Savaş Emek

Özgür Gürbüz-BirGün/26 Ocak 2014
 
Savaş Emek (fotoğraf makinalı) Yatağan Termik Santrali önünde
Türkiye’de ekoloji hareketine ucundan kıyısından bulaşmış olanlar Savaş Emek’i tanır. Pazartesi günü Toprak Ana Savaş Ağabeyi bizden aldı. O artık çok sevdiği ormanların, yeşilliklerin içinde yatıyor. Karaburun’dan mavisine bayıldığı denize bakıyor.

Yeşil hareketin içinde olmamı borçlu olduğum birçok kişi var. İlk adımı ağabeyim Çağlar’ın sayesinde atmıştım. Peşine takılıp çevre gazetelerini dolaşmıştık. Gönüllü olacaktık, Yeşil Gazete’de (Şimdiki gazetenin isim babası ama başka benzerliği yok) karar kıldık. Gazetenin içeriği bir yana, beni etkileyen işin başındaki Halil Tarık Tokmak oldu. Arif Künar, Aynur Tuncer, Ayşe Tosuner, Bilge Contepe, Melda Keskin, Noyan Özkan, Oktay Demirkan, Saynur Gelendost, Savaş Emek, Tolga Yarman, Ünal Erdoğan ve daha niceleri. Demem odur ki, beni yeşil hareketin yeşilinden çok insanları etkiledi, peşinden sürükledi.

Savaş Ağabey’in aralarında olduğu İzmir grubunun yeri başkadır. Üniversite yılları, bir gün Konak Meydanı’nda Ayşe Tosuner’i gördüm. Hava ayaz, Ayşe Abla, o soğukta bir uyku tulumunu içinde Konak Meydanı’na alışveriş merkezi yapılmaması için imza topluyordu. Tanıştım, S.O.S. Akdeniz Derneği’nin yerini öğrendim. O dernek, Türkiye’nin ekoloji mücadelesinin en güzel günlerine tanıklık etmiş Ağaçkakan Dergisi’nin yuvasıydı. Savaş Emek dergiyi neredeyse tek başına çıkarırdı. Oraya ilk gidişimi, Emek’le ilk tanışmamızı hatırlıyorum. Akdeniz fokunu kurtarmak için basılan kartpostallardan almıştım. O büro sonraları nükleer santrallere karşı Alsancak’ta tek başıma imza topladığım günlerin sonunda imza föylerini, pankartları bıraktığım yer olmuştu. Savaş Ağabey’i daha iyi tanıdım, en çok da Akkuyu’da ön ayak olduğu nükleer karşıtı şenliklerde geçen günlerimizi özlüyorum.

Savaş Emek bir ekolojistti. Devletin çevrecileri resmi ideolojiye yaklaştırmak için kullandığı ‘çevreci’ dernek ve vakıflardan hiç haz almazdı. Türkiye’deki ilk Yeşiller Partisi’nde vardı ama Yeşiller liberallerle kucaklaştıkça o uzaklaştı. Anti-emperyalist sıkı bir Aydınlıkçıydı ama kendi görüşüne yakın olmayanları bile eylemlerde bir araya getirirdi. Duruşundan hiç taviz vermedi. Derdi sistemdi, Kuzey-Güney çelişkisiyle ilgili Ağaçkakan’a şöyle yazmıştı: “...bugün yaşadığımız ekolojik krizin kaynağında Kuzeyli ülkelerin tutumu yatıyor. İnsanlığın önüne tek model ve tek seçenek olarak ortaya konan, sanayi monokültürünün bütün dünyaya yayıldığında başımıza gelecekleri görmek için kahin olmaya gerek yok. …Ortalama bir ABD’li yurttaşın tükettiğini bütün dünyalıların tükettiğini varsaydığınızda, biyosferin yani dünyanın canlı ortamı barındıran bölümünün yok olacağını kolaylıkla görebilirsiniz.” (1993, Sayı:9/10)

Ağaçkakan’ın 29. sayısındaki “Başka Türlüsü Mümkün” adlı yazısında ise şöyle diyordu: “Alternatif enerji kaynaklarının tek başına savunulması sonuçta bu sistemin ayakta kalmasını sağlayacaktır. Oysa dünyayı yok eden sistemin kendisidir. Örneğin ekolojik çöküntü merkezleri olan kentler, rüzgar türbinleri, güneş kolektörleri ile aydınlatılsa ne fark eder. Otomobiller hangi enerjiyle çalışırlarsa çalışsın, sonuçta yaşamın canına okurlar, tıpkı atom bombaları gibi.” (1996, Sayı:29)

Ağaçkakan demek Savaş Emek demekti. Aliağa, Gökova, Akkuyu, Foça ve İzmir demek Savaş Emek demekti. Termik ve nükleer santrallere karşı yürütülen destansı mücadelelerde hep vardı. Akkuyu’da düzenlenen nükleer karşıtı şenlikler de o hep başı çekmişti. “Ne Akkuyu’da ne Morkuyu’da” diye söze başlıyor, Can Yücel’in, “Hormonlu domates gibi bebeler istemiyor bu millet” dizeleriyle bitiriyordu.

Ekoloji mücadelesi sürdükçe Savaş Ağabey bizimle olacak. Ağaçkakanlar elimde, tek tek okuyor, tekrar öğreniyorum. Yeşillikler içinde uyu.

Hiç yorum yok: