazgeçeceksek bizim bu üretimi başka bir kaynaktan yapmamız veya talebi azaltmamız gerekir. Doğrusu ise ikisini birden yapmak, enerjiyi verimli ve tasarruflu kullanarak talebi azaltmak, kalanı da tercihen yenilenebilir enerji dediğimiz güneş, rüzgar gibi kaynaklardan sağlamak. Talebi ne kadar azaltabileceğimize dair ipuçlarını devletin farklı kurumlarının verilerinden görebiliyoruz. 2017-2023 Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı, 2023’e kadar Türkiye’nin birincil enerji talebini yüzde 14 azaltma hedefiyle yola çıkmıştı. DPT, elektrik talebinin de enerjiyle aynı şekilde yüzde 20-25 oranında azaltılabileceğini söylemişti. Yalıtımlı ve akıllı binalarla, verimli motorlar, elektriği daha az harcayan aletler, ulaşım araçlarıyla bu mümkün. Talebi yüzde 20 düşürdüğümüzde Türkiye’nin elektrik ihtiyacı 330 milyar kilovatsaatten 270 milyar kilovatsaate (kWh) düşer. 60 milyar kilovatsaatlik bir üretime gerek kalmaz. İhtiyacımız olmayan elektrik üretimini kömür santrallarından kıstığımızı varsayalım. Geriye kaldı 40 milyar kWh’lik bir açık. Onu nereden bulacağız?

GÜNEŞ AÇIĞI KAPATIR
Türkiye, güneş, rüzgar ve jeotermal enerjisinden halihazırda 56 milyar kilovatsaat elektrik üretiyor. Bu kaynaklar rüştünü ispatladı. Mevcut güneş kurulu gücümüz ise potansiyelimizin çok ama çok altında, 9 bin megavat (MW) civarında. Yüzölçümü Türkiye’nin yarısından az olan İtalya’da güneş kurulu gücü 25 bin MW’a doğru gidiyor. Türkiye İtalya’yı yakalasa ve 15 bin megavat yeni güneş kurulu güç eklese yaklaşık 24 milyar kilovatsaat ek elektrik üretimi yapar. 40 milyar kWh’den kalan 16 milyar kilovatsaat de rüzgar ve biyokütle gibi kaynaklardan sağlanabilir. Gündüz güneşten üretilen fazla elektrik gelişmiş batarya sistemlerinde depolanabilir, hibrit sistemler ve hidrojen enerjisiyle desteklenebilir veya mevcut barajlı hidroelektrik santrallarla eşleştirilebilir. Bu sayede daha az yeni güneş gücüyle de tüm gün elektrik üretimi yapılabilir. Kimse elektriksiz kalmaz, madenlerden ölüm haberi gelmez. Peki, çalışan 36 bin kişi işsiz mi kalır? Kalmaz.

MADENCİLER İŞSİZ KALMAZ
Yenilenebilir enerji kaynaklarının üretimi kömür, nükleer ve doğalgaza göre daha çok istihdam sağlayan teknolojiler. Türkiye her yıl 2 bin MW’lık güneş paneli kurmayı hedeflese, panel üretimini de Türkiye’deki fabrikalarda yapsa, uluslararası verilere göre 22 ila 40 bin kişiye iş sahası açmış oluyor. Sorun istihdamsa, güneşe yaptığınız yatırım size büyük bir avantaj sunuyor. Fabrikalar öncelikle maden sahalarının olduğu bölgelere kurulabilir, işçiler yer altında değil, hayatlarının kadere terk edilmediği koşullarda çalışır. Madenlerde iş fırsatı bulamayan kadın işçilerin yenilenebilir enerjide daha fazla şansı olduğunun da altını çizelim.

Güneş enerjisi için otopark alanları, fabrika cepheleri, kamu binaları, benzin istasyonları gibi mevcut yapılar kullanılabilir. Güneşten elektrik üretmenin maliyetinin, Türkiye’deki son ihalelere bakarak kömürden üç, nükleerden altı kat ucuz olduğunu da hatırlatalım. Nükleerde tamamen, kömürde ise yarı yarıya dışa bağımlıyız, güneşin ise sahibi yok, bunu da unutmayalım.

Son söz. Kazadan hemen sonra maden işçilerine ödenecek tazminat rakamlarının açıklanmasını sinirlenerek ve üzülerek izledim. İşçilerinin hayatının bedelinin maddi karşılığı olduğu ve bizi bunu kabul etmeye zorlayan bu açıklama asıl itiraz noktamız olmalı. Hiçbir enerji kaynağı yaşam pahasına kullanılamaz. Teknik çözümler var ve bundan bahsedeceğiz ancak yaşamın değersizleştirilmesine, maddi karşılık biçilmesine de sonuna kadar itiraz edeceğiz. Bir canı feda etmektense elektriksiz kalırız.

2019 Bartınlı

Özgür Gürbüz-BirGün/16 Nisan 2018

Hattat Holding’e ait Hema Elektrik’in Amasra yakınlarına kurmak istediği kömürlü termik santral projesi aslında tüm ilin, Bartın’ın havasına, suyuna ve toprağına hücum eden bir proje. 1320 megavatlık dev kömür santralının ardında, kömür karası kıyafetleriyle hazırda bekleyen bürokratlar, politikacılar var. Bugün saldırıya geçtiler.

Kömür ordusu hücumda. Hücumdalar hücumda olmasına da termik santralın ÇED iptal davasının görüleceği Zonguldak İdare Mahkemesi’nde onları 2019 Bartınlı bekliyor. Kömürlü santralın ÇED raporunun iptali için dava açan bu 2019 kişi, ellerinde bir hafta önce zeytinlerle buluşturdukları memleket toprağı, yüreklerinde temiz hava ve arkalarında binlerce Bartınlıyla mahkeme salonunu dolduracak. Elektrik için yaşamın kaynağı suyu bile feda etmeye hazır Hema şirketini durdurmaya çalışacak. 300 Ispartalı gibi filmi çekilir mi bilmem ama bu mücadele de tarihe yazılacak.

Bakmayın siz politikacıların, bürokratların arkasında olduğuna. Halkı karşısına alan kömür ordusu Bartın’da zor durumda. Termik santral su olmazsa çalışmaz. Kömürü yakacaklar, suyu ısıtıp buharından elektrik üretecekler. O yüzden de her gün 100 bin Bartınlının su ihtiyacını karşılayan “Kavşak Suyu”nu kullanmak istiyorlar. Şirket, bu suyun arsenik içerdiğini, herhangi bir arıtmadan geçirilmediğini ve Bartın Belediyesi’nin su ihtiyacının sadece yüzde 3’ünü karşıladığını iddia ediyor. Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın ise bu iddiaları yalanlıyor. Suyun hem belediye hem de İl Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından düzenli analiz edildiğini, olumsuz bir sonuca rastlanmadığını söylüyor. Cemal Akın, toplam suyun içinde Kavşak Suyu’nun payı yüzde 3 olsa da, 100 bin kişiye sebiller aracılığıyla ulaştırılan ücretsiz bir içme suyu olduğuna dikkat çekiyor. Anlaşılan o ki, gözlerini kapatan isten dolayı yaşamı göremeyenler, Bartınlıların içme suyuna da el koymak istiyor. Bugün görülen davada 2019 Bartınlı sadece zeytinlerini, toprağı, havayı değil, suyunu da savunacak.

Su ile elektrik karşı karşıya geldiğine göre termik sevdalılarına hodri meydan deyip en kritik soruyu soralım: Başka hiçbir yerde bulamayacağınız suyu mu koruyacaksınız yoksa biraz tasarruf ederek, enerjiyi akıllı kullanarak ihtiyaç duymayacağınız şu termik santralı mı? Susuz yaşanmayacağı için elbette her aklı başında insan suyu seçer ama biz yine de şu bilgileri hatırlatalım. Türkiye su fakiri olmaya aday bir ülke. Orman ve Su İşleri Bakanlığı ülkedeki kullanılabilir su miktarının 112 milyar m3 olduğunu söylüyor. 80 milyon olduğumuzu düşünürsek kişi başına düşen yıllık su miktarı 1400 m3. Bu da bizi su stresi yaşayan ülkeler arasına koyuyor. 2030’da nüfus 90 milyon olursa kişi başına düşen su miktarı yılda 1200 m3’lere gerileyecek ve bizi iyiden iyiye su fakiri sınırı kabul edilen 1000 m3’e yaklaştıracak. Bakanlık da bu bilgiyi teyit ediyor. Durum bu kadar ciddi. İklim değişikliği ve suyun kötü kullanımı nedeniyle daha da ciddi olabilir.

Elektrikte ise arz fazlası var. Dağ taş santral doldu, talep sanıldığı gibi “delice” artmıyor. Ülkedeki santralların kurulu gücü 86 bin megavat, en yüksek talep 47 binlerde kaldı. Hedeflenen, lisans almış santralları yapmaya kalksanız 10 yıl sonra kurulu güç iki katına çıkacak ama TEİAŞ’ın 2026 yılı için yaptığı tahminler, o tarihler için en yüksek talebin 68 binlerde kalacağını gösteriyor. Güneş ve rüzgar gibi kömürden daha ucuza elektrik üreten kaynakları yazmıyorum bile.

Şimdi siz karar verin. 2019 Bartınlı gibi suyu korumak için mi mücadele edeceksiniz yoksa ülkenin geleceğini tehdit eden kömür santrallarına karşı dur mu diyeceksiniz? Protestonuzla, sosyal medyadaki mesajınızla, sandıktaki oyunuzla bu kararı sizler vereceksiniz. Ve karar verme günü bugün, yarın çeşmelerden akacak temiz su bulamayabilirsiniz.

Sokaktan Danıştay’a çevre mücadelesi sürüyor

Özgür Gürbüz-BirGün/20 Kasım 2017

Türkiye’de doğa korumayı fidan dikmekle eş tutan birçok insan var. İktidar da böyle düşünüyor. Geçenlerde AKP Genel Başkanı Erdoğan da kendisini eleştirenlere şöyle yanıt vermişti: “Hayatlarında tek bir ağaç dikmedikleri halde dünyanın en çevreci insanı geçinenleri artık dikkate almıyorum”. Aslında bu cümle onun da konuya çok uzak olduğunu gösteriyor. Çünkü diktiğiniz ağaç değil fidandır. Onlar tutarsa sonra ağaç olur. Neyse, zaten her yer beton, beton ve beton. Üzmeyelim kimseyi.

Merak ediyorsanız söyleyeyim, çok sayıda fidan dikmişliğim var ama bunun arkasına sığınıp kendimi iyi bir “çevreci” ilan edecek değilim. Doğa koruma bundan ibaret değil. Tek kıstasınız fidan dikmek bile olsa her şeyden önce diktiğiniz fidanları ve var olanı korumak zorundasınız. Doğa ihaneti sevmez. Çevreciliğin özünde sadakat ve koruma var. İş buradan başlar.

Doğa korumacılar, doğaya müdahale ederek yeni bir yeşil alan yaratmayı değil, onun doğal halini korumaya çalışır. Bin tane kent parkı yapsanız, Karadeniz’in doğal yaşlı ormanlarının yerini tutmaz. Orada yüzyıllardır yaşayan canlılar ve onların oluşturduğu bir ekosistem var. İstanbul’un kuzey ormanları da böyle. Ağaçları kesip, yerine ekolojik köprü yaparak çevreci olamazsınız. O ağaçları kesmemenin yolunu bulduğunuzda size çevreci denir.

Fidan dikme işi şirketlerin, iktidarların halka biçtiği çevrecilik aslında. Doğayı yok edenler çevreciliği fidan dikme, çöp toplama ve kamuoyunu bilgilendirme (bilgi verirken kimse ne dediklerini anlamasın diye bu yapılan işe farkındalık diyen de var) gibi kendilerine dokunmayacak alanlarla sınırlamayı çok seviyor. Üçüncü havalimanı için binlerce ağaç kesilirken siz Kilyos sahilinde plastik atıkları toplayabilirsiniz. Kuzey Ormanları’nı mahvedecek yapılaşma projesinin temelini atan İGA bu çöp toplama eyleminden hiç rahatsız olmaz hatta maddi destek bile sağlar…

İklim değişikliğiyle ilgili yüzlerce toplantı yapabilirsiniz, kömür şirketlerinin keyfi bu toplantılar yüzünden pek kaçmaz. Ne zaman siz bu toplantıların yanında, kömürden vazgeçilmesi için imza kampanyaları düzenler, lobi çalışmalarına başlar, eylemler yapar ve finansal kaynaklarının yok edilmesi için harekete geçersiniz, işte o zaman huzurları bozulur. Çevrecilik veya yeşilcilik, adına ne derseniz deyin, doğa koruma işi, işte tam o zaman başlar.

Bartın Amasra’da yürütülen hukuk mücadelesi, görmediğiniz doğa koruma mücadelelerine iyi bir örnek. Kentte Hattat Enerji’nin kurmak istediği kömür santralına karşı çıkmayan yok. Buna rağmen şirket, kömür hazırlama tesisi kurmak için “ÇED gerekli değildir” kararı aldırmış. Bartın Platformu bu kararı mahkemeye taşımıştı. Danıştay, bu tesisin termik santralın bir parçası olduğunu kabul etmiş dolayısıyla da projelerin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini söylemişti. Danıştay’ın net kararına rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kömür hazırlama tesisinin ÇED sürecini sürdürüyor. Bartınlılar da adaletin çalışması için, “adaleti” kendi aldığı karara uyması için ikna etmeye çalışıyor. İnanın bu iş, 1 milyon fidan dikmekten zor! İşte size doğa korumanın en has örneği.

Bir başka çevre koruma mücadelesi de 22 Kasım’da yine Ankara’da verilecek. Danıştay, Akkuyu Nükleer Santralı’nın ÇED iptal davası için toplanacak. Hatırlayacaksınız, Danıştay karar için bilirkişi heyeti talep etmiş, heyetin hazırladığı raporda Wikipedia’dan ve santralı kurmak isteyen şirketin kendisinden yalan yanlış bilgilerin kullanıldığı ortaya çıkmıştı. Binlerce liraya bilirkişilik yapan heyetin, uzman olması gereken konularda wikipedia gibi herkesin bilgi girdiği kaynaklardan yararlanmaya çalışması ve bu bilgilerin doğruluğunu bile kontrol edecek düzeyde olmaması akıllara ziyan bir durum.

İyi çalışan bir hukuk devletinde bu davanın sonucu bellidir ama burası Türkiye. Çevreciler, nükleer karşıtları ve doğaseverler hem Ankara’da hem de sosyal medyada #AkkuyuİçinAdalet sloganıyla Akdeniz ve Türkiye’yi bir nükleer felaketten korumak için uğraşacak. Sadece hukuku değil, üniversitelerin, bilimin onurunu da korumaya çalışacak. Doğa koruma dediğimiz böyle bir şey artık. Ortada fidan yok ama yaşamı, adaleti ve ezilenleri savunma mücadelesi var.

Halkı hasta edene yuh!

Özgür Gürbüz-BirGün/21 Ekim 2016

Sözüm, Amasra’ya termik santral kurulması için ÇED raporuna onay verenlere. Padişahlara övgü düzüp, Fatih Sultan Mehmet’in göz bebeğine daha önce iptal edilmesine rağmen yeniden termik santral izni verenlere. Bir öyle, bir böylecilere.

Sözüm Adana, Çanakkale ve Konya’da Türkiye’nin tarım arazilerinin üzerine kömür yakan fabrikalar kurmaya heves edenlere. Sözüm iklim değişikliğinin bir numaralı düşmanın petrol ve kömür olduğunu anlamayanlara. Tartışmaktan korkan, kapalı kapılar ardında kömür şirketleriyle pazarlık yapanlara. Şeffaf olmayana, hukuk tanımayana, bilime saygı duymayana. Birkaç şirket para kazanacak diye halkı hasta edene, aç bırakana.

Sözüm, bu ülkeyi hava kirliliğine mahkum edenlere. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre Türkiye’nin 81 ilinin 80’inde hava kirli. Türk Tabipleri Birliği, Türk Toraks Derneği ve Halk Sağlığı Uzmanları Derneği daha geçen hafta Nefes Alamıyoruz adlı sempozyumda bir araya geldi ve yine uyardı: “Termik santraller nedeniyle Türkiye’de her yıl en az 2 bin 876 kişi erkenden hayata gözlerini yumuyor, 637 bin işgünü kaybı yaşanıyor bunun ekonomiye bedeli de 3,6 milyar avroyu buluyor” dedi. Bu kadarla kalsa iyi. Hava kirliliği başta hamile ve çocukları olmak üzere hepimizi hasta ediyor. Solunum yollarından, akciğer hastalıklarına, gelişme bozukluklarına kadar türlü etkileri var. Doktorlar çıkmış uyarıyor, siz ise santrallere lisans vermeye, kömüre övgüler dizmeye devam ediyorsunuz. Aşık Mahzuni’den izin alıp söyleyelim öyleyse…

Yuh yuh kananlara,
İnsana kıyanlara,
Toprağı küstürüp,
Yuh ekini yakanlara yuh!

Elektrik üretmek için kömürden başka onlarca yol var dedik dinlemediniz. Pahalı, işe yaramaz deyip halkı akciğerlerini yakan termiklere kurban ettiniz. Yetmedi, ucuz dediğiniz kömüre görülmemiş teşvikler verip, santralleri çevre denetiminden çıkardınız. Siz bunları yaparken dünyada devran değişti. Elektrik üretiminin yüzde 7’si yepyeni kaynaklardan (rüzgar %3,7; biyokütle %2; güneş %1,2) sağlanmaya başladı. 2015 yılında İtalya elektrik ihtiyacının yüzde 7,8’ini; komşumuz Yunanistan ise yüzde 6,5’ini güneşten karşıladı. Türkiye’de ise insanların çatılara güneş panelleri koymasını engellemek için elinizden ne geldiyse yaptınız. Sadece büyük santrallere sınırlı izin vererek, halkı dağıtım şirketlerinden elektrik almaya mecbur eden sisteme destek verdiniz. Şirketler zenginleşirken halk seyretti. Devam edelim öyleyse…

Bu kadar milletin hakkın alanlar
Güneşi karartıp, kömürü aklayanlar
Halkın enerjisini görmeyip,
Yandaş şirkete güldüm ise yuh.

Fukuşima’da dünyanın en büyük endüstriyel kazalarından biri yaşanırken nükleer santral anlaşmaları yapanlara da yuh. Dünyada nükleer enerjinin payı hızla düşüyor. 1986 yılında küresel elektrik üretiminin yüzde 17,6'sı sağlayan nükleer santraller şimdi yüzde 10,7’sini zar-zor karşılıyor. Türkiye’nin sadece güneşi bile elektrik ihtiyacını karşılamaya yeterken, dışa bağımlılığı arttıracak nükleer projelere milyarlar kaptırmaya çalışmanın bir mantığı var mı? Fukuşima’dan önce 17 nükleer reaktöre sahip Almanya, üç yıl içinde 9 reaktörünü kapatmışken, aynı süre içerisinde üç tane nükleer santral yapacağım diye dolanırsan sazı eline alan bu dizeleri söyler. Amasra’da, Adana’da, Çanakkale, Konya, Mersin ve Sinop’ta dinlersin.

Gürbüzüm ben, bildiğim ilim,
Lobim yoktur, atom değilim.
Ölümün değil canın eriyim.
Elektrik için kanser dersem yuh.

Bu yazıyı ve dizeleri yazarken esinlendiğim, gönlümde, aklımda yeri çok büyük, Aşık Mahzuni Şerif’in anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Sürçü lisan ettiysem, affola.

Batı Karadeniz Kömür Bölgesi

Özgür Gürbüz-BirGün/29 Haziran 2014 

Yenikapı’da denizin neden doldurulduğu anlaşıldı. ‘Miting alanı’ diye gösterilen Kazlıçeşme’deki araziye otel ve alışveriş merkezi yapılacakmış. Kazlıçeşme’deki arazi ‘miting alanı’ olamayacak kadar değerliydi. Yenikapı yeni ‘miting alanı’ olunca Kazlıçeşme boşa çıktı. Yakında hükümete yakın bir şirket Yenikapı’ya da otel dikmek isterse, istikamet Adalar; haberiniz olsun. Bu arada, ‘miting alanı’ diye bir yer olmaz. Sirk mi bu? Protesto nerede uygun görülüyorsa orada yapılır.

Eşine başka bir yerde rastlanmayan o güzelim deniz, eşine bin yerde rastlanacak otel ve alışveriş merkezinin kurbanı oldu. Herkesin ortak mülkü, müştereğimiz Marmara Denizi, ‘alicengiz’ oyunu ile şirketlere peşkeş çekildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, daha doğmamış, kendilerine oy bile vermemiş insanların geleceğine ipotek koydu, telafisi olmayan bir ekolojik yıkıma imza attı. “Otobüs durağının yerini değiştirsek soracağız” diyenler, Yenikapı ve Maltepe’de denizi doldururken göstermelik bir anket bile yapmadı.

Bu anlayış, İstanbul’u yer darlığından parsel parsel, Anadolu’yu ise bölge bölge yok ediyor. Batı Karadeniz Bölgesi de son örnek. Bölge enerji şirketlerine tahsis edildi, özellikle de kıyı şeridi. Eren ve Hattat Holding başta, enerji şirketleri boş buldukları her alana termik santral kurmak istiyor. Projeleri anlatmaya Zonguldak’la başlayalım. Rakamların büyüklüğünü anlayabilmeniz için bir de ipucu vereyim. Türkiye’nin elektrik üreten tüm santrallerinin bugünkü kurulu gücü 66 bin megavat (MW). Bartın ve Zonguldak’taki projeler hayata geçirilirse iki ildeki kömür santrallerin kurulu gücü 7120 MW’ı bulacak. Buna Sinop’ta yapılmak istenen 4600 MW’lık nükleer santrali de ekleyince bölgeyi uykusundan edecek 12 bin MW’lık bir karabasandan bahsediyoruz. Tarımı, sağlığı, denizi, iklimi bitirecek bir karabasan.

ZONGULDAK
Eren Enerji Çatalağzı’nda 1320 MW’lık bir kömür santrali kurmak istiyor. Şirketin aynı bölgede hâlihazırda iki termik santrali daha var ve güçleri toplam 1390 MW. Çatalağzı’nda bir de kısa bir süre önce özelleştirilen Demir Holding’in 300 MW’lık kömür santrali var. Bitmedi. Hema Holding (Hattat Holding), Karadeniz Ereğli ilçesine bağlı Bayat Köyü Kireçlik mevkiine 1320 MW gücünde kömür santrali kurmak için lisans başvurusu yaptı. Aynı şirket, yine Ereğli’de, Kandilli bölgesinde 150 MW’lık bir başka kömür santralinin peşinde.

BARTIN
Hema Holding hızını alamamış olacak ki, Zonguldak’ta başlayan kömür tutkusunu Bartın’a da taşıdı. Taşıdı ama buradaki termik santral projeleri başta Amasra olmak üzere tüm ili ayağa kaldırdı. Nasıl kaldırmasın, Amasra Karadeniz’in ayakta kalan birkaç turizm alanından biri ve şirketin iki termik santral projesi var. Her biri 1320 MW gücünde. Amasra, Çapak Koyu mevkiindeki santral için hazırlanan ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) raporu kabul edilince Bartınlılar 42 bin itiraz dilekçesiyle tepkisini gösterdi. Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce projeye sahip çıktı. Batı Karadeniz’i Türkiye’nin en büyük enerji üslerinden biri yapmak isteyen Hattat Holding’in sahibi Mehmet Hattat da aynı fikirdeyse durum şu anda 2’ye karşı 42 bin. Demokrasilerde bakanların veya zenginlerin fazla oy hakkı olmaz. Herhelde Güllüce ve Hattat bunu biliyordur.

Bu arada Hattat Bey’e kötü haberi verelim. Enerji üssü fikri yeni değil. Türkiye’nin İç Anadolu (kömür santralleri), Güneydoğu (kömür, hidroelektrik, petrol), Karadeniz (hidroelektrik), Marmara(Şeyl gazı, maden) ve Akdeniz(nükleer) bölgeleri de enerji üssü olmaya çalışıyor. Kalan yerler de madenler, endüstri tesisleri ve TOKİ binalarıyla boğuşuyor. Türkiye’nin gıda üssü neresi olacak, o belli değil. Turizmi, doğayı nereye sıkıştıracağız o da belli değil. Bu gidişle millete kömür yedirip, petrol içirecekler.

20. Ütopyalar Toplantısı
Ütopyalar Toplantısı denince akla ilk gelen isim Savaş Emek olur. Savaş Ağabey’i 20 Ocak’ta kaybettik. Bu yıl 2-6 Temmuz arasında Karaburun’da yapılacak 20. Ütopyalar Toplantısı onun anısına yapılıyor. Biz dostları, yol arkadaşları orada olacağız. Savaş Emek olmadan ütopyaları konuşmak zor ama ütopyalarımız olmadan da dünyayı değiştirmek mümkün değil. Ergin Pansiyon’daki belki de son ütopyalar toplantısına, Savaş Emek anmasına bekleriz. Ayrıntılı bilgi Bilim ve Gelecek dergisinde.