“Asma köprüye izin yok, barajlara var”

Tunceli'nin Munzur Nehri üzerine yapılması düşünülen barajlara karşı tepki büyüyor. 10 Ekim'de Munzur'da büyük bir mitinge hazırlanan baraj karşıtları, “milli park diye asma köprüye izin vermeyenler nasıl 8 baraja izin veriyor” diye soruyor.

Özgür Gürbüz-Gazete Habertürk /9 Ekim 2009 *

Türkiye’nin ilk Milli Parkı olarak da bilinen Munzur Vadisi Milli Parkı, yarın (10 Ekim) büyük bir mitinge sahne olacak. Munzur Vadisi ve bölgedeki diğer nehirler üzerine yapılması düşünülen 8 adet baraja karşı çıkan baraj karşıtları, onlarca otobüsle Tunceli’ye doğru yola çıkıyor. Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa ve Adana başta olmak üzere birçok ilden otobüslerle Munzur’a gidenlerin ortak amacı, başta su tutmaya başlanan Uzunçayır barajı olmak üzere yapımı süren ve planlanan diğer projeleri durdurmak. Mitinge yöre belediyeleri, milletvekilleri ve köy muhtarları da destek veriyor ayrıca Avrupa’dan da katılımcıların gelmesi bekleniyor.

Kurt, tilki, ayı, kınalı keklik, çengel boynuzlu dağ keçisi, vaşak, su samuru, çil keklik ve kaya kartalı gibi nadir türlerin yaşadığı Munzur Vadisi Milli Parkı’na yapılan barajların doğal dengeyi olduğu kadar Alevi-Bektaşiler için kutsal sayılan birçok ögeyi içeren bölgeye de zarar vereceği öne sürülüyor. Barajların yapılmasını engellemek için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) kadar giden baraj karşıtları, devletin söz konusu baraj olunca farklı, köylülerin istediği asma köprü olunca farklı davrandığından şikayetçi. Munzur Koruma Kurulu Başkanı Hasan Şen, “Birkaç yıl önce hayvanlarını karşıdan karşıya geçirmek için Munzur Nehri üzerine tahtadan asma köprü yapmak isteyen köylülere yetkililer, burası Mili Park diyerek izin vermediler. Aynı kurumlar şimdi bu bölgeye sekiz baraj yapılmasına izin veriyor. Devletin kendi koyduğu kurallara uymasını istiyoruz. " diyor.

Bölgede yapılması düşünülen sekiz barajın toplam kurulu gücü 384 MW (megavat), Türkiye’nin şu andaki kurulu gücünün yaklaşık 110’da biri. Barajların beşi Milli Park alanı içerisinde yer alıyor diğerleri de yine hem çevresel hem de kültürel ve dinsel nedenler nedeniyle tepki topluyor. Hukuki sürecin hem AİHM, hem de bilirkişi incelemesi için idari mahkemede sürdüğünü belirten Azınlık ve Kültürel Miras Uzmanı Avukat Murat Cano, “Tunceli’deki DSİ tarafından hesaplanan yıllık su potansiyelinin yüzde 40’ı barajlarda tutulabilecek su olarak saptanmış. Bu kadar suyu tuttuğunuzda yeraltı suyu kaçacak ve iklim dengesi değişecektir. Bu da ekolojik dengeyi bozar ve Tunceli halkının göç etmesine neden olur” diyerek projeye itiraz ediyor. Barajlardan elde edilecek gelirin yılda sadece 80 milyon dolar olarak hesaplandığını belirten Cano, kamu kurumlarının kendi hazırladığı raporlarda bölgenin doğal ekonomik potansiyelinin yılda en az 800 milyon dolar olarak hesaplandığını söylüyor.

Tunceli’de inancın doğaya göre şekillendiğine de dikkat çeken Cano, “Dünyanın hiçbir coğrafyasında kutsal günlerde suya lokma verilir mi? Güneş tutulduğunda aya kurşun sıkılır mı?” diyerek doğal dengenin zarar görmesi halinde bölge halkının inanç özgürlüğünün de zedeleneceğini iddia ediyor.

*Haber, gazetede "Munzur'uma dokunma" başlığıyla ve biraz daha kısa biçimiyle yayımlandı.

Hiç yorum yok: