Elektrik piyasası da daraldı

Özgür Gürbüz-BirGün / 14 Mart 2019

İstatistikleri bir o yana bir bu yana büktüler ama yine de gerçeği gizleyemediler. Türkiye ekonomisi durgunluk (resesyon) dönemine girdi. 2018 yılının 3. çeyreğinde başlayan daralma, 4. çeyrekte de beklentilerin üstünde yüzde 3 oranında daraldı. Sebze, meyve ve iş kuyruklarında daralan halkın ahı tuttu.

Daralan sadece gıda, imalat ve tarım sektörü değil, elektrik piyasası da daraldı. 2018 yılında elektrik tüketimi adeta yerinde saydı. EPDK verilerine göre, 2017’de 290 milyar kilovatsaat (kWs) olan fiili elektrik tüketimi 2018’de sadece 2 milyar kWs artarak 292 milyara ulaştı. Enerjiyi verimli / akıllı kullanmadığınızda zaten bir anlam ifade etmeyen ama hükümetin her yıl övündüğü elektrik tüketimindeki artış yüzde 1’in altında kalmışa benziyor. 2009 yılından bu yana ilk kez tüketim artışı yüzde 2’nin altına düşüyor.

Elektrik talebinin artması büyüme için şart değil ama Türkiye’de henüz bu bakış açısı yerleşmedi. O yüzden de planlar hep ekonominin daha çok enerji tüketerek büyümesi üzerine yapılıyor. Yapılan tüm talep tahminleri de yanılıyor.  

TEİAŞ’ın 2018 yılında hazırladığı, 10 Yıllık Talep Tahminleri Raporu’na bakalım. TEİAŞ’a göre, Türkiye’de elektrik tüketiminin 2018 sonunda düşük senaryoya göre 301, yüksek senaryoya göreyse 307 milyar kWs’i geçmesi bekleniyor. Rapor, 2017’nin Aralık ayında hazırlanmış. Bir yıl önce yapılan tahminde en az 9 en çok 16 milyar kWs’lik hata var. Mersin ve Sinop’ta kurulmak istenen nükleer santrallardan bir tanesinin yılda 30-35 milyar kilovatsaat elektrik üreteceğini düşünürseniz sapmanın büyüklüğünü görürsünüz.

Bu tahminlere bakarak yeni santralların yapılmasına yeşil ışık yakılıyor. Yeni santrallar için doğa gereksizce talan ediliyor; çevreciler daralıyor.

Talep olmayınca şirketler ürettiği elektriği satamıyor, satamayınca bankalardan aldıkları kredileri ödeyemiyorlar; yatırımcı daralıyor.

Talep artmayınca hükümet izin verdiği santralları kurtarmak için teşvik üzerine teşvik veriyor. Bu paraları çıkartmak için de vatandaşın cebine yapışıyor; vatandaş daralıyor.

Şu daralma işini biraz açalım da meseleyi lakırdıya boğmadığımız anlaşılsın.

Bugün enerji şirketlerinin 50 milyar doları aşan borcu var. Borçlarını ödeyebilmeleri için talebin dolayısıyla da piyasada 4 dolar sent civarında seyreden elektrik fiyatının artmasını istiyorlar. Kağıt üstünde güzel dursa da hayata geçmesi kolay değil. Çünkü talep artsa bile rüzgar ve güneş gibi enerji kaynaklarının ucuza elektrik üretmesi, onlar piyasaya girdikçe fiyatların istenen 7-8 sentlere çıkmasını engelleyebilir. Kaldı ki, talebin şu ekonomik koşullarda şahlanması ve TEİAŞ’ın tahminlerini yakalaması mümkün görünmüyor. TEİAŞ, elektrik talebinin 2027’ye kadar her yıl ortalama yüzde 5 oranında artmasını bekliyor. Son tahminleri daha önce yaptıkları öngörülere göre daha mütevazi olsa da gerçekleşmesi zor. Piyasada elektrik fiyatının artmasının vatandaşlar için hayırlı bir şey olmadığını zaten söylemeye gerek yok.    

İşin trajik tarafı ise şu. Hükümet, elektrik piyasasını krizden korumak için yapısal bir değişikliğe gitmek yerine talebi artırmak istiyor. Enerji verimliliği gibi tedbirler rafa kaldırılıyor. Proje stoku birikti. Lisans alan, ön çalışmalara başlayan ‘daralmış’ yatırımcı ne yapacağını bilmiyor. Ya harcadıkları parayı çöpe atıp santralını kapatacak, ya projeleri iptal edecek ya da santralı kurup, devletten teşvik kopararak hayatta kalmaya çalışacak. Öyle de oluyor. Geçen yıl 600 megavat gücünde doğalgaz santralı devreden çıktı.  Hükümet 14’ü yerli kömür, 10’u doğalgaz, 10’u su ve 5’i ithal kömürle çalışan santrala kapasite mekanizması adı altında teşvik verip ayakta tutmaya çalışıyor. Yenilenebilir enerjiye verilen destek de 25 milyon TL’yi geçti. Kurulursa nükleer santrallar da yüksek alım garantisiyle köşeyi dönecek. Zaten onlar daralan değil daraltan sınıfında… 

Hükümetin derdi daralan yatırımcıyı kurtarmak. Bu durumda vatandaşa tanzim satış, çevreciye ise protestodan başka bir seçenek kalmıyor. 

Hiç yorum yok: