ÇEKÜL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ÇEKÜL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kültürel miras lafla korunmaz

Özgür Gürbüz-BirGün/21 Aralık 2014

Foto: www.cekulvakfi.org.tr
Ünye’den gelen bir haber beni eskilere götürdü. ÇEKÜL (Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı) ile Ünye Belediyesi el ele verip, Güzelkale Köyü’ndeki eski evlerin korunmasını sağlayacaklarmış. ÇEKÜL’ü tanımayanlar için söyleyeyim. Bu evlerin koruma altına alınması, onların süslenerek, püslenerek Ünye’nin güzel ormanları içerisinde sergilenmesi anlamına gelmez. O evlerin yaşaması, hayatın devamı anlamına gelir.

Sivil toplum örgütleriyle tanışmam çok eskilere dayanır. Gazetecilik yapmadığım zamanlarda kimi örgütlerde çalışmışlığım, ikisini bir arada götürmüşlüğüm de var. ÇEKÜL ise benim ilk göz ağrım. Beyoğlu’nun ticarethaneye dönüştürülmediği zamanlardı, çok değil 20 yıl önce. Bugün yerinde yeller esen Lale Sineması’nın en üst katındaydık, iki oda bir salona sığmaya çalışıyorduk. Ekibi tahmin edemezsiniz, anlatmaya kalksam satırlar yetmez. En küçük üyemiz bugün Birgün Pazar’ın kapak resimlerini çizen Zeynep’ti. O zamandan belliydi boyundan büyük işler başaracağı. Varın gerisini siz hayal edin.

Doğaya ilgim hep vardı ama ‘kültürel çevre’, ‘kültürel miras’ kavramlarını orada öğrendim. Vakfın kurucu başkanı Prof. Dr. Metin Sözen, 1975 yılında Safranbolu’da koruma çalışmalarını başlattığında, belki de kendi dışında kimse bu çabasının tüm Türkiye’yi saran bir ateşe düşüneceğine inanmıyordu. ÇEKÜL önderliğinde kurulan Tarihi Kentler Birliği’nde bugün 300’den fazla üye belediye var. Anadolu’da ayakta kalmış eski bir ev, mahalle görürseniz ÇEKÜL’ün imzasını da orada görme şansınız yüksek. Gaziantep’te Bakırcılar Çarşısı, Kadıköy’de Yeldeğirmeni/Rasimpaşa Mahalle Canlandırma Projesi, Amasya’nın tarihi konakları, Muğla’nın evleri… Dört aydır da Merzifon’da çalışıyorlar. Merak edenler Merzifon’u takibe alsın, vakfın çalışmalarının kenti nasıl değiştirdiğini görecekseniz.

Eski evleri, mahalleleri korumak daha doğrusu yaşatmak kolay iş değil. Ülkede kültüre ve tarihe verilen önemin atılan birkaç nutuktan öteye gitmediğini hepimiz biliyoruz. Alışveriş merkezlerine, makam otomobillerine para bulanların, ‘Osmanlı’ yadigari cumbalı evleri sitelere, alışveriş merkezlerine kurban ettiklerini de. Vakıftaki ilk yaşatma projeleri sırasında, o evlerde yaşayanların bakım giderlerini üstlenmekte zorlandıklarına da tanık olmuştuk. Böyle bir ortamda evleri nasıl ayakta tutacaktınız? Metin Sözen’den öğrendiğim altın formülü dilim döndüğünce tercüme etmeye çalışayım. Korumak istediğiniz yerde yaşamı devam ettireceksiniz. Eski evlerde yaşamayı külfet değil, nimet haline getireceksiniz. Evi bir müzeye çevirmekten çok, içindeki insanlarla birlikte yaşanabilir kılacaksınız. Eski kentler, yaşam sürdükçe, insan o evlerde/mahallelerde yaşamaya devam ettikçe, çarşıda çalıştıkça var oluyor. Koruma işi 24 saatlik bir iş, kent 24 saat nefes alıp verirse korunuyor, bekçilerle değil. Gaziantep’teki Bakırcılar Çarşısı ayaktaysa bu yüzden ayakta. Amasya’da, Yeşilırmak kıyısındaki konaklar ziyaretçilerle dolup taştığı için parıltıları geceleri yıldızlarla yarışabiliyor. Safranbolu’daki evler müze değil, ev olarak kaldıkları için kara, tipiye dayanıyor. İçinde yıkanan olduğu için Gaziantep’teki tarihi hamamlarda sular akıyor. Evlerde pişen çorbanın dumanının direnci Muğla’daki bacaları dimdik ayakta tutuyor.

Tarihi korumanın yaşatmak olduğunu ÇEKÜL sayesinde öğrendim. Tüm bunları yaparken bir yandan da 7 Ağaç Ormanları’na fidan dikmeye gidiyorduk. Yılbaşında, doğum gününde dostlara fidan hediye etmeyi, altından, ziynetten uzak durmayı, bizzat fidanı toprağa vermeyi de orada alışkanlık edindim. Dostlar saymış, dikilen fidan sayısı 4 milyonu bulmuş. Kesenlere inat. 

Yoldan çıkanın dönecek köyü olmaz

Özgür Gürbüz-BirGün
19 Ocak 2014

İstanbul’da yeşil alan bulmak alışveriş merkezi bulmaktan daha zor. Avrupa Yakası’nda ciddi bir ağaç birlikteliği görmek için kuzeye, Belgrad Ormanı’na ve ilerisine gitmelisiniz. İl sınırlarını zorlamak isterseniz o ayrı. ‘Muhafaza ormanı’ statüsü delinerek bazı alanları ‘tabiat parkı’ ilan edilen Belgrad Ormanı ve civarında yeşil rengin kaybolması da an meselesi. Üçüncü köprü ve geçen Cuma acele kamulaştırma kararı çıkarılan 3. Havalimanı, yan yollar falan derken kalan alanları da talan edecek. Hepsi için detaylı imha planları var. İrade sağlam, hukuk hayal, vicdan kayıp olunca sonuç bu.

Anadolu Yakası’nda ise yeşil görmek için Beykoz’dan Şile’ye uzanan bölgeye gitmelisiniz. İlk karşınıza çıkacak güzellik Beykoz sınırlarındaki Polonezköy olacak. İstanbul’un Anadolu Yakası’ndaki yeni talan harekatı işte tam buradan başlayacak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın onayından geçen ‘Koruma Amaçlı İmar Planı’, yapılaşmaya yeşil ışık yakıyor. Karar 24 Ocak tarihine kadar askıda. İtiraz etmek için dört gününüz var. Neden mi itiraz etmelisiniz? Nedeni çok. 

İstanbul’un doğal bitki türlerinin tamamı Polonezköy’de bulunur da ondan. Çam, kestane, gürgen, meşe, kayın, defne, dağ muşmulası, ateş dikeni, geyik dikeni…

Belgesellerde görüp imrendiğiniz hayvanların canlısı Polonezköy’de yaşar da ondan. Geyik, karaca, tilki, domuz, sincap, gelincik, atmaca, baykuş ve daha onlarcasının evi orası. Bakanlığın bölgede geyik-karaca ve keklik-sülün üretme istasyonları var. Dahası var ama yazacak yer yok. İşin garibi tüm bu bilgiler İstanbul Valiliği’nin şehrin tanıtımı için hazırladığı internet sitesinde yazıyor.

Plana bencillikten bile itiraz edebilirsiniz çünkü oraya ihtiyacınız var. Kömür kokusundan yanan burunlarınızın çiçek kokuları alması için; isten, egzozdan yanan akciğerlerinizin temizlenmesi için Polonezköy’e muhtaçsınız. İtiraz etmezseniz Polonezköy’e villalar, yüzme havuzları, otoparklar yapılacak. İstanbul’a ait, herkesin faydalandığı ormanların içinde bir “özel” kent daha belirecek. Bugün nüfus 800 kişiyse inşatlardan sonra beşe, ona katlanacak. Yedi metre genişliğindeki yollar 14 metreye çıkarılacak. Otoparklar açılacak, ormana gidiyorum diye yola çıkıp kendinizi yine kentin içinde bulacaksınız. ÇEKÜL (Çevre ve Kültürel Değerleri Koruma Ve Tanıtma Vakfı) imar planına itiraz edilmesi için çağrıda bulundu. İstanbul’da oturanların 24 Ocak’a kadar bir dilekçeyle Beşiktaş’taki Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne başvurmaları lazım. Dilekçe örnekleri cekulvakfi.org.tr adresinde var. 

Kısa bir süre önce aramızdan ayrılan Mimarlar Odası eski Genel Başkanı ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı Oktay Ekinci, el yazısıyla yazdığı raporunda Polonezköy’ün bilinen ve eşi olmayan tarihsel serüveni, buna dayalı benzersiz kültür kimliği ve o kimlikle bütünleşmiş doğal dokusu nedeniyle bir evrensel değer, ortak miras olduğunu söylüyordu. Ekinci’nin vurguladığı kültürel kimlik eşi benzeri olmayan bir öykü. Polonyalı siyasi göçmenlerin Osmanlı’ya sığınıp, yerleştiği Polonezköy’de bugün bile Lehçe konuşanlara rastlamak mümkün. Mahallenin muhtarı Antoni Vilkoşevski. Polonezköy, sadece doğal güzelliklere değil böylesine ilginç bir tarihe de ev sahipliği yapıyor.

Bugünlerde ortalıkta dolaşa yolsuzluk iddialarından biri de Beykoz’la ilgili. Başbakan Erdoğan’ın BİM İcra Kurulu Başkanı Latif Topbaş ile yaptığı görüşmenin ses kayıtları ortaya çıktı. Orada Beykoz’daki orman arazilerinde yapılaşma meselesi konuşuluyor. Açıkçası, bunları yazıp çizmekten hoşlanmıyorum. İddialar, emniyet ve yargıda yaşananlar mide bulandırıyor. Öte yandan, bu iddialar adil ve şeffafça araştırılmadıkça, üstü kapatılmaya çalışıldıkça gerçek olduğuna daha çok inanıyorum. Hükümet belli ki halktaki bu algının farkında değil. Ya da farkında ama başka çaresi yok. Bu da işin bir başka boyutu.

Bu ülkede yıllardır üreterek kazanmak yerine kısa yoldan zengin olmak övüldüğü, öğretildiği için bugün tarlalara arsa, mevkilere de hazine sandığı gözüyle bakıyoruz. Yoldan çıkanın pişman olduğunda dönecek köyü olmaz. Polonezköy’deki mesele de o hesap.

***
Örnek itiraz dilekçesi için lütfen buraya tıklayınız.
Oktay Ekinci'nin Polonezköy raporuna ulaşmak içinse lütfen buraya tıklayınız.