Türkiye nükleer konusunda hem içe hem dışa kapalı

Özgür Gürbüz-BirGün/18 Ekim 2015

Rusya ile Türkiye arasında Suriye yüzünden gerilen ilişkiler Akkuyu’daki nükleer santral projesini tehlikeye soktu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ruslar olmazsa başkaları yapar” diyerek bunu net bir dille ifade etti. Projeyi oldubittiye getirmeye çalışanlar da dikkatleri başka bir yere çekmek için İğneada’yı yeniden gündeme taşıdı. İğneada nükleere yabancı değil; 1970’den beri Türkiye’nin nükleer santral kurulması düşünülen üç yerinden biri. Prof. Dr. Tolga Yarman’ın belirttiği gibi, İğneada 1970’lerin başında gündeme geliyor fakat Genelkurmay Başkanlığı Bulgaristan’a yakınlığı nedeniyle onay vermiyor. Yıllardır İğneada konuşulur ama asıl durum şu: Türkiye’nin değil üçüncü, ilk nükleer santrali yapacağı bile şüpheli. Seçim sonrası çok şey değişebilir.

Türkiye’nin nükleer santral projeleri sadece ülkedeki büyük çoğunluk tarafından (kamuoyu araştırmaları böyle söylüyor) tepkiyle karşılanmıyor. Yurt dışından da bu projelere tepki var. Kıbrıs’ın hem Kuzey’inden hem de Güney’inden nükleere hayır sesleri yükseliyor. KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, 90 kilometre mesafedeki nükleer santrale karşı olduğunu “insanlık için ciddi bir tehdit” sözleriyle, net bir şekilde ifade etti. Güney Kıbrıs Enerji Bakanı Yorgos Lakkotripis, Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Eş Başkanı Rebecca Harms’a yazdığı mektupta, santralin Kıbrıs’a yakınlığı ve bölgenin deprem tehlikesi nedeniyle projeye karşı çıktıklarını söyledi. İğneada için de durum farklı değil. Nükleer santraller karşı olduğunu uzun yıllardır dile getiren Yunanistan da bu çağrıya katılabilir. Bulgaristan’ın, iş daha ciddileşirse, sınırına bu kadar yakın bir nükleer santrale itiraz etmesi de mümkün. Bulgaristan’ın durumu daha farklı çünkü yeni nükleer santral planını birkaç yıl önce rafa kaldırmış olsa da ülkede çalışır durumda iki nükleer reaktör var. Yine de uluslararası arenada Bulgaristan, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Ermenistan’ın eli Türkiye’ye göre daha güçlü. Çünkü bu ülkelerin hepsi Espoo Sözleşmesi’ne (Sınır aşan Çevresel Etki Değerlendirme Sözleşmesi) taraf.

Espoo Sözleşmesi, ülke sınırlarının ötesine uzanacak boyutta bir çevre kirliliğine yol açan faaliyetlerin, proje aşamasında taraf ülkelerce (o ülkelerdeki bireyler, kamu ve sivil toplum kuruluşlarınca) değerlendirilmesini amaçlıyor. Nükleer santraller de kaza ve sızıntı riskleri nedeniyle bu sözleşmenin kapsamında. Sözleşme süreci şeffaflaştırıyor, denetimi arttırıyor. Aynı Türkiye’nin imzalamamakta direndiği Aarhus Sözleşmesi gibi. O da bu tip projelere halkın katılımının yolunu açıyor. Nükleer santral gibi projelerde şeffaflığı zorunlu kılıyor, bilgi akışının düzenli olmasını sağlıyor. Ne nereye harcanmış, kim denetlemiş, proje ne aşamada, çevreye verilen zararın boyutları sürekli raporlanmak zorunda kalıyor. Bugün Türkiye’de kapalı kapılar ardında, istifa skandallarla yürüyen sürecin tam tersinin oluşmasını sağlıyor.  

Tahmin edin Espoo Sözleşmesi’ne kim taraf değil? Elbette Türkiye. Türkiye’de gelmiş geçmiş hükümetlerin hemen hemen hepsi, nükleer santralle ilgili eleştirileri savuşturmak için, “bakın Ermenistan’da ve Bulgaristan’da da nükleer var” bahanesini kullanır. Buna karşın, o ülkelerdeki yeni projelerin Türkiye tarafından denetlenmesine de olanak verecek Espoo Sözleşmesi’ne imza atmaz çünkü Türkiye’deki projeleri uluslararası denetime açmak istemezler. Neden mi? Aklıma tek bir yanıt geliyor. Türkiye’deki projelerin uluslararası standartlara uygun yapılmayacağını bilmeleri.

Hiç yorum yok: