Yolsuzluk ortamında nükleer ihale olmaz!

Son nükleer ihalede, 50 milyon dolarlık rüşvet verildiği ifadelerde yer aldı. Böyle bir ortamda nükleerde tekrar ihaleye çıkılması sakıncalıdır. Buna rağmen ihalede ısrar edilecekse, TAEK dahil, bakanlıktaki tüm ilgili birimlerde çalışanların mal beyanında bulunmaları şart koşulmalıdır.

Özgür Gürbüz - Global Enerji / Mart 2008

Gün yok ki, gazetelerde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nda gerçekleştirilen bir yolsuzluk operasyonu karşımıza çıkmasın. Çok gerilere gitmeye gerek yok. Mavi Hat operasyonu kapsamında olan bitenleri hepimiz izliyoruz. Yakından takip edenler operasyon kapsamında adı geçen ve kilit isim olarak anılan İbrahim Selçuk'un telefon kayıtlarını, konuşmalarını ve kimlerle ilişkiye girdiklerini biliyor olmalılar. BOTAŞ ile başlayan yolsuzluk iddialarına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na ait diğer kurumlardan üst düzey yetkililerin de karıştığını görüyoruz. 21 Şubat tarihinde davaya bakan Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi, görevsizlik kararı vererek dosyayı terör ve organize suçlarla ilgili davalara bakmakla yükümlü 11. Ağır Ceza Mahkemesi'ne göndermişti. 7. Ağır Ceza Mahkemesi kararında, "İddianameye göre, sanıkların haksız kazanç sağladıkları BOTAŞ'taki 10 ayrı ihaleye fesat karıştırma ve ihaleye katılan ya da katılmak isteyen kişi ve kuruluşlardan rüşvet alma suçlarını, kurdukları ve adına 'Tuzgölü Çetesi' dedikleri, TCK'nin 220. Maddesi'nde anlamını bulan suç işleme amacıyla kurulmuş örgüt vasıtasıyla gerçekleştirdikleri tartışmasızdır" diyor1.

Haberler sadece Mavi Hat ile ilgili olsa iyi; köstebekler kol geziyor, pastanelerde sütlaç alınıp satılacağına 100 bin avroluk çekler değiş tokuş ediliyor. Cumhuriyet Savcısı Mehmet Tamöz'ün Enerji Bakanı Hilmi Güler'e verdiği bilgilendirme sonucu, Güler'in isteğiyle yapılacak operasyonun ertelendiği ve bu nedenle polisi ve savcılığı zor durumda bıraktığı bile yazılıyor2.

Mal beyanı şart
Tüm bunlar nükleer ihale sürecine girdiğimiz günlerde yaşanıyor ve ilgili kurumların hemen hemen hepsi bu süreçte öyle ya da böyle yer alacak. Şimdi biraz geriye gitmekte fayda var. 2000 yılında Türkiye'nin yaşadığı en son nükleer ihale de benzer bir rüşvet ortamında ağır yara almış hatta batmıştı. Dönemin TEAŞ Genel Müdür Yardımcısı Ünal Peker'in ifadesinde, "Nükleer enerji ihalesi aşamasında altı Kanada firması tarafından bakanlık seviyesinde birilerine 50 milyon dolar verildiğini duydum. Bu paranın Anavatan Partisi adına alındığını Güriş firmasındaki Cem Özkök adında bir şahıstan duymuştum. Bu Enerji Bakanlığı'ndaki herkes tarafından bilinmektedir" deniyordu3.

Nükleer enerji firmalarının ihalelerde "kıran kırana" çarpıştığını hepimiz biliyoruz. CANDU'nun 1970'lerde Güney Kore ve Arjantin'e 22 milyon doları bulan rüşvet verdiği biliniyor. 1994 yılında AECL'nin üst dü zey bir temsilcisinin yine aynı nedenden Güney Kore'de hapse girdiği de4. Uzun lafın kısası, böyle bir ortamda nükleer ihale yapılması demek aynı filmin tekrar edileceği anlamına geliyor. Ne nükleer firmaların 15-20 milyar dolarları bulacak böyle bir ihaleyi "es" geçeceklerini, ne de bizim ne yazık ki genlerimize işlemeye başlamış kültürün bir günde değişeceğine inanıyorum. Eğer tüm bunlara rağmen ihalede ısrar edilecekse, nükleer faaliyetlerin düzenlenmesi ve denetlenmesinden sorumlu olan TAEK dahil, bakanlıktaki tüm ilgili birimlerde çalışanların tez elden mal beyanında bulunmaları şart koşulmalı. Yoksa bu maceranın sonu ihaleye girecek olan şirkete pahalıya mal olacak. Halihazırda, Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun'un Anayasa Mahkemesi'nde inceleme altında olduğunu anımsatmaya gerek yok herhalde. Siyasi bir karar olan nükleer enerji santrali kurma kararını tartışmak başka, işi doğru dürüst yapmak başka. Kaldı ki, yıllardır bu ülkede nükleer santral kurulmasını isteyen birçok mühendis bile bu işin bu yasayla olmayacağını beyan etti. Olmayacak duaya amin deniyor sanki

Nükleer santral kaça patlar?
Nükleer santral tartışmalarında maliyet hesaplarının öne çıkmaya başladığı görülüyor. Rakamlar havada uçuşuyor. Bakıyorum kimse 2005 yılında temeli atıldığında övgüyle söz edilen Finlandiya'daki Olkiluoto santralinden bahsetmiyor. Yapımı, hisselerinin yüzde 90'ı Fransız devletine ait Areva ve Alman Siemens tarafından yürütülüyor. Bittiğinde Avrupa'nın ilk üçüncü kuşak (jenerasyon) nükleer santrali olacak. Yalnız işler planlandığı gibi gitmiyor. İnşaatın ilk iki yılı içerisinde ortaya çıkan hatalar ve güvenlik konusundaki eksiklikler, santralin açılışını şimdiden iki yıl geciktirdi. 2007 baharından bu yana inşaatta çalışan insan sayısı iki katına çıkarıldı ama en iyi tahminler elektrik üretimine 2011 yazında geçilebileceğini söylüyor5. İki yıllık gecikme sonucunda üretilemeyen elektrik de hesaba katıldığında gecikmenin maliyeti toplamda 1.6 milyar avroya ulaşıyor6. Yatırım maliyetini reaktörü inşa eden TVO firmasının İcra Kurulu Başkanı Pertti Simola, 21 Mart 2005'te Paris'te yaptığı bir sunumda 3 milyar avro olarak belirtmişti. Bu rakam doğruysa, gecikme sonucu oluşan maliyetle birlikte toplam fatura 1.600 megavatlık reaktör için 4.5 milyar avroya kadar çıkıyor. İnanması güç çünkü kilovat başına düşen ilk yatırım maliyeti 4 bin 200 doları geçiyor. Areva'nın ortağı EdF'nin tahmini pek doğru çıkmayacak gibi gözükse de kilovat başına 2 bin 200 avro7 hedefleniyordu. Bu gerçekleşseydi bile kurulum maliyeti kilovat başına 3 bin 200 doları geçecekti. Ayrıca bu hesaba atığı, söküğü, protestosu, davaları ve faizi de eklenmeli. Riskli yatırım dedikleri bu olsa gerek...

Kaçıncı kuşak santral?
Geçtiğimiz aylar içerisinde bir basın gezisi nedeniyle Hollanda Çevre Bakanı Jacqueline Cramer ile bizzat görüşme fırsatı yakaladım. Kendilerine, 34 yaşındaki tek nükleer reaktörlerinin akıbetini ve yeni nükleer reaktörlerin yolda olup olmadığını sordum. Mevcut reaktörü 2033'e kadar çalıştırma yönünde karar olduğunu belirttikten sonra yeni planlarla ilgili şu yanıtı aldım: "Dördüncü jenerasyon nükleer santralleri bekliyoruz. Üçüncü neslin atık ve güvenlik sorunu sürüyor; sürdürülebilir değil" diyordu. "Hollanda yeni jenerasyonu görmeden yeni nükleer santral yapma kararı vermeyecek" diye de ekliyordu.


Meraklısına...

Yenilenebilir Enerji 2007Küresel Durum Raporu
REN21 adlı organizasyon tarafından her yıl hazırlanan raporun 2007 versiyonu, 100 milyar doların, geçtiğimiz yıl içerisinde bu kaynaklara yatırıldığını belirtiyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kurulu gücünün 240 bin megavata ulaştığı günümüzde rapor, her enerji kaynağı için oldukça detaylı analizler içeriyor. İngilizce olan rapor www.ren21.net adresinden ücretsiz indirilebilir.

Enerji PolitikalarıABD 2007
Uluslararası Enerji Ajansı (UEA), üyesi ülkelere ait enerji politikalarını içeren raporları yayınlamaya devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri de enerji arz güvenliğini arttırmanın ve aynı zamanda seragazı emisyonlarını azaltmanın formülünü arıyor. Makro politikalara ilgi duyanlar için ideal. www.iea.org adresinden kitaplığa erişerek satın alınabilir. PDF kopyası 60 avro ve İngilizce.

Orta Karadeniz Enerji Forumu
Samsun'daki mobil santraller, Ankara 10. İdare Mahkemesi kararıyla tekrar kapatıldı. Çarşamba ve Bafra ovalarına yapılması düşünülen yeni ithal kömürlü termik santrallerle ilgili tartışmalar da sürüyor. Bölge hakkında detaylı bilgi almak için geçtiğimiz eylül ayında Elektrik Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen enerji forumunun kitabına göz atmakta fayda var. Ücretsiz olarak Samsun EMO'nun web sayfasından indirilebiliyor.


1 Anadolu Ajansı, 21 Şubat 2008 2 Hürriyet, 21 Şubat 2008 3 Radikal, 25 Mart 2001 4 The CANDU Syndrome, David H. Martin, Eylül 1997 5 ArevaSiemens sees Olkiluoto 3 reactor operational in summer 2011, 31 Aralık 2007 Forbes.
6 Power failure: What Britain should learn from Finland's nuclear saga, 16 Ocak 2008. The independent
7 The Economics of Nuclear Power, research report 2007, Stephen Thomas, Peter Bradford, Antony Froggatt and David Milborrow, Greenpeace, s. 6

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Boşuna panikliyorsunuz çünkü bunlar nükleer santral yapamaz.
1:santralleri yapmakla iş bitmez. lisans alamazsanız çalıştıramazsınız. lisans almak için de uluslararası atom enerjisi kurumundan onay almanız gerek. bu onayı almak için ise birbirinden bağımsız yapan ve denetleyen birimlerin onayı gerekli. bizde ise bu işi yapan da TAEK denetleyecek olan da. Uluslararası atom enerjisi kurumu böyle bir saçmalığa kesin lisans vermez.